Cuma Mayıs 3, 2024

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Komünistler, çok basit bir gerçeği ortaya koymuşlardır: Kapitalizm var olduğu sürece, insanlar barış içinde yaşayamayacaklardır. Barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün bir numaralı düşmanı kapitalist sistemdir. Ve kapitalist sistem ne kadar uzarsa toplumsal çürüme ve kaos da bir o kadar artarak yaygınlaşır. İnsanın insana yabancılaşması, insanın insanı yok etmesine dönüşür. Bugün olduğu gibi...

Komünistlerin kapitalizme karşı sosyalizmi savunmaları, kapitalist savunucuları komünistlere karşı düşman etmiştir. En liberal burjuva demokratlarından küçük burjuva revizyonistlerine kadar ele ele vererek, komünistleri teşhir, tecrit ve yok etme ereğinde birleşmişlerdir.

Oysa, komünistlerin savundukları oldukça insani önermelerdir: Sömürü olmasın! Ezen ve ezilen olmasın! İnsanla insan arasında ne sınıf ne de sınır olsun! Ortaklaşa üretiklerimizi ortaklaşa tüketelim!

Bütün kavga, komünistlerin bu önermeleri üzerinde çıkmaktadır. Komünistler bu ilkeleri, 1848 yılında Komünist Manifesto’da ortaya koydular. Ve o günden beri bu ilkeler üzerinde kavga devam etmektedir. Bu kavga, sınıf kavgasıdır. 

Komünistler, burjuvaziyle işçi sınıf arasındaki tarihsel kavgada, işçi sınfının temsilcileri olarak burjuvazinin karşısında yer almışlardır.

Ülkemizde de en büyük zulmü komünistler görmüştür. Çünkü komünistler tüm haksızlıkların karşısında yer almıştır. Ezilen ulusların, ezilen sınıfların, ezilen etnik mezheplerin demokratik haklarının savunucuları olmuştur. 

Sermayenin tek kişi faşist diktatörlüğünün resmileştirilmesinin gündemde olduğu içinde bulunduğumuz günlerde, bunun sorumlusu elbette başta sermaye sınıfıdır. Onların buna bir itirazları yoktur. Sermaye sınıfı ekonomik ve siyasal krize girdikçe, kazanılmış toplumsal özgürlüklere daha fazla saldırır.

 

Sermaye sınıfı, işçi sınıfını ve emekçileri daha fazla sömürmek ve karlarını artırmak için, Erdoğan şahsındaki faşist tek kişi diktatatörlüğün savunucuları, koruyucuları ve gerçek sahipleridir.

Ancak, bugün islamcı faşist diktatörlükten zarar gören, ona muhalefet eden liberal aydınların, liberal entellektüellerin ve burjuva devletin ortaklarından sosyal demokratların payları da birincilerden az değildir. Birinciler planlayıp yönlendirmişler, ikincilerde toplumu adım adım sessizleştirmişlerdir.

Bunu, “yetmez ama evet”, diyerek yapmışlardır. ABD ve AB emperyalist haydutların “ılımlı İslam” modelini, topluma “demokrasi modeli” olarak sunmuşlar ve benimsetmek için yoğun bir çaba harcayarak, toplumun demokratik bilincini manipüle ederek, siyasi islamın gerici ideolojisinin güçlü bir şekilde yerleşmesinin koşullarını hazırlayarak yapmışlardır. 

İslamcı iktidara düşen ise, boşluğu hızla, iktidarda olma avantajını ve zorunu kullanarak doldurmak olmuştur. Komünizme karşı, her türlü gericiliği destekleyenler, siyasi islam cihadının kurbanları arasına katılmaktan kendilerini de alamamışlardır.

Bu kesimler, Türk sermaye devletinin ezelden beri ezilen ve azınlık ulusların, özellikle de Kürt ulusunu yok sayma, Türkleştirme politikalarına büyük ölçüde destek vermişlerdir. Bazıları ise, “Biz PKK teröristlerine karşıyız, Kürtlere karşı değiliz” diye sahtekarlık yaparak, bir ulusun hak alma mücadelesini yok saymanın teorisini yaparak topluma empoze etmişlerdir.

Bir ulusun, bir başka ulus tarafından ulusal haklarının gasp edilmesi, daha baştan burjuva demokrasinin en temel “politik özgürlük” önermelerinin yok edilmesi olduğunu göremeyecek denli, ezen ulus ırkçılığının şampiyonluğunu yapmışlardır. 

Kapitalizme, emperyalizme, ırkçılığa, ezen ulus milliyetçiliğine, şovenizme, karşı çıkmayanların faşizmin kurbanı olmaktan kurtulamayacaklarını bilmeleri gerekir.

“Laiklik bizim yaşam biçimimiz” diyenlerin başında CHP gibi burjuva partileri gelmesine karşı, laik Kürt Ulusal Hareketi’nin bastırılması ve yok edilmesi için, İŞİD gibi düşünen ve uygulamalara sahip olan AKP’ye destek olmuştur.

“Demokrasiden yanayız”, “Hukukun üstünlüğü temel prensizbimiz” diyen sosyal demokratlar, HDP milletvekillerin zindanlara tıkılması için oy vermişler ve devletin demokratik kamuoyuna yönelik sürek avına destek olmuşlardır. Deyim yerindeyse, kılını bile kıpırdatmamıştır. Sadece, başkanlık yasalarının onaylandığı gün, göstermelik olarak meclisin önünde kısmi bir protesto yapılmasıyla yetinmiştir.

CHP, “AKP PKK gibidir” diyerek, siysal sorununun, burjuva demokrasisi değil, esas olarak, Kürt ulusunun ulusal hak mücadelesinin bastırılması olduğunu her fırsatta tekrarlamıştır. Aynı, 1930 seçimlerinde SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), Hitler’in partisini değil, Alman Komünist Partisi’nin teşhir ve tecrit etmeyi esas alması gibi... Çünkü büyük sermaye böyle istemiştir.

Komünistler, burjuvazinin tüm teşhir, tecrit, yok etme, her türlü zulmü uygulama pahasına mücadelelerine devam etmişlerdir. Her zaman ve her yerde bütün gericiliğin ve gericiliği yaratan kapitalist sitemin karşısında durmuşlardır.

Burjuva "aydınlanmacıları", ne zaman ki, burjuvazinin toplumu aydınlatacak ne bilgisi, ne kültürü ne de toplumsal sistemi kalmadığını gördüklerinde, işçi sınıfı ve emekçiler, burjuvaziyi toplumun sırtından daha erken bir zamanda atarak, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya inşa edeceklerdir. 

Kimse komünistleri suçlamasın. Komünistler, işçi sınıfını hala kazanamadıkları için kendilerini suçluyorlar. 

46377

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar