Pazar Mayıs 19, 2024

Ölümüne seyirci kaldığınla barışamazsın: Ohannes Kılıçdağı

Zaten hep gergin olan ülkemiz ve bölgemiz bir kere daha ‘bıçak sırtında’. Bu sefer başrollerden biri, caniliği bu coğrafyaya bile (“Oryantalizm yapma” diyenler sıranın sonuna geçsin) fazla gelen IŞİD’e ait. Başrole yükselmesinde AKP idaresindeki Türkiye devletinin doğrudan desteği olup olmadığı tartışılıyor. Birçok iddia olmasına rağmen, hükümet ve onun savunucuları bunların hiçbirinin doğrudan desteğe dair somut delillere dayanmadığını söylüyorlar. Gerçektende söylenenlerin hiçbiri bu desteği tartışılmaz biçimde ispatlamaya yetmeyebilir. Bazı görüntüler var, bazı görgü tanıkları olduğu söyleniyor ama hepsi muğlak ve bunların hükümetin direktifiyle olduğunu göstermez. Fakat benim sormak istediğim soru başka: ne görseydik veya görürsek Türk hükümetinin IŞİD’e doğrudan destek verdiğine hiç şüphe duymaksızın inananırdık veya inanacağız? Gönderen hanesinde devletin bir kurumunun isminin yazıldığı, IŞİD kaşeli alındı belgesi mi lazım ya da resmi kimlikleri yakalarında Türk devlet görevlilerinin IŞİD’E silah teslimatı yaparken suçüstü yapılması mı gerek? Bu durum bana biraz “rüşvetin belgesi mi olur?” ‘menkıbesini’ hatırlatıyor. Demeye çalıştığım zaten bu tür ilişkiler hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın nasıl ispatlanabilir ki? Ancak birileri devletin gizli belgelerini ifşa edecek (ki çok hayırlı olur) ya da gelecek kuşaklar bu ilişkileri arşiv belgeleri üzerinden yazılmış tarih kitaplarından okuyacaklar. (Gerçi söz konusu olan Türk devletiyse o arşivler zor açılır ya neyse.)

Kesin kanıt arayışını bir tarafa koyarsak ortada yeterince ciddi çok şaibe ve şüphe var. İlk akla gelen meşhur tır baskınları. O tırlarda ne olduğunu ve nereye gittiğini tam olarak bilmiyoruz ama AKP hükümeti aksini ispatlamadıkça o tırlarda silah olduğu ve IŞİD’e gittiği yönünde kuvvetli bir algı var. Yanlış anlaşılmasın, o tırlarda silah vardı ve IŞİD’E gitti demiyorum, diyemem. Buna inanan çok insan var diyorum ve sosyolojide çok bilinen bir teoremi (Thomas teoremi) hatırlatıyorum: algılar sonuçları itibariyle gerçektir. AKP hükümetinin bütün o patırtının iki çuval bulgur için koptuğuna inanmamızı istemeyi bir kenara bırakıp, ikna edici bir açıklamayı yapması lazım. Devlet sırrı mı dediniz? Hangi sır Allah aşkına? Bugün “Esad’ı devirmek için savaşan hiçbir gruba silah yardımı yapmadık”, deseniz kimi inandırabilirsiniz ki tersini söyleyince sırrınızı itiraf etmiş olasınız?

Bunların üzerine bir de Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türk hükümetini, Suriye muhalefetine, en hafif tabirle ‘özensizce’ yaptığı para ve silah yardımıyle itham eden sözleri eklendi. Gerçi Biden sonra özür diledi ama söyleyeceğini söyledi. Bu sözleri mutlaka bir hesap çerçevesinde söylemiştir demiyorum ama ‘koskoca’ ABD Başkan Yardımcısı hiçbir şey bilmeden bu sözleri sarfetti demek pek de inandırıcı değil.

Ama bir an için bütün bunları bir kenara bırakalım ve Türk hükümetinin IŞİD’e hiçbir doğrudan destek vermediğini kabul edelim. Yine de, şurası açık ki AKP hükümeti bu kadar büyümesini, gelişmesini engelleyebilecek ekonomik ve siyasi birçok girişimde bulunabilecekken bulunmadı ya da gafletten dolayı bulunamadı. “Bir yerde radikal gruplar varsa diğerlerini marjinalize eder, etkisizleştirir” gibi çok bilinen bir eğilimi ya unuttu ya umursamadı. Uzun bir süre bütün Suriye muhalefetine “our boys” (bizim çocuklar) gözüyle baktı, sadece arada ‘haylaz’ olanlar vardı, olsundu yeter ki Esad’ı devirsinlerdi. Fakat, Suriye muhalefetinin ‘ılımlı’ kanadını artık galiba sadece Esad ciddiye alıyor! IŞİD bugün Irak-Suriye bölgesinde Sünni esaslı siyasetin birincil ve en etkili aktörü oldu. Görünen o ki artık IŞİD’in geriletilmesi Sünnilik temelli siyasetin geriletilmesi demek olacak. Bölgede esaslı ve kalıcı bir barış için bu denklemin mutlaka bozulması gerek. Aksi takdirde, IŞİD’ın toplumsal desteğini kesmek zor olacaktır.

Bu denklem yüzünden AKP hükümeti de kendi politikasının yarattığı bir paradoksla karşı karşıya: ya IŞİD’e ‘vurarak’ bölgede şimdiye kadar desteklediği Sünni siyaseti geriletecek (ki eli buna gitmiyor) ya da IŞİD’le mücadeleye etkin destek vermeyerek ulusal ve uluslararası kamuoyunda böyle bir caniler sürüsünün en azından hamisi konumunda olmayı sineye çekecek, ki şu anda algı bu, siz istediğiniz kadar “Biz IŞİD’i terörist ilan ettik” deyin. Bu algıyı kırmanın fırsatı da tam manasıyla kapıda: Kobane. Orada gerçekten kahramanca direniş gösterenlere destek verilirse “AKP hükümeti IŞİD’i destekledi/destekliyor” laflarının hiçbir kıymeti kalmaz. Mutlaka tankların gönderilmesi de şart değil. İsterseniz bunun yollarını bulursunuz, eminim elinizin altında bir yerlerde Türk devletinin bu tür durumlarda kullandığı bir yönerge vardır.

Asıl soru AKP hükümeti Kobane’ye dolayısıyla Rojava’ya yardım etmek istiyor mu? Beyan var ama irade var mı? Önemli olan o. Orada ortaya konan yönetim ve yaşam modeli bölgede, Esad dahil, AKP hükümeti hatta Barzani yönetimi dahil hiçbir iktidarın hoşuna gidecek bir model değil. (Bu modelin ne olduğuna dair Fehim Taştekin’in Radikal yazılarına ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Nazan Üstündağ’ın Rojava’da yaptığı çalışmaya (Özgür Gündem) bakılabilir.) Türkiye’nin destek karşılığında kantonların lağvedilmesini istemesi boşuna değil ama tabii bunun adı şantajdır. Boğazına bıçak dayanmış birine, “Benim haklı olduğumu ve hakimiyetimi kabul edersen seni kurtarırım”, diyorsun. Peki sonra ne olacak? Hükümet ölümüne seyirci kaldığı insanlarla mı barışacak? Burada kastedilen de sadece insanların bedensel ölümü değildir; dolayısıyla katliamdan kaçan insanları kapınızdan içeri almakla halledeceğiniz bir şey de değildir. Bu Rojava’da somutlaşan birlikte yaşam projesinin de ölümüdür ve bu size ilk anda hayırlı gözükebilir ama ister kendi elinizle ister taşeron marifetiyle ezdiğiniz muhatabınızla yapacağınız şeyin barış olmayacağını, sadece gelecek sefere kadar geçici bir hakimiyet demek olduğunu tarihten şimdiye kadar öğrenmiş olmanız gerekirdi. Kaldı ki, PKK/PYD’yi IŞİD’e ezdirmenin bedelsiz olmadığı, hatta yüksek bir bedeli olduğu da yakında anlaşılacaktır umulur ki çok geç olmasın.

Mesele dönüp dolaşıp “yeni Türkiye’nin” de eski Türkiye gibi Kürtlerin fikriyatını ve hissiyatını anlamamakta veya umursamamakta inat etmesinde düğümleniyor. Türkiye dış (ve iç) politikasının önceliği, Esad falan değil, nihai çözüme dek Kürtler olmak durumundadır. Tabiri caizse sahaya ilkönce Kürleri yerleştirip diğer oyuncuları ona göre yerleştireceksin. Kürt politikasını Esad politikasının yedeği yapmaya çalışmak hayati bir hata olabilir. Belli ki bu hercümerçten ya Türkiye Kürtleri ‘kazanarak’ çıkacak ya da başka bir çatışma dönemine gireceğiz. Klişe tabirle söyleyecek olursak krizin fırsata çevrilip çevrilmemesi hükümetin yapacağı tercihlere bağlı.


79879

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Sayfalar