Salı Mayıs 28, 2024

KCK Silahlı Mücadeleyi Terkediyor mu? - Dursun Ali Küçük

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.

KCK lideri Öcalan esir alındıktan sonra ilk geri çekilmeyle silahlı mücadeleye veda görüşleri belli düzeyde ortaya çıkmıştı.

Sonra 2003 te yeniden ve hemde kontrol altındayken, Genelkurmay-Ergenekon isteği (ki o zaman yeni gelen AKP hükümetine karşı darbe yapılacaktı, asker buna ihtiyaç duyuyordu) üzerine yeniden “silahlı mücadeleyi değerlendirin” mesajlarını göndermeye başladı.

O zaman merkez toplantısı yapıldı. Merkezin önemli çoğunluğu silahlı mücadeleye başlamayı doğru görmedi. Daha sonra 2004 te Öcalan avukatlarını tüm partiden sorumlu yetkilerle donatarak Qendil’e gönderdi. Kongra Gel ikinci kongresinde silahlı mücadeleye yeniden başlama gündemleştirildi ve bu yönlü karar alındı.

O zaman benim görüşüm, “Demokratik cumhuriyet için silahlı savaşımın gerekli olmadığı” noktasındaydı.

***

Aradan zaman geçti, yeniden silahlı mücadeleye son vermek ve gerillayı dağdan indirmek için KCK lideri Öcalan’ın çeşitli açıklamaları oldu. Basamak stratejisi ile yeniden sınır ötesine çekilme gündemleştirildi.

AKP ve MİT son yıllarda özellikle KCK nin silahsızlanmasına öncelik veriyorlar. Barıştan asıl anladıkları budur.

KCK lideri Öcalan son yıllarda Türkiyelileşme ve Türkiye partisi adımlarını attı ve ağırlıklı önceliği Türkiye’nin demokratikleşmesine vereceğini vurguluyor.

KCK her seferinde “biz adımlar attık, AKP adım atmıyor” demesine rağmen, bu kez yine yeni adımlar atmayı göze aldı. Neticede belirleyici olan KCK lideri Öcalan’dır.

Stratejik bütün konularda ve savaş ve barış ile ilgili, yine silahsızlandırma ve TC ye karşı silahlı mücadeleye son verme konusunda KCK lideri Öcalan tek yetkilidir. KCK nin bütün temel konularda karar alma ve inisiyatif koyma gücü yoktur. İrade sahibi değildir. Söylediklerinin arkasında durmadılar, sözüm ona Öcalan’ın elini güçlendirme taktiği uyguluyorlar. 

****

SİLAHLI MÜCADELEYE SON VERECEKLER

Bu süreci KCK en fazla uzatabilir. Buna karşı koyma iradesi bulunmamaktadır.

KCK lideri Öcalan, hükümet ve İmralı heyetinin toplantısı ile kongre toplayıp silahlı mücadeleyi sonlandırmanın startını verdi.

KCK lideri Öcalan, bu yılki Newroz mesajıyla silahlı mücadeleye son vermekle birlikte Türkiyelileşmeyi güçlendirecek mesajlarını ileri bir noktaya taşıyacaktır.

Silahlı mücadeleye son verip güçleri Kandil’e çekme ve orada toplama görüşü ağırlık kazanacak bir husustur.  Kongreyi de toplayacaklardır.

Bu konuda en fazla uzatmalar oynanabilir.

“DEMOKRATİK TÜRKİYE İÇİN SİLAHLI MÜCADELE VERİLEMEZ”

Kürdistan ın bağımsızlığı, federasyon ve İsviçre’deki gibi konfederasyon için silahlı mücadele değerlendirilebilir. Ben şahsen demokratik cumhuriyet için savaşmam. Ayrılma gerekçelerimden biri buydu.

Bu gün Türkiyelileşme, Türkiye partisi, demokratik cumhuriyet, belediyelerin yetkilerinin artırılması vb. için silahlı savaşım bir intihardır.

KCK amaçları ve Türkiyelileşmesi ile aslında Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesini ve  bu uğurda silahlı savaşımı bıraktı.

KCK, ikide bir “başlarım ha”, “yapmazsan gerilla devreye girer”, “adım atmıyorsunuz, bizim attık sabrımız kalmadı” vb. türünden demeçler vermektedir. Sonuçta söylediklerini unutmaktadır. Geçmişte Kürdistan’ın kurtuluşu için yürütülen haklı savaş gelinen noktada amacından saptırılmıştır.

Öte yandan Ortadoğu da Kürdistan ve Kürtler üzerinden savaş yürütülüyor, topraklarına saldırılar ve işgaller var, doğal olarak Kürtler kendilerini savunacak, savaşacak, silahlanacak ve meşru bir silahlı mücadele yürütmektedir. Güney ve Rojava Kürdistan’ında yapılan budur. Doğu Kürdistan’da da silahlı direniş hakkı meşrudur.

Kuzey halen işgal altındadır. AKP nin bu sorunu çözeceği yoktur. Meşru olan ve tüm dünyaca hak verilen direniş şekilleri Kuzey Kürdistan içinde geçerlidir. Bunların ne zaman ve nasıl devreye gireceği mücadele eden güçlerin sorunudur. TC nin tutumuna yakından bağlıdır.

ON MADDE GERÇEKLEŞİRSE SİLAHLI MÜCADELEYE SON VERİRİZ

KCK açıkladığı bildiri ile silahlı mücadelenin sonuçlandırılması ile ilgili liderlerinin görüşüne katıldığını beyan etti.

En son 10 madde ve bunların hepsi de “demokratikleşme” maddeleridir. Kürdistan ve Kürtlerin hiç bir talebi yer almamaktadır.

Adeta yapılan müzakerelere başlangıç ve anlaşmak için bu 10 madde (1) şart koşulmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi, ekoloji, kadın vb ile ilgili genel ve soyut maddelerdir. Kaldı ki demokrasinin kriterleri vardır ve hiç bir somut madde bulunmamaktadır. Amaç, taraftarlarının “bakınız bu teorimize uygundur” demelerini sağlamaktır.

 PKK silahlı mücadeleye niçin başladı ve bu kadar şehit niye verildi, Kürdistani amaçlardan niye vazgeçildi?

Herhalde kurtuluş mücadelesi bu 10 madde için verilmedi. Bunları sayıp yerine getirirseniz “silahlı mücadeleye kongreyi toplayıp son vereceğiz” demek hiçte mantıklı ve Kürdistani politikalara uygun değildir.

TC ve AKP hükümeti bu soyut maddelere ses çıkarmamakla beraber bu kadarını müzakere etmeye bile yanaşmıyor. Daha dün TC cumhurbaşkanı Erdoğan: “Ne Kürt sorunu diyorsunuz, sanki başka birşey yok mu. Türkiye de ne haklar varsa Kürtlerde sahiptir. Sizde herşey olabiliyorsunuz” demektedir. “Asimilasyona son verdik ve inkarı kaldırdık” diye bilme hayasızlığını göstermektedir.

TC ve hükümet bu 10 maddeye katılsa çok ciddi bir değişiklik olmaz. Zaten bizde demokrasiyi savunuyoruz, ekoloji ve kadın haklarını ve hukukunu savunuyoruz vb diyeceklerdir.

Silahlı mücadeleyi son vermeyi bu on maddeye bağlamak ve başka gerekçeler saymak çok ciddi bir politika olamaz. Kimseyi de ikna edemez.

Çünkü ne zaman formatlar, aşamalar, yüzyıllık anlaşma yaptık, Mit güvenlidir vb. denilse öncelikle ele alınan konu silahların bıraktırılmasıdır.

Çünkü görüşme, diyalog, müzakere ve barış yöntemleri baştan beri yanlış inşa edilmiştir. Yanlış inşalar ve temel üzerinde bina inşa edemezsiniz. Yıkılmaya mahkûm olur.

Herşeyi buza yazıyorsunuz. Görüşmede üçüncü taraf yok. İzleme komitesi tıpkı akil adamlar politikası gibi olacaktır. Dört tutsağın taşınması ile de sekretarya oluşmaz.

Buza yazılan erimeye mahkûmdur. İlk güneş vurduğunda unutulacaktır ve eriyip gidecektir.

