Cuma Mayıs 10, 2024

Kolektif çalışmanın önemi üzerine -2-

Kolektifte kendini yaşamanın değil, kendinde kolektifi yaşatmanın  adı olmak…..

Temelleri sağlam bir devrimcilik öncelikle partili duruşta yaşam bulur. Bu duruş, her düzeyde yoldaşın sürekli olarak üzerinde düşünmesi gereken bir konudur. Uzun zamandır kolektifimiz hem “içeriden” hem de dışarıdan yoğun bir saldırı ile yüz yüzedir. Ve halen de bu saldırılar devam etmektedir. Egemen sınıfların kolektifimize saldırmaları, onların sınıf tavrını ortaya koyması bakımından oldukça anlaşılırdır. Sınıf mücadelesinin doğası gereğidir. Çünkü kolektifimiz bu sistemin temellerine yönelen, sınıf tavrını açıkça ortaya koyan, berrak ve bir o kadar da bilimsel bir bakış açısına sahiptir. Fakat bunun yanında “içeri”den de burjuvazinin içimizdeki uzantıları olan, kendi varlıklarını kolektifin varlığının üzerinde gören darbeci-tasfiyeci klik saldırılarına devam etmektedir.

Bu bağlamda tasfiyecilik olgusunu özgün bir alan olarak gündelik yaşamımızda incelemek önemli bir yerde durmaktadır. Çünkü nehir bir gecede donmayacağı gibi bir anlayışın çizgi haline gelmesi de bir gecede olmaz. Küçük küçük birçok örgüt dışı yaklaşımın zamanla birleşerek ve büyüyerek örgüt karşısında konumlanmasının kökleri tam da gündelik yaşamdadır. Elbette biz gündelik yaşam derken herhangi bir yaşamdan bahsetmiyoruz; tam da çalışmalarımızın vücut bulduğu pratik çalışmalardır söz konusu olan.  Her gün bir şekilde dahil olduğumuz çalışmalarımız, örgüt anlayışımızın şekillendiği ve kalıba döküldüğü esas alanlardır. Devrimciliğe başladığımız andan itibaren kurumumuzu bu çalışmalar içerisinde tanır veya buradan doğru kolektif anlayışı derinleştiririz.  Bu açıdan gündelik faaliyetler, aynı zamanda kolektifin de tek tek kişileri tanıdığı ve bir örgütlenme politikası geliştirdiği alan olmak zorundadır. O açıdan gündelik faaliyetlerin önemi kavramak ve çıkan her sorunun üzerinde ciddiyetle durmak geleceği kazanmak için önemlidir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; örgütlü bir yapıda olmazsa olmaz olan “demokrasi ve merkeziyetçilik, özgürlük ve disiplin, irade ve kişisel gönül rahatlığı” konularında kafa açıklığına sahip olunmaması, yanlış hareket ve pratiklerin doğmasına neden olmaktadır. Güçlü bir kavrayış birliği olmayan yerde sağlam bir hareket birliği de olamaz. Ortak hareket birliğinin yaratılamamasının esas ve temel nedeni, ortak kavrayışa sahip olamamaktır. Yani görev ve sorumlulukların bilincine varılması ortak kavrayışın, irade ve eylem birliğinin yaratılması bağlamında zorunludur.

Küçük burjuvazinin, kavrayış ve hareket birliğiyle proletaryanın kavrayış ve hareket birliğinin benzer ve ortak olması elbette düşünülemez. Bundandır ki tepki ve itirazlar, küsme ve alınganlıklar, kırılma ve dargınlıklar gösterilmekte; ilke ve kurallara uymayarak disiplini bozma, görevi canla başla yapmama, sürekli kendini tartıştırma, sorunları kendi dışında ele alma, müdahaleye kendini kapatma, kendi dışına müdahale etmeme, yanlışlarla uzlaşma faaliyet değerlendirme toplantılarında konuşmama gibi birçok biçimde ciddi bir tepkisellik ortaya çıkmaktadır. Tüm bu sorunların kaynağında subjektif bakış açısı vardır. Sorunları kişiselleştirerek, gelen eleştirileri kişisel zemine çekerek karşılama vb. ortaya konan yaklaşımlar kendini yaşama halinin tipik bir göstergesidir. Kendini yaşama hali de bir kavrama ve bilince  çıkarma halidir. Kolektifle kurulan ilişkinin düzeyi ve çapını belirler. Hiçbir sorun ve hatamız bireysel değildir. Hata ve sorunları çevreleyen koşulları düşündüğümüzde veya bir kolektifin sınırları içerisindeysek başarılarımızda olduğu gibi başarısızlıklarımızın da kolektife  yani bize ait olduğunu  bilmemiz gerekir. İrade ve eylem birliğinin önündeki engellerden biri de başarılarda olduğu gibi başarısızlıklarımızı da kolektif bir tarzda sahiplenemememizdir. Sahiplenmek uzlaşmak değildir, tam tersine hata yapılan koşulları ortak bir akılla tersine çevirebilme iradesinin açığa çıkarılması ve ilan edilmesidir. Anlatılmaya çalışılan dışarıya kamuoyuna verilen resim değil, kendi içimizde yarattığımız/yaratacağımız tablo ile ilgilidir.

Kolektif çalışma tarzının harcı sınıf ve parti bilinci

Yaşamı bir çelişki olarak tarif ettiğimize göre faaliyetle birey arasında, tek tek bireylerin kendi aralarında birçok çelişki açığa çıkmakta ve bu çelişkiler ideolojik arenada mücadele sahasına dönüşmektedir. Ortaya çıkan çelişkiler, çeşitli yöntemlerle çözülmeye çalışılmakta veya çözülemediği oranda derinleşerek farklı bir şeye dönüşmektedir. Sorunları çözme yöntemimiz nasıl bir devrim, sınıf ve parti bilincine sahip olduğumuz noktasında mihenk taşıdır. Bununla beraber ve buna gelmeden önce tek tek her birey özgülünde sorunlar karşısında ortaya konan tavır iddialarımızın sınırlarını belirler tespitini yapmalıyız. Yöntem sorunu çoğu zaman sorunların çözümü ile ilgili bir alanmış gibi görünür fakat bundan önce bir şeyler isteme ve onu almayla doğrudan alakalıdır. Nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsak karşımızdakinden talep edeceğimiz şey de o doğrultuda olmak zorundadır. Bu konuda kendimize koyduğumuz her sınır kolektifi öteleyen, bireyi kolektifin önüne geçiren bir zeminin oluşturulması anlamına gelir. Kimler eleştirmez? Pratikte yetersiz kaldığını, diğeri kadar iş yapmadığını düşünenler, bireysel rahatlığını düşünenler, yoldaşını küçümseyenler vb. eleştiri yapmakta ya da değişimi istemekte zorlanırlar. Yani bireyin pratikte kendi önüne koyduğu her sınır, onun düşünce ve değerlendirme tarzına yansımaktadır.

Bu açıdan faaliyetlerimizde veya o faaliyeti örgütleme biçimimizde her bireyin ortak çabası üzerinden çalışmalarımızı kolektif emeğin bir parçası haline getirebilecekken çoğunlukla çalışmalarımız bir veya  iki yoldaşımızın neredeyse  tüm iş yükünü omuzlaması sonucu kotarılmak zorunda kalınıyor. Herkesten aynı oranda emek harcanmasını beklemek, bilimsel bir yaklaşım değildir. Çünkü herkesin kendi düzeyine göre bir farkındalık derecesi vardır. Öte taraftan genelde çok iş yaptığını düşünen yoldaşlar, bir süre sonra kendi varlığını kolektifin önüne geçirmekten bazı şeyleri kendilerine hak görmekten geri kalmamaktadırlar. İlk başlarda yoldaşlardaki emekçilik olarak özellikleri gibi görünen ama özünde yoldaşlara emek vermekten kaçınma, onların önünü açmada onlara güvenmeme halinin olduğunun ayırdına varmak gerekir. Birçok işi birlikte yapılabilecekken birey tek başına yapıyorsa orada farklı düşünceler var olabilir demektir bu. Sürekli ön planda olma isteği ve kariyerist yaklaşım, darbeci kişiliklerin yetişme zeminidir.  Böylesi çalışmalar bireyin popülaritesi artmakta kitlelerde ve yeni yoldaşlarda  kişiye göre bir şekilleniş ve eğilim doğurmakta; insanlar kolektifin değil bireyin çevresinde kümelenmektedir. Faaliyetlerimizde bireysel iş yapma ile kolektif çalışma tarzına yaklaşım  biçimimiz parti bilinci ile doğrudan alakalı bir konudur.

Fakat kolektif bilinci dediğimizde daha kapsamlı bir şeyden bahsetmiş oluruz. En yalın haliyle kolektif bilinci devrim yapabilmek için kurumun olmazsa olmazlığını ve bunun zorunluluğunu kavramaktır. Faaliyetimizde doğru bir çalışma tarzı için öncelikle belirleyici olan bu bilincin sağlam temeller üzerine bina edilmesidir. Bu da tüm çalışmalarımızın yönünü tayin eden iktidara yönelmedir. İktidar olmak için var olanı yıkmak ve bir sınıf tavrına sahip olmak gerekir. Klişeleşmiş bir ezber olarak “Devrim kitlelerin eseridir” cümlesini kurmadan önce o kitleleri bir araya getirecek olanların bir arada olmasını şart koşar. Toplumun en ileri kesimi olarak tarif edilen bizler üç kişi olarak birlikte bir işi yapmakta problem yaşıyorsak devrim için kitlelerin önemini kavradığımız söylenemez. Bütün bir çalışma, iktidar perspektifi ile ele alınmıyor ve onun bir parçası haline getirilmiyorsa orada bir sorun var demektir. Uzun zamandır saflarımızda bu bilinç noktasında ciddi kırılmaların olduğu bilinen bir gerçektir.

Tam da burada kolektif çalışmanın önemi üzerine değerlendirme yapacaksak eğer kolektif çalışma ile örgüt bilinci arasındaki bağı ve bunlar arasındaki ilişkiyi örgützemininde tahlil etmek gerekir. Çalışma tarzımızın bir işleyiş biçimi ve yaşam bulduğu bir zemin olduğu gibi bunu da aşan örgüt, kitle ve yoldaşlar ile kurulan ilişkinin yönünü de tayin eder. Az çok işleyişe hakim olan yoldaşlar, çalışma tarzı denildiğinde onun alt başlıklarını sıralamakta zorlanmayacaktır. Fakat saflarımızda bu başlıkların pratikte yani çalışmalarımızda kapladığı alan bir soru işaretidir. Gelinen aşamada çalışma tarzımızda kolektif bir tarzı yakalamanın önemini çok geri seviyelerde tartışıyor olduğumuz bilinmelidir. Bunun nedeni ise ideolojik politik yetersizliklerimizle beraber sınıf mücadelesi ile ilişkilenme düzeyimizdir. Ve devrimci saflarla yeni tanışmış tecrübesiz yoldaşlarımızın aksine yıllardır bu saflarda bulunan ve belli bir tecrübeye ulaşmış yoldaşlarımıza has bir sorundur. Ya da esas olarak böyledir.

Bir örgüt kültürü kazanmak ve bu doğrultuda şekillenmek öğrenilmesi gereken bir durumdur. Örgüt kültürü kendiliğinden oluşmaz. Ya öğrenilir ya da öğretilir ama her halükarda örgütlü olmayı şart koşar. Kişi kurum ile arasına koyduğu mesafe kadar örgütlüdür. Birey bir yandan hem çalışmalara katılıyor ama aynı zamanda kolektif ile arasına mesafe koyuyor ve daha fazla örgütlenmek için çalışmıyorsa devrimcilik içi boş bir iddiadır. Devrimcilik, eskiyi yıkma ve yeniyi inşa etme ise örgüt bu hareketin kumanda merkezi olmak zorundadır. Örgütlü olmak sadece bir hareketin hiyerarşisi içinde olmak değildir, birlikte-aynı yöne yürüyebilme kabiliyetinin de kazanılmasıdır. Birlikte yürüyebilmek için de aynı şeyleri istemek gerekir. Yani yaşam bize düşüncesi bizimle olmayanın eyleminin de bizim olmayacağını defalarca kez öğretmiştir. Bunun için sorun çok iş yapmak değil ama hep yapabilmek için aynı amaç doğrultusunda aynı hedefe doğru yürüyebilmektir.

Sınıf mücadelesi açısından ülkemizde devrimcilik kolay şartlar altında sürdürülmedi hiçbir zaman. Hele günümüzde faşizmin topyekün saldırısı altında devrimcilik için şartlar her zamankinden daha fazla ağırlaşmış bulunmaktadır.  Bu durum aynı  zamanda bir arada durmanın nedenlerini güçlendiren bir etken olmak zorundadır. Bu zorunluluğu kavramak kolektif ruhu çalışmalarımızın dinamosu haline getirmekle olabilir. (Bitti)

http://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/kolektif-calismanin-onemi-uzerine-1

20678

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar