Pazartesi Mayıs 20, 2024

Kışın Masalın Atına Biner Giderdik-Fadıl Öztürk

Dünyanın her yıl, üç ay sınavına girdiği, zamanın bir zalim halidir, kış. Taş uyur, gül susar, ağaç damarlarındaki suyla idare etmek için, fazlalıklarından arınmak için döker yaprağını. Toprak elini ayağını çeker hayattan. Saysan sayılacak gündür, üç ay. Sövsen sesin dolanıp seni bulacak kadar mesafededir. Saat saat geçer, gün gün, ay ay geçer, ama canlıların hayatına atılmış pusu gibidir, kış. Yoksulların bir türlü kaçamadığı, kapılarını örtseler bile, bacalarından giren ve onların iliklerine işleyen soğuktur kış. En çok onlar çekerler güneşli günlerin hasretini.

Dersim insanının bitmez tükenmez mücadelesi kıştan çıkıp, bahara erişmek mücadelesidir de kimse görmez bunu. Kış devletten acımazsızdır, ama hilesi hurdası yoktur. Geleceğini bir mevsim önce haber verir. Puşt değildir, kahpe hiç değil, pusu da atmaz kış, geleceğim der ve gelir.

Kış hariç geri kalan üç mevsimini kışı bahara çıkarmak için harcar Dersimliler. Baharın eker, yazın biçer, güzün değirmene götürür un eder buğdayını, dövme eder, üç aylık kışı aç geçirmemek için. Dut silkeler, sıkar dutu, kazanlar kurar kaynatır, pekmez yapar. Bağı varsa üzümünü teveklerden toplar, bir kısmını kış için şıra, bir kısmını sökülmüş yorgan yüzlerine bulamacı döküp malayla yayarak pestil yaparlar. Kışın ceviz ve badem içini pestille dürüm yaparak torun sevindirir, komşu ağırlarlar.

Hayvanları ölmeden bahara kavuşsunlar diye, saman ve meşe yaprağı stok yaparlar. Yetmezse hayvan yemleri ,torunlarını bindirerek eşeğe, köy köy yem toplamaya giderler. Birbirinin halinden anlar ve kapılarına kadar gelmiş komşularını hiçbir zaman boş döndürmezler. Kış uzun sürünce, dedem kız kardeşime, yaşlı eşeğimizi uçurumdan atmasını ister. Kız kardeşim yaşlı eşeğimizi uçurumun başına götürüp, aşağı iter. Uçurumdan aşağıya düşmüş eşek, başını kaldırıp kız kardeşime bakar. Geçen zaman hiç bir işe yaramaz. O eşek, bugün bile, her hatırlandığında dönüp dönüp kız kardeşime bakar.

İnsanın bir bahar, bir yaz, bir güz hali vardır. Bir de gelip kapısına dayanan kış hali vardır insanın. Toprak bembeyaz bir giysi giyer, sular donar, yollar kapanır, her soruyu cevapsız bırakır doğa. Sabrının sınar insanın. Kapanır bütün kapılar, masalın fısıltısı duyulur meşe odunuyla yanan sobanın başında. Dedeler topladıkları öyküleri dökerler dillerinden, torunlarının önüne. Geçmiş gaz lambasının titrek ışığında taşınır çocukların geleceğine. Taş konuşur, ağaç yürür, kuş küsüp dalına uçup gider. En güzel kadına, en çirkin erkek musallat olur, sevgililer kavuşmaz. Tarihin derinliklerinden bir uzun hava yükselir. Bir padişah kendi sonunu hazırlar. Ve kız oğlana kavuşur. Kavuşur da kız torunlar yedi yaşına kadar neneleriyle bir yatağı paylaşırlar, erkek çocuklar dedeleriyle. Böyle büyür bizim oralarda çocuklar.

Derdimiz çocuklarımızı ve hayvanlarımızı bahara kavuşturmak, yeni bir hayata başlamakken, devlet çıkar karşımıza, kıştan beter kıyamet olur, düşmez yakamızdan, kıştan beter ölüm olur bize. Görülmüş ki, ’37 ve ‘38’de yaşlı, genç, ihtiyar, kadın ve çocuk demeden bize ölümü giydiren bu devlet, kıştan dolayı soykırım tatiline gitmiştir. Bir sonraki baharda öldürülecek olanlar, acımasız kış sayesinde üç ay daha uzun yaşamışlardır. Karlar eriyip, buzlar çözülüp, yollar açılınca, ağaçlar yapraklanıp, gül kendini hatırlayıp, tomurcuğa durunca açmamış kan kırmızı. Kan kırmızı bir katliam başlamış 38’de. Ağaçlar bedeninden, sular sesinden, dağlar doruklarındaki karın beyazından utanmışlar. Sonra sular hiç durulmamış. Hep sürgün, hep ciğer acısı oturmuş onların kapısına…

Tarih Dersim’de, yaşlıların iki dudağı arasında saklıdır. Bulunup yırtılmayacak halde olduğu için, 38’de kağıt gibi yırtıldı Dersimliler. Kış, o dudaklarda biriken tarihin çocuk yüreklere dökülmesinin de mevsimiydi. Orada çocuklar bir iç çekmeyle büyümeye başlarlar. Bir ah‘la yol alırlar ömürlerinde. Dünya ile tanıştıkça, bütün dünyayı Dersim gibi, Dersim’i de dünya gibi sevdiler. O çocukların kendini dağlara vurmaları, her okudukları okulda o şehirleri giymeleri, iki dudak arasında çıkmış ve asla geri almadıkları söz gibi yaşamalarının sebebi, içinde büyüdükleri masallardır…

Dışarda kurt ulurken ve rüzgar yol keserken, nenemizin çorba pişirdiği ocağın başında ateş aydınlatırdı yüzümüzü. Kavurma ve soğanın tavada pişmesinde mutlaka hakkımız olurdu, çorba sofraya gelmeden. Kavurma ve soğan ve salçalı sorğaç çorbaya dökülmeden hakkımız verilirdi. Sonra kurulan sofrada herkes aynı kaba kaşık sallardı. Sonra kedi yavruları gibi, meşe odunuyla yanan sobanın başında dedelerimizin dizinin dibinde otururduk. Bildiğimiz masalı tekrar anlatmasını isterdik. Tek satır atlatmadan, atlatsa bile müdahale ederek geçerdik geceyi. Dışarda kış ve kar varmış, kutlar köye inmiş, köpekler havlarmış umurumuzda olmazdı. Kışın masalın atına binerek giderdik…

Kış sadece bizi eve hapsetmezdi. Çılgın keçilerimizi, kendilerinden vazgeçmiş koyunlarımızı, emektar öküzlerimizi, ve üstümüzde süt hakkı olan ineklerimizi, başıbozuk eşeklerimizi, şarlatan tavuklarımızı, kendini hükümdar sayan horozlarımızı da bir ahıra mahkûm ederdi. Üç öğün saman verirdik onlara, keçi ve koyunlara meşe yaprağı, tavuklara yem. Günde bir sefer de suya götürüldük. Kış uzadıkça hayvanlar zayıflardı. O zayıflayan hayvanalar, kar eriyip bahar kendini dışa vurunca, zapt edilmez cengaver oluyorlardı. Ahırda tavukların huzurunu çokça kaçırdığımız, hayvanların arkasına saklambaç oynadığımız zamanlar da kışındı. Yağan karın insan boyunu aştığında, dedemizin evden eve kürekle yol açmasını, bir de damdaki karı sürüp aşağı atmayı anlatmama gerek yok. Oysa şimdi o kar ve o kışlardan eser yok. Devlet girdi Dersim’e, iklim de insan gibi değişti.

Peri suyu donunca, buz üstünden karşıya geçtiğimizin sevincini; nasıl olmuşsa Moxundi deresine düşmüş bir geyiğin, sürek avıyla vurulmasının acısını, soğuk olsa bile tertemiz havanın ciğerlerimize dolmasının diriliğini; bahar yaklaştıkça eriyen kar sularının dereleri coşturmasının da sebebidir kış. Baharla beraber biz de doğa gibi kışı soyunup, baharı giyerdik. Eskiden bizim az giysimiz, doğanın dört mevsim çok giysisi vardı. Şimdi bizim çok, doğanın az giysisi var. Bir kar yağsa diyoruz, bir üşüsek, ellerimizi ısıtmak için birbirine sürsek… Yok…

43568

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Sayfalar