Pazar Mayıs 19, 2024

Özgürlük aşkı – Kurt ve Köpek Hikayesi

Varlığından günümüze dek tüm yaşamını dağlarda, ormanlarda, sarp yerlerde sürdüren, özgürlüğüne aşık bir kurt kardeş varmış. Kendi doğallığında avlanarak yaşamını sürdürürmüş. Kurt kardeşin yaşadığı dağ köyünde ise bir çoban köpeği varmış.

Köpek kardeş köyde sahibiyle birlikte, ona hizmette bulunarak yaşarmış. Efendisi ne verirse yer, malını-mülkünü ve de efendisinin kapısını Kurt’tan Kuş’tan korurmuş. Kurt ile köpeğin bu enteresan hikâyesini birçoğumuz biliriz. Anlayanların bu hikâyeden büyük dersler çıkaracağını, beni anlayacağını umut ediyorum. Bu manada hikâyeyi olduğu gibi anlatayım:

 Havalar normal seyrinde devam ettikçe Kurt ve Kurtlar sürüsünün avlanma sorunu olmazmış. Çünkü Kurt ve sürüsü doğal ortamda avlanarak yaşamlarını sürdürürmüş. Havalar iyice soğumaya başlayınca, doğanın doğal zorlukları başlar. Hele kış mevsimi, kendini karakışa bıraktığında, bütün canlılarda yaşam savaşı ve açlıkla mücadele başlar. Yabanlarda,  dağlarda yaşayan canlılar için yaşam zorlukları daha da ağır olur. Kar, boran, tipi, sis, göz gözü görmez olur. Yaban hayvanları doğanın bütün zorluklarına bedenen dayanıklıdır. Ne de olsa o koşullar içinde meydana geliyorlar. O zorluklar içinde yaşamını sürdürerek hayata tutunuyorlar. Bağışıklık kazanmaları ve dayanıklılıkları da buradan geliyor. Buna rağmen karda kışta, tipide, boranda yaban hayvanları zorlanırlar…

Kurt bu ortamlarda atılgan hareketli ve durmaksızın av sürmektedir. Kurt yaşamını sürdürmede zorlanır. Açlık başlar av bulamaz. Böylesi çok zor koşullarda kurt kardeş zorunlu, çaresiz dağ köyüne inmeye karar verir. Köye inmeye iner de gözüne kestirdiği avına bir türlü ulaşamaz. Çünkü kurt kardeşin karşısında kendinden daha güçlü, kuvvetli, dinç, karnı tok çoban köpeği çıkar. Bütün hünerine, taktiklerine, avcılık oyunlarına başvurur. Bir türlü başarılı olamaz. Her avlanma hamlesine çoban köpeği engel olur. Kurdu kovalar ama bir türlü yakalayamaz. Bu gel-git, hamle ve geri çekilme birçok kere devam eder. İkisi de amacına ulaşamazlar. Böylece birbirine aşina olan kurtla köpek arkadaş olmaya karar verirler. Ve başlarlar sohbete: Kurt kardeş aç, perişan, yorgun, halsiz. Köpek kardeş ise efendisinin verdiği yal ve ekmek kırıntılarıyla karnını doyurduğundan, gayet rahat o tarafa bu tarafa esneyip durmakta, keyfine de diyecek yokmuş. Kurt kardeşin ise avurtları içine çökmüş, kaburgaları sayılır haldeymiş. Bir o tarafa bir bu tarafa gider gelir olmuş. Çok acıktığı için arkadaş olduğu köpeğin önündeki artıkları yemek istemiş. Kurdun tüm feryadı figanına, köpek kardeş hiç aldırış etmemiş oralı dahi olmamış. Kurt kardeş, köpek kardeşe demiş ki: “Köpek kardeş çok açım, günlerdir bir şey yiyemedim. Avlanamadım.  Ölmek, bitmek ve tükenmek üzereyim. Senin artığından karnıma bir lokma girsin kendime geleyim” demiş. Kurdun açlığını umursamayan köpek kardeş: “Olmaz, bu yalı-ekmek kırıntılarını bana efendim karnımı doyurmam için verdi. Sana veremem. Seninle paylaşamam. Eğer, efendim görürse beni cezalandırır, döver, aç bırakır ve kapısında kovar. Benim halim nice olur, ne yaparım sonra. Efendisiz kalırım, yaşayamam” demiş. Kurt kardeş ne yapmışsa, ne denebilecekse onu söylemiş ama köpek kardeşi ikna edememiş. Fakat köpek kardeş, kurt kardeşin sefil haline de üzülüyormuş.

Bu arada köpek kardeşin aklına bir fikir gelmiş; kurt kardeşe bu fikrini- önerisini sunmak istemiş. Eğer kurt kardeş bu fikrini-önerisini uygun bulup kabul ederse açlıktan, susuzluktan, evsizlikten kurtulur, hem de efendisi olur, diye düşünmüş. Ve fikrini kurt kardeşe açmış, demiş ki: “Kurt kardeş aç kalmak istemiyorsan, soğuktan donmak istemiyorsan, bir efendin olsun istiyorsan bu dediklerimi yap yeter. Yapacağın tek şey efendimin kapısını benim gibi beklemek, gelip geçenlere arada bir havlamak, bazen efendimin gözüne girmek için etrafa saldıracaksın, onu koruyup kollayacaksın. Bu yaptıkların karşılığında efendim senin boynuna bana taktiği bu tasmadan takar. Bazen bağlar bazen salar. Görevini yerine getirince barakana geri dönersin. Efendimin hoşuna gitmeyen şeyler yaparsan eğer dayak yersin, azarlanırsın.  Ya da kovulursun. Ama olsun efendimiz değil mi bize her şey yapmaya hakkı var akıllı olursan azarlamaya, sövmeye, sevmeye aldırış etmezsen senin de benim gibi karnın doyar, önüne ekmek kırıntıları atılır. Aç karnımız doyar. Kardeş kardeş geçinip gideriz”!

Kurt kardeş büyük şaşkınlık içinde donakalmış. Şaşkınlığı bir süre devam etmiş. Ne diyeceğini bilememiş. Köpek kardeşin söylediklerini, öneri ve yapması gerekli şeyleri tek tek gözden geçirmiş. Bir taraftan açlık sefalet, perperişan yaşamak diğer taraftan birinin egemenliğinin altına girmek. Kulluk-kölelik etmek, yani özgürlüğünü karın tokluğuna barakaya azarlanmaya, istendiği zaman itilip kakılmaya katlanıp özgürlüğünü satmak! Kurt gibi dağlarda özgürce yaşamak yerine, köpek olup kapıda kulluk yapmak!

Kurt kardeş hiçbir tereddüt taşımadan kararlıca ve kendinden emin ayağa kalkmış ve demiş ki: “Köpek kardeş bana önerdiklerin için sana teşekkür ederim, ama ben, ne senin gibi boynuma tasma takarım ne de karın tokluğuna birilerini efendi seçerim. Aç kalırım, soğuklara, kara, kışa, tipiye, borana dayanırım. Doğup, yaşadığım dağlara dönerim, özgür avlanır, özgür yaşarım. Kurtluğumdan, özgürlük aşkımdan asla taviz vermem. Ben dağda özgür doğdum, dağlar beni özgürleştirir, özgürlüğüm için her şeye feda ederim”

Açlığına, susuzluğuna, kara, tipiye, sise bakmadan güle oynaya arkasına bakmadan özgürce yaşadığı dağlarına geri dönmüş. Böylece özgürlüğünü abideleştirmiş. Özgürlük tüm, variyetlerden daha değerlidir…  Herkese sevgiler.

 

HASAN AKSU. 26. 03. 2013

 

 

63975

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

Sayfalar