Perşembe Mayıs 23, 2024

O kadar güzeller ki...

Elbet bir bildiği var bu çocukların kolay değil öyle genç ölmek yeşil bir yaprak gibi yüreğikoparıp ateşe atmak

Dünden beri yaşadığım anların, gördüklerimin, duyduklarımın gerçek mi, hayal mi olduğu ayrımına varamadım bir türlü. Görüp duyduklarıma inanamadım. Toz konduramadım. Toz kondurulacak gibi değil ki.. Kıyamıyorum ki… O kadar güzeller ki…

Gerçek olması mümkün olmasın. Mümkün olmasın..

Ama  bu sabah bir kez daha resimlerini gördüm.. Kalbim durdu, nefes alamadım…

Öyle güzeller ki…

Resimlerine gülüşlerini, gülüşlerine de tüm dünyayı, dünyanın tüm güzelliklerini sığdırmışlar sanki..

Siz de bir daha bakın bu resme..

Bu resimde dayanışmanın, yoldaşlığın, arkadaşlığın tüm sıcaklığını, özgürlüğe, barışa, devrime ve bir kenti yeniden kurmaya olan inanmışlığı göreceksiniz.

Bu resimde Hatice Ezgi Saadet, Duygu Tuna, Ece Dinç, Evrim Deniz Erol, Uğur Özkan, Okan Pirinç, Alper Sapan, Süleyman Aksu, Yunus Emre Can, Ferdane Kılıç, Narten Kılıç, Koray Çapoğlu, Ayda Ezgi Salcı’yı, Kasım Deprem, Alican Vural, Mehmet Ali Barutçu, Cemil Yıldız,, Veysel Özdemir, Cebrail Günebakan, Mücahit Erol ve Nazegül Poyrazı göreceksiniz. Ve isimlerini yazamadığım birçok cevherimizi.

Bu gençler, emperyalizmin ve onun yarattığı, Ortadoğu’ya saldığı insan kılıklı katil mahlukların yerle bir ettiği bir kenti yeniden kurmaya gidiyorlardı. 

Bu gençler, yıllardır savaşın gölgesinde, bombaların, napalmların, kurşunların, ölümün soğukluğu altında çocukluklarını yaşayamayan; annelerini, babalarını, kardeşlerini ve  arkadaşlarını yitirmiş çocuklar için oyuncaklar, çocuklar için oyun parkları,  okul, kütüphane, müzik atölyeleri, kültür merkezi yapmak için yola  çıkmışlardı..

Bu gençler, insanlar ve de bebekler hastalıklardan ölmesin diye  hastaneler, kreşle, klinikler yapmak için gidiyorlardı..

Bu gençler taş taş üstünde  bırakılmamış, adeta harabeye dönmüş Kobane’lilere yeni evler kurmak, yanmış yakılmış bir şehri ve hayatı yeşertmek için gidiyorlardı..

Bu gençler oraya  Kobane’nin ve  Rojava’nın  özgürlüğü için daha önce  oralara enternasyonal dayanışma için gidip silah elde toprağa düşmüş nice gencin adını yaşatacak bir Hatıra  Ormanı için gidiyorlardı..

Kimisi doktor, kimisi sosyolog, psikolog, hukukçuydular..

Haksız savaşlara karşı ölümü göze alan cesur birer barış sevdalısıydılar.

İnsan katillerine inat, onlar insan sevgisiyle doluydular..

Sevgi dolu, birbirlerine, hayata ve insanlığa sevdalı ve umut doluydular…

Arkadaşlarımız, yoldaşlarımız, kardeşlerimizdiler..

Suruç’ta yaralı kurtulan Dersim Roştiya Asme LGBTİ’den Loren Elva: “Kobane’ye yıkılan umutları yeşertmeye gidecektik. Ne istediniz bizden?  diye soruyor ve “İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın” diyor.

Ve TC devleti,  daha önce Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Madımak, Gazi, Roboski, Reyhanlı, Gezi, Amed’de askeri, jitem’i, kontr-gerillası, özel kuvvetleri, polisiyle yaptığı katliamları, şimdi de yıllardır, siyasal, sosyal, ekonomik, askeri ve lojistik açıdan beslediğiğ, koruduğu Işid, El Nüsra, ÖSO ve El Kaide ile birlikte Suruç’ta gerçekleştirdi.

Herşey çok açık ortada ki…

31 kişinin katliam emrini vereni herkes biliyor, tanıyor artık..

Emri veren, daha önce Roboski’de savaş uçaklarına emir verendir.

Emri veren daha önce Gezi’de “polise vur emrini ben verdim” deyip 15 lik Berkin Elvan’ı öldürtendir.

Emri veren, esnafa “Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir” deyip Ali İsmail Korkmaz’ı Eskişehir sokaklarında linç ettirerek ölümüne sebep olandır.

Emri veren, her sorumlusu olduğu katliamdan sonra timsah gözyaşları döken, sözde Vatan Millet, milli birlik edebiyattan vazgeçmeyen bin odalı saraylara sığmayan katil Yavuz Selimin torunu sahte padişahın ta kendisidir.

Emri veren, Suriye’nin, Irak’ın Hristiyan, Alevi, Süryani, Ezidi, Ermeni ve Türkmen halklarına düşmanlık besleyip bu katiller sürüsüne biat eden günümüzün Yezidi, Firavunudur.

Tarih tüm yaşananların tanığıdır. Ve tarihin elbet söyleyecek bir sözü vardır.

Katiller tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklar ve er geç yok olup gideceklerdir.

Ancak Suruç’ta, yurdumuzda ve  dünyanın değişik yerlerinde özgürlüğe, eşitliğe, adalete, barışa ve kardeşliğe sevdalılar tarih var oldukça  yüreklerde yaşayacaklardır..

Hele Suruç’takiler bir başka güzeller…

O kadar güzeller ki…

Bir can dostum Suruç’ta yaralanıp Malatya’ya hastaneye kaldırılan yaralı genç Caner ile telefonda  konuşturmak istedi beni.. Kıyamadım.. Geçmiş olsun diyemedim. Çünkü Caner diğer arkadaşlarını soruyormuş herkese. Ne diyecektim ki Caner’e?

Diyeceğim şu ki, Loren Elva’nın dediği gibi “iyi değilim, iyi olmayacağım, siz de  iyi olmayın” diyor ve yitirdiklerimizi ve yaşayan tüm gençlerimizi de ayrı ayrı alınlarından, yüreklerinden öpüyorum.

Erdal YILDIRIM

21 Temmuz 2015

68072

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

Sayfalar