Cumartesi Mayıs 18, 2024

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

6436 üyeli Birlik ve ilerleme adı taşıyan (İttihat ve Terraki`)nin 331 nolu üyesi Mustafa Kemal` in  siyasi rakiplerini tasviye ederek,katlederek yoketmesi ve iktidarını sağlamlaştırması ardından daha öncede ittifak yaptığı Kürt  feodallerininde desteğiyle Kürt ulusal hareketini ezmeye yönelik  politiklar uygulamış,karşı koyanları asi  olarak adlandırmış  ve 1925 ,1928,1930,1938   Şeyh Sait,Ağrı,Zilan Dersim katliamlarını gerçekleştirmiştir.Türk hakim sınıfları T.C nin kuruluşundan günümüze dek Kürt ulusuna milli zulüm uygulaya gelmiştir.Kuruluş harcını teklik üzerine karan „tek dil,tek millet,tek bayrak“ gibi ırkçılık özeti olan söylemlerle Anadolu coğrafyasında yaşayan çeşitli milliyetlerden halkı asimile etmeye çalışarak,tehcir ederek,katlederek ari bir Türk milleti yaratma gayesi ve projesi  her türlü zulme, devlet terörüne ve yığınların zehirlenmesi için miili eğitim müktesebatlarında pompalanan şoven „ Türküm doğruyum çalışkanım“ „Bir Türk dünyaya bedeldir“ Ne mutlu Türküm diyene“ gibi ırkçılığın megoloman tarzda, okullarda her gün verilişine rağmen başarılı olamadı. Türkiye sınırları içerisinde başta Kürt ulusu kendisine yönelen milli baskı ve asimilasyon politikalarına karşı direndi,başkaldırdı,isyan etti, meşru haklarını kazanmak için özgürlük mücadelesi başlattı.  „Mücadelenin biçimini belirleyen devlettir“ belirlemesine uygun olarak, tepeden tırnağa bir şiddet aygıtı olarak örgütlenmiş, faşist devlete karşı, Ulusal haklarını kazanma ve bağımsız Kürdistan yolunda 1984 ler sonrası daha örgütlü, sistemli  ve silahlı bir  mücadele başlatan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) yürüttüğü mücadeleler sürecinde çeşitli merhalelerden geçerek mücadeleyi  bugüne  getirdi.1999 yılında,Bağımsız devlet kurma projesinden vazgeçtiğini  açıklayan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) Kürt ulusal haklarının  verilmesi, Kürt kimliğinin tanınması ve Anayasada yer alması, özgürce örgütlenme hakkı vb. gibi şartların yerine getirilmesi kaydıyla meselenin  barışçıl demokratik yöntemlerle konuşularak ve müzakere edilerek çözülebileceğine yönelik tavırlar geliştirdi. Türk devleti,  Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşı her yolu denemesine karşın, çare bulamaması nedeniyle vede Türk egemenlerinin kendi iç dalaşları sürecinde AKP nin toplumsal değişime olan ihtiyacın rüzgarını arkasına almak için,demokrat,değişimci bir görünüme bürünerek “Çözüm Süreci“ gibi çeşitli adlarla Kürt ulusal hareketinin esir, legal ve illegal temsilcileriyle 3 yıl kadar görüşmeler sürdürdü.Bu görüşmeler sürecinde devletin ve onu yöneten AKP kliğinin tek amacı vardı, Kürt hareketini oyalamak, hile ve entrikalarla tasviye etmek, güçten düşürmek, özellikle silahlı güçlerini tasviye etmekti. AKP nin tek başına iktidarı ve Tayyip Erdoğan`a başkanlık yolunun açılmasında Kürt oylarına olan ihtiyaç, HDP nin içindeki devrimci sosyalist kesimlerinde etkisi ve katkısıyla „Seni Başkan yaptırmayacağız“ da somutlanan Demirtaş`ın etkili açıklamalarıyla ete kemiğe bürünen  söylem ve akabinde 7 Haziran seçim sonuçlarında ortaya çıkan 13.1 % lik başarılı sonuç, AKP nin tek başına iktidar olacak çoğunluğu yakalayamamasını sağladı ve Tayyip in başkanlık hevesini kursağında bıraktı. Devlet fabrika ayarlarına geri döndü ; 7 Haziran seçimleri sonrasından 1 Kasım seçimlerine kadar olan süreçte, AKP ve Tayyip şürekasının eski derin devlet diye tabir edilen „Ergenekon“ vb. çetelerle ve  ülkücü mafyaya kadar olan kesimlerle ittifak yaparak Kürt ulusal hareketine, HDP ye ve devrimci kesimlere yönelik saldırılarının dozunu artırması, Çözüm sürecine son vererek masayı devirmesi, Suruç, Ankara katliamları ,Işid çetelerinin taşeron olarak kullanılması, Kürt illerinde ve kentlerinde sokağa çıkma yasakları, sivillerin,çocuk,kadın,ihtiyar demeden kolluk güçlerince katledilmesi, Tanklarla,toplarla ve her türlü savaş mekanizmalarıyla direnen Kürt halkınasaldırması devletin fabrika ayarlarına , yani 1925 `lere geri döndüğünün açık kanıtıdır . Bu ortamda Amed`de toplanan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) nin yayınladığı sonuç bildirgesinde “Öz yönetimlerle ilgili siyasi çözüm deklarasyonu” başlığıyla hazırlanan deklarasyonda„ özerklik“ „özyönetim“ gibi taleplerin  14 madde de yer alması,Türk egemenlerini, gerici sınıfları ve azgın şoven türk ulusalcılarını çileden çıkarmaya yetti.HDP ve DBP ve DTK eşbaşkanlarına yönelik davalar açılması, Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gibi kuşatma ve linç kampanyası startıCumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanının yargıya, gereği yapılsın talimatlarıyla verildi.  Bölgesel Özerklik talebi karşısında  tutum ne olmalıdır ? Sınıf bilinçli proleterler, Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını her şart altında savunurlar. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ,ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir şey değildir. Bu hakkı kullanıp,kullanmayacağını veya ne yönde kullanacağına Kürt ulusu kendisi karar verir.DTK kongresinde açıklanan sonuçlar ve hedeflenen talepler eksik,yetersiz ve geri olarak bulunup,eleştiriye ve değerlendirmeye açık yanları  olan talepler şeklinde değerlendirilebilinir.“Kürt milli hareketi genel bir demokratik muhteva taşır. Çünkü bir yönüyle ezen ulusun hâkim sınıflarının zulmüne, zorbalığına, imtiyazlarına, bencil çıkarlarına karşı yönelmiştir. Milli baskının kaldırılması, milliyetler arasında eşitliğin sağlanması, hâkim ulusun hâkim sınıflarının imtiyazlarının kaldırılması, dil üzerindeki yasaklamaların ve sınırlamaların son bulması, her alanda uluslar arasında eşitliğin ve ulusal devlet kurma hakkı, eşitliğinin tanınması, bütün bunlar demokratik ve ilerici taleplerdir“ (iK) Kürt ulusunun haklı meşru demokratik taleplerini savunmak ve desteklemek, azdırılmaya çalışılan türk şovenizmine ve tekçiliğe karşı,bütün milliyetlere tam hak eşitliği şiarıyla, geliştirilen direnişe destek vermek görevi ve  tarihsel sorumluluğu bütün „halkların kardeşliği“ ve eşitlik ilkesini savunanların omuzlarındadır.  DTK tarafından formüle edilen ve tartışmaya açık denilen öneri paketinin mevcut durumda partneri ve muhattabı  yoktur. Türk devleti  en azgın biçimde savaş ve saldırı yöntemiyle Kürt halkını  geriletmek, abluka ve sokağa çıkma yasaklarıyla bezdirmek ve iradesini teslim alma gayreti içindedir.Kürt ulusuna yönelik Türk devletinin  sürdürdüğü kapsamlı saldırılara karşı. Türkiyenin diğer bölgelerinde  yeterli bir dayanışma ve  kitlesel destek  yoktur.       Var olanlar cılızdır ve Türk devletinin savaş cüretini kırmaya yönelik caydırıcı olmaktan uzaktır.Bu durumda Türkiye`de  işçi sınıfı,emek örgütleri ilerici devrimci tüm kurum ve bireyler, Avrupa`da göçmen demokratik örgütler  Kürt halkının direnişiyle her yönlü dayanışarak,tepkilerini ve her türlü imkanlarını seferber ederek, aktif,passiv tepkiler koyarak  bu sürece yanıt olmalıdır. Bu özgün süreçte,yürüyüş ve etkinliklerde sıklıkla slogan olarak haykırdığımız „ Yaşasın halkların kardeşliği“ yerine, öncelikle„Kürt ulusuna tam hak eşitliği“ sloganını ve şiarını haykırmalıyız. Ve en önemlisi bu meselede, “Halkların kardeşliği sloganı baştan beri burjuva-liberal bir hiledir. Önce tam hak eşitliği, ondan sonra halkların kardeşliği,” (ibrahim Kaypakkaya) Önce eşitlik sağlansın, sonrasında kardeşlik,…! yoksa eşitlik sağlanmadan, tam hak eşitliğine yönelik vurgular yapılmadan bu yönlü mücadele yürütülmeden sadece „Halkların Kardeşliği“ ne ve birlikteliğine vurgu yapmak, ezen ulus burjuvazisinin ekmeğine yağ süren bir işlev görmekten ve inceltilmiş milliyetçilikle bezenmiş sosyal şovenizm olmaktan öteye bir anlam taşımayacaktır.
57100

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar