Perşembe Mayıs 30, 2024

Kim Demişti Dogmatizme Karşıyız Diye

Ve gine burdayım.

Dersimde belediye seçimlerinin ardında sana bir şey dediğim yok, keşkem yanındaki olmasaydı diyerek yeni bir tür eleştiri ortaya çıkarmış bey efendilere, hanım efendilere inat.

Maksadım da .... eleştirenle, eleştirileni aynı kaba koymak veyahutta her yeri griye çevirme çabalarını da paklamakta değil.

Maksadım.....

Bana partililer mi  yoksa proletaryalar mı daha çok şeyi biliyor diye sorsanız.

Rahatlıkla .....

Proletaryalar derim.

Misalen:

Hangi bir devrimci  lenini lenin, maoyu mao yapan rus proletaryasının rus burjuvazisi, çin köylüsüyle kader ortaklığı yapmış çin burjuvasinin de çin feodalizmi altında inim inlemesiyken çıkarda devrimin rengini belirleyen yaşadıklarımız değildir diyebilir değil mi?

Bunu dese dese ......

Sudan proletaryasının iç egemen siyasette olduğu kadar dış egemen siyasette de bir an önce olumlanması önemliyken ....

Dış egemen siyasetin kamuoyu baskısıyla bu tür yol olumsuzluklara açık olduğunu herkesten önce gören ...

Kömünün yenilmesine yol açmış, kapitalizmin gelişimini ruhunda hisseden....  eski defterleri karıştıran müflis tüccar...  fransız proletaryasından başkası da demez.

Proletaryalar böyle demekle ve yapmakla da .....

İspanyada Franco faşizmini zafere ulaştıran ingilterenin, fransanın ....

Sömürgeciliğin..... Kapitalist dostluğun.... Kör Etmenin....

Genelde olmasa da özelde, birlikte devrim koşullarını ortaya çıkarabildiğini, görmemelerinde tutun ...

Devrimin rengini belirleyen sınıfsal çelişkilerdir düşüncelerini de halaç pamuğu gibi atmış olurlar.

Proletaryalar böyle  demekle ve yapmakla da her yeri griye çevirmiş olurlar.

Abd, den tutun almanyaya kadar her yeri.

Bu ülkelerdeki proletaryaların başka bir şeyi düşünme şansları dahil yokturdur.

Ya kara toprağınsındır yada bendimsin...

Ya leninistsindir yada maoist....

Ya dediğimiz şekilde eternasyonalist ya  da .....

Dercesine....

Birde bu sakat düşüncelerini....

İlk çağlarda demiri yoğurup çelik tanrısını yaratan insanlar gibi kendi söylediklerini  kendi yüzerlerinde de tanrılaştırdılar mı....

Dokunmayın keyiflerine.

Kendi söyledikleri yalanlara kendileri de inanırlar.

Önemli olan proletaryaların söyledikleri değil.....  doğrulardır..... tanrılaştırdığımız doğrulardır derler..

O andan itibarende....

Yok devrimin rengini belirleyen sınıfsal çelişkilermiş....

Yok parti programı yerellerin tahlilinin toplamıymış ... 

Yok  komünizmde de üretimin örgütlenmesinin görüntüsü devlettir deseniz de, leninin sosyalizm için anarşistlere karşı;  Evet devlet ama artık devlet o bildiğimiz devlet değildir....  dediğini unutmadık..... 

Deseniz de boşuna.

Artık o düşüncelerin umurunda değildir ne söylediğiniz ve nasıl öldüğünüz.

İster her sistemin bitip tükenmeyecek bir şekilde ihtiyacımız halen tükenmedi diyerek ortada kaldırmadığı ....

İsterse de ortaya çıkmasını kutsadığı sınıfların ....

İsterse de...

Başka bir şeyin elinde ölün....

Artık devrimin rengini belirleyen sınıfsal çelişkiler veyahutta ölümünüzün şekli değildir.

Kendi elleriyle yoğurdukları.....  kendi yüzerinde çelik tanrısı haline getirdikleri..... her yeri almanyada tutun fransaya kadar her yeri de ya leninst yada maoist hale getirdikleri.....  düşünceleridir.....  Devrimin rengini  belirleyen.

Halde böyle olunca ....

Kim demişti dogmatizme karşıyız diye.

5860

Ergün Aslan

Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ergün Aslan

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Sayfalar