Çarşamba Mayıs 8, 2024

Öcalan müdahil olmalı

Sayın Öcalan Türkiye’yi: Sorunu kendi aramızda çözmezsek hegemonik devletler çözer, diye çok kereler uyarmıştı.

Öyle görünüyor ki uzun soluklu bir savaş başlamış durumda. Bu savaşın emareleri öyle örtük ve elbet seçim öncesi gibi basına sızmayan cinsten de değil. Görünen savaşın aslında gecikmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki TSK 2015’in başlarından, ta ki Suruç katliamına kadar Medya savunma alanları üzerinde her an keşif faaliyetleri yapıyor,  karadan pusulama ve imha amaçlı operasyonlar ile gerillayı tahrik ediyordu. Bununla savaşı gerillanın başlatması amaçlanıyordu ama olmadı; gerilla tahrike gelmeyip büyük sabır sergiledi. AKP’li Türk devletinin böylesi saldırganlığın nedeni elbet salt Kuzey sabrı değil aynı zamanda Kobanê direnişi ve başarısıydı da. Erdoğan’ın “Dolmabahçe mutabakatını tanımıyoruz, ortada masa yok, Kürt sorunu yok” tarzından inkâr söylemleri sadece onu içten içe kemiren faşist duyguların bir dışa vurumu ve uzun soluklu savaşın da bir ilanı değildi! Gecikmiş bir savaş derken kastedilen, PKK’nin halkların özgürlük hayalinin barışa evirilebilmesi için tahrike gelmemiş olmasından kaynaklanıyor.

Kürt özgürlük hareketi Erdoğan’ın maskesini düşürdü!

PKK’nin Erdoğan’ın savaş ilanını görmezden gelmesi ve seçimlerde HDP’nin büyük başarısı en son, bu çevreleri isyana teşvik etmiş ve sonuçta DAİŞ adıyla Suruç katliamı gerçekleştirilmişti.

Peki! Türk devleti ile birlikte Erdoğan ve ekibi böylesi iç savaşa evirilme potansiyeli taşıyan bir savaşa neden giriştiler? Türk devleti ve Erdoğan bu savaşın neresindeler? Bunun gibi sorular çoğaltılabilir ancak açıklanan Dolmabahçe mutabakat metninin neden görmezden gelindiği sorusu bir büyük çelişkiyi gözler önüne seriyor çünkü bu  bir yerde, Türk Devlet için resmiyet kazanan bir sözleşmedir. Öyleyse Devlet istese de bundan kaçamayacağına göre neden AKP’nin kuyruğuna takıldı? Erdoğan’ın amacı sadece erken seçim ve iktidar olmak mı?

Evet doğrudur! Amaç sadece tekrar iktidar olup istediği gibi at oynatmak olarak görünebilir ama neden tekrar iktidar olmak istedikleri de çok önemlidir.

Bu soruların cevabı ve Türk Devleti ile AKP’nin ortaklığı için açığa çıkan iki referansa başvuracak olursak eğer bugün ilan edilen savaşın nedenlerine de ulaşabiliriz.

Öncelikle Erdoğan, şürekâsı ve AKP yetkililerinin açıklamalarındaki dil, üslup ve tarzlarına takılmamak, bunların nedeninin faşizan ruhlara sahip bireylerin neden olduğunu bilmek gerekiyor.

Öyleyse neden?

1)    Erdoğan, ailesi ve ekibine uzanacak olan 17/25 Aralık soruşturmaları,

2)    Türk devletinin bir terör devleti olarak anılmasına gidecek DAİŞ yardımları bu savaş ilanında bir nedendir demek abartı olmayacaktır.

Erdoğan ve erkânı sadece 17-25 Aralık ile soruşturulmayacak, bir de DAİŞ’ e yardım sunan hükümet yetkilileri oldukları için savaş suçluları olarak yargılanacaklar. Erdoğan’ın da devletin de yaptığı, zevahiri kurtarmaktan başkası değildir. Yine Güney Kürdistan yönetimi, KDP ve Barzani ailesini yanlarına çekmeleri de öyle alışık olunmayan pratikler değildi. Hem doksanlardaki savaşlarda PKK’ye karşı Türkiye saflarında yer almaları ve hem de sonraki işbirlikçi politikalarında bu güçlerin de -Kürt birlikteliğini baltalamaktan öte- öyle etken bir pozisyonda olmadıklarını dünya alem biliyor.

Bakmayın ABD ile Türkiye’nin İncirlik flörtüne. Bu sadece hegemonik devletlerin Türkiye’yi çektiği tuzaktır. Çünkü Türk devleti ne kendi halkına karşı yürüttüğü savaş suçlarından ve ne de bir başka ülkenin iç işlerine müdahalenin pratiği olan DAİŞ desteği için bir terör devleti unvanından kurtulamayacak. DAİŞ’i gösterip PKK’ye saldırmalarının nedeni de düşmanlık bir yana, zaman kazanmak ve “kim bilir belki PKK’yi biz bitirebiliriz de, Lahey’de yargılanmaktan kurtuluruz” hülyasından başkası değildir.

Evet!

Sayın Öcalan Türkiye’yi: “Sorunu kendi aramızda çözmezsek hegemonik devletler çözer”, diye çok kereler uyarmıştı ama olmadı, Türkiye dinlemedi.

Türk devleti ve AKP, PKK’nin ne 12 Eylül faşist darbesiyle ve ne de kurulan savaş hükümetlerinin denediği akla hayale bile gelmeyecek kirli savaş yöntemleriyle bitirilemeyeceğini biliyor. TSK eylemleri için Erdoğan ve Davutoğlu’nun: “Bu bir süreç işidir” demesi de savaşın derinleşeceği anlamına geleceğinden TC’nin bu yola baş koyduğu görülüyor. Bir başka görünen ise hegemonik devletlerin müdahalesidir. Bu durum Kürtler ve Türkiye’de yaşayan diğer sömürge halk ve inançlar için nasıl bir sonuç doğurur şimdiden kestirilemez belki ama bu savaşın kazananının Türk devleti olmayacağı açık ve nettir.

Birileri tez elden Türk devleti ve AKP’yi uyarmalı, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini ve sorunların hegemonik devletlere havale edilmemesini, yoksa sonuçlarının çok ağır olacağını anlatması gerekiyor. Çünkü tek çare, Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’dır.

02.08.2015

Mehmet Serhat Polatsoy

66123

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Mehmet Serhat Polatsoy

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar