Çarşamba Mayıs 15, 2024

Leyla Qasım 41 yıl sonra da biz kadınlara ışık oluyor:Armen Semsur

Bir süre önce, arkadaşlarla toplaşıp Leyla Qasım’ı yâd ettik. Hatıralarını kimi hüzünle, onurlu mücadelesini ise hafif bir tebessümle anlattık, umutla paylaştık.

Aramızdan ayrılışının üzerinden kırk bir yıl geçmesine rağmen, Leyla Qasım’ın ileri görüşü, ölümüne ilişkin, ölümünün insanlar üzerindeki yankılanışına ilişkin kehaneti, vaadi gerçekleşmiştir. Öyle ki, Leyla Qasım yargılandığı sırada mahkeme hâkimine, beni öldürün fakat şu gerçeği de bilin ki, benim öldürülmemle binlerce Kürd uyanacak. Ben Kürdistan’ın özgürlüğü yolunda canımı feda ettiğimden sevinç ve gurur duymaktayım demişti. Leyla Qasım’ın yargılanırken onurlu duruşu, Baas rejimiyle mücadelesi, Saddam Hüseyin ve kurmaylarıyla uzlaşmaması Kürd milletine sadakati adeta, fasıla fasıla değerlendirildiğinde ders niteliği taşır… 22 yaşındaki Leyla Qasım gibi dört civanın darağacında bayrak gibi sallanması elbette yüreğimize dokunur. O gün içinde bulundukları durumu hissetmeye çalışınca, gözyaşlarımız göz pınarlarımıza gelir oturur. Yine de vakur görünmekte ısrar ederiz. Bu davranışımızla anma biçimimizle ‘yasta değil isyandayız’ demek isteriz… İnsanlık tarihi boyunca baskıya sömürüye faşizme karşı duran mücadeleci insanlar daima zorluklarla karşılaşmışlardır. Ne ki bu onları yollarından geriye döndürmemiştir. Leyla Qasım gibi, aydınlık pırıl pırıl savaşçı böyle insanlar, adeta etraflarında görünmez bir haleyle dolaşırlar. Bu hale, ışık aksı yol arkadaşlarını, yoldaşlarını aydınlatır, güç verir niteliktedir. Savaştıklarının, düşmanlarının ise  gözünü alır, korkutur, kör eder düzeydedir. Bu insanların kitleleri peşinden sürükleyen gücü, etkisi tutsak edilseler, öldürülseler bile etkisini yitirmemektedir… Yeryüzünde ezilen, yok sayılan insanların kurtuluşuna dair kurulan özgür düşler, düşünceler en zorba devletler, devlet adamlarına rağmen haklılığını korur, gerçekleşmeye çabalarlar. Baskıya, zulme sömürgeciliğe ve faşizme karşı olan her insanın imtina  etmeden sahipleneceği ve saygı duyacağı bir değer olan Leyla Qasım, özellikle biz kadınlara ölümünün üzerinden 41 yıl geçmesine rağmen ışık olmaktadır. Umutsuzluğa düştüğümüzde üstün cesareti, anıları bizlere moral vitamin değerindedir. Leyla Qasım daha yirmi ikisinde genç bir kadınken geleceğe dair düşlerini bir kenara koyup, canından fedakarlık edip milleti için savaşmıştır. Leyla Qasım kapitalist sistemin ve zorba devletlerin kadınların önüne bent gibi koyduğu evliliğe, anneliğe hiç imrenmeden, devlet, erk temelli tüm baskıları reddeden kahramanlardan biridir. Leyle Qasım tutuklu bulunduğu hapishanede, işkenceye tabi olsa da kötü koşullarda yaşasa da bir gün olsun zaafa düşmemiştir. Annesiyle duygusal bir görüş-buluşma esnasında bile güçlü durmuş, anneciğine olgunlukla, olağanüstü mesajlar vermiştir. Ve yine tutuklu bulunduğu hapishaneyi ziyaret eden, Saddam Hüseyin ve kurmayları, Leyla’yı af dilenmeye davet ederler. Bir sürü vaatlerle yolundan, sözünden döndürmeye çalışırlar, ailesine değin özel imkanlar sunacaklarını söylerler.

Leyla’nın sağlam duruşu, Baas rejimini ve Saddam Hüseyin’i çileden çıkarır. Hemen orada uyduruk bir mahkemeyle, Leyla ve arkadaşları ölüm cezasına çarptırılır.

Leyla Qasım sadece işkencede direnişiyle değil, savunduklarıyla da Baas rejimini gayrimeşru  kılmıştı. O günlerde, Leyla Qasım ve arkadaşlarının tutuklanması hakkında bilgiler, televizyondan ve radyodan verilerek, Kürtleri sindirmek hesaplanıyordu. Kürtlerde bu davanın, olumlu etki bırakmasından tedirginlik duyan Baas Rejimi aceleyle, mahkemeden  hemen 15 gün sonra 12 Mayıs 1974 tarihinde, sabah vakti saat 7’de Leyla ve arkadaşlarını idam etti…

Leyla Kasım idam sehpasına giderken, kendinden emin ve güvenle idam sehpasına yürümüş, sömürgeci rejime haykırmış, meydan okumuştu.

Ben Leyla Qasım’ım bayım!

Belki siz tanımazsınız beni?

Sizden önce bir albay vardı burada,

ölmüş olmalı ve öldü daha niceleri!

Ama ben çoğaldım bayım…

Türkü türkü yayıldım,

Marş oldum  Peşmergelerin dilinde.

Mahkemelerde haykırıyorum

Ve öldükçe çoğalıyorum ben bayım!

Ve elbette ki bugün geldiğimiz noktada kadınlar yalnız, cephe gerisinde değil, savaşlarda, kuşatmalarda, tamamı kadınlardan oluşan savunma birlikleriyle mücadele etmektedirler. Leyla Qasım ve çağdaşı kadın kahramanlardan sonra, günümüzde kadınlar evlerinde, sokaklarda, parlamentoda daha görünür durumdalar.

Eskiden olduğu gibi savaşların gerisinde, savaşanlara aş-ekmek, giyecek, mermi taşımaktan öte, savaşta erkeklerle beraber ya da kendi özel birlikleriyle çatışır duruma geldiler.

Örnek vermek gerekirse, Kobane kuşatmasında YPG’ye bağlı YPJ’li kadınlar IŞİD’e karşı yiğitçe savaşmışlardır.

Gururla söylemek gerekir ki tüm dünya basını, diğer milletler, yiğit Kürd Kadınlarına, direnişlerine, kayıtsız kalmamışlardır. Günlerce dünya basınında, adlarından övgüyle söz etmişlerdir.

Son olarak, bugün biz kadınlar rahatça konuşabiliyorsak, her türlü baskıya karşı çıkabiliyorsak, sistemin biz kadınları mücadeleden alıkoymak için uydurduğu ‘kadınlar naiftir, kırılgandır’ söylemini elimizin tersiyle itiyorsak, bu duygu, bu direngen ruh, korkusuzluk hali bizlere Leyla Qasım’lardan mirastır.

 

48214

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Sayfalar