Perşembe Mayıs 9, 2024

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

24 Nisan 1972’de proletarya partisini kuran kadrolar, başta İbrahim Kaypakkaya olmak üzere öğrenci gençliğin anti-emperyalist eylemlilikleri içerisinde yer aldılar. ABD emperyalizminin 6. Filosuna karşı eylemliliklerde, köylülüğün toprak işgallerinde, işçi sınıfının grev-direniş ve işgallerinde, özellikle de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi içerisinde yetişen, yetkinleşen bu kadrolar, komünist partisini kurdular.

Proletarya partisinin kurucusu İbrahim Kaypakkaya, resmi ideoloji ile hesaplaşma içerisine girmiş, Kemalist ideolojiyi, Kürt ulusal sorununu, Ermeniler başta olmak üzere azınlık ulusların durumunu vb. incelemiş ve proleter hareketin tüm bu sorunlara getirdiği çözüm önerilerini ortaya koymuştur.

Dönemin koşulları içerisinde kurucu kadrolar, Türkiye devriminin sorunlarına çözümler ürettiler ve devrimin yoluna dair tezler ileriye sürdüler.

Egemen ulus anlayışından ve resmi ideolojiden kökten bir kopuş yaşandı. Kopuş sadece teorik düzlemde olmadı. Pratikte de yaşandı.

51 yıl önce ortaya konan bu tezler, bugün birçok kesim tarafından kabul görmekte, savunulmaktadır.

Proletarya partisinin 51. yılını kutladığı koşullarda TC devleti de kuruluşunun 100. yılını kutlamaktadır. Bugün de Cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken Proletarya partisinin görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor. Proletarya partisinin kurucu ve kuramcıları, TC devletinin kuruluş ideolojisiyle hesaplaşmakla “işe” başlamışlardır.

Çünkü burjuva ideolojisi olan Kemalizm’le hesaplaşmadan sistemden köklü bir kopuş sağlamak mümkün değildir.

Kemalist ideolojinin TC devletinin kuruluş yıllarından başlayarak sol üzerinde yarattığı baskı ve hegemonya, İbrahim Kaypakkaya önderliğinde başlatılan ideolojik mücadele sonucu bertaraf edilebilmiştir.

TC devletinin yüz yıllık tarihi boyunca reformist ve parlamenterist güçler, demokrasi ve özgürlük adına CHP’den medet ummuşlardır. Son 21 yıldır da AKP hükümetinin en az 10 yıllık idaresine umutla bakmışlardır. Nihayet AKP’nin İslamcı faşist yüzü kitleler nezdinde açığa çıkmaya başladığı koşullarda, bu kez de “umut” olarak tekrar CHP sunulmaktadır.

Seçimler yaklaştıkça “Millet İttifakı” denilen ve burjuvazinin muhalif kliğini oluşturan hakim sınıf temsilcilerinin hükümet olması durumunda “baharın geleceği” olacak beklentisi içerisindedir bu çevreler.

Burjuva ideolojisinden beslenen bu reformist ve parlamentaristlerin yanlışları esas olarak Kemalizm konusundaki görüşleridir. Kemalizm ideolojisiyle bir türlü hesaplaşamamaları Kemalistlerin ardında hizalanmalarına yol açmaktadır. Bir kez daha üstüne basarak belirtelim ki, Türkiye koşullarında kurucu devlet ideolojisi olan Kemalizm’le hesaplaşmadan sistemle bağları koparmak mümkün değildir.

Özellikle siyasal İslamcı anlayışlara -bugün açısından AKP iktidarına- karşı alternatif olarak Kemalizm bir seçenek olarak sunulmaktadır. Bu aldatıcı, anti-MLM anlayışlara karşı ideolojik mücadeleyi sürdürme görevi proletarya partisinin omuzlarındadır. Proletarya partisi, Türkiye ve T.Kürdistanı’nda Kemalizm’e karşı da

mücadele yürütmek zorundadır. Çünkü yaşadığımız coğrafyada siyasal İslam ezilen halkların birleşik mücadelesi için bir engel ve dağıtıcı bir rol oynamaktadır. Ama ülkemiz açısından bu gericiliğin alternatifi Kemalizm değildir.

Kemalizm; tekçidir, Türkçüdür. Kürt ulusunu, azınlık milliyetleri yok saymanın, yok etmenin ideolojisidir.

24 Nisan güneşi “kader planı”na karşı mücadele sıcaklığıdır!

Proletarya partisinin kuruluşunun 51. yılını kutlandığı bu süreçte Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda geniş kitleler yaygın bir işsizlik, yoksulluk dahası açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. En son yapılan araştırmalara göre enflasyon üç haneli rakamlara tırmanmıştır. Enflasyon TÜİK’e göre % 55, ENAG’a göre ise % 126’dır. Türk-İş’in araştırmasına göre Mart ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin 590, yoksulluk sınırı ise 31 bin 241 lira olmuştur.

Son bir yılda gıda artış oranı % 94.62 olarak gerçekleşmiştir. Yoksul halk çöplerden yiyecek toplamaya mahkum edilmiş durumdadır. Bu durum, AKP-MHP faşist iktidarı döneminin “başarısı” olmakla birlikte, halkın cumhuriyetin yüzyıllık tarihi boyunca sürekli ekonomik krizlerle, yoksullukla ve hatta açlıkla sınandığı da bir gerçektir.

AKP-MHP faşist iktidarı halk kitlelerine yaşattığı yoksulluğu ve açlığı gizlemek için şovenizmi körüklemekte, bununla da yetinmeyerek Kürt halkının ulusal demokratik taleplerine yönelik inkar, gözaltı, tutuklama ve katliamlar, sınır ötesi ve ülke içerisinde devam etmektedir.

Rojava’ya, Irak Kürdistanı’na yönelik işgal saldırısı sürmektedir. Irak Kürdistanı’nda Zap, Avaşin ve Haftanin’de gerillaya karşı kimyasal kullanılmaktadır.

Ülke adeta bir hapishaneye dönüştürülmüş, tutsaklara işkence günlük bir uygulama haline gelmiş durumdadır. Kadın ve LGBTİ+lara yönelik saldırılar, cinayetler devam etmektedir. Doğaya yönelik yağma alabildiğine artmış durumdadır.

Başta Alevi inancı olmak üzere ezilen inançlara yönelik baskılar sürmektedir. İşçi sınıfı, kendisine dayatılan güvencesiz, sendikasız çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine karşı, çoban ateşi gibi küçük küçük ve bölgesel de olsa işgal, grev ve direniş içerisindedir.

Tüm bu gerçeklere rağmen muhalif burjuva kliklerinin sözcüleri sokağı değil, sandığı önermekte ve “az kaldı gidecekler” propagandası yaparak halka yalan söylemekteler. “Tayyip’in gitmesiyle nefes alınacağı”, “yeni baharlar” geleceği büyük bir yalandır. Yüz yıllık TC devletinin tarihi işçi sınıfının, emekçilerin nefes alma yerine sınırsız sömürü, baskı ve açlığın pençesi altında geçmiştir. Hal böyleyken “arabanın şoförünün” değişmesiyle sorun çözülmeyecek, gelen gideni aratacaktır.

Çünkü TC devletinin kendisi Türk hakim sınıflarının işçi ve emekçi halk üzerinde bir baskı ve sömürü aygıtından başka bir şey değildir.

Bu gerçeği 6 Şubat tarihli Maraş merkezli depremler sonrasında bir kez daha gördük. Devlet, depremzedelere yardım etmek yerine camilerden sela okutmaktan ve yardıma gidenleri engellemekten başka bir şey yapmamıştır. On binlerce insan göz göre göre bilinçli ve planlı bir şekilde katledilmiştir.

Depremler, TC devletinin sınıfsal fıtratını net olarak ortaya koymuştur.

Tüm bu yaşadıklarımız, coğrafyamız işçi sınıfı ve emekçi halkı için bir “kader planı” değildir. Halkın kendisine dayatılan bu yaşam koşullarına karşı örgütlenmesi ve mücadele etmesi gerçek çözümün anahtarıdır.

Deprem sürecinde bir kez daha gördük ki, halk kendi yaralarını kendisi, devrimci demokratlarla, gönüllülerle sarmaktadır. Devletin elini uzatmadığı koşullarda insanlar yanıbaşında komşusunu, dayanışma için  gelenleri, devrimcileri ve yurtseverleri görmüştür.

Türkiye ve Türkiye Kürdistanı halkı kendisine yaşatılan bu katliamlara, sömürü ve baskıya karşı mücadele iradesine sahiptir. 24 Nisan güneşi, 50 yılı aşkın bir süredir halkın kurtuluşu için mücadele ediyor ve halka dayatılan “kader planı”na karşı güneşin sıcaklığını taşıyor.

51 yıllık mücadele tarihi, bu mücadelede büyük bedellerin verildiği bir savaş ve mücadele tarihidir. 24 Nisan’da yükselen güneşin tarihi, bir savaş ve mücadele tarihidir.

1430

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar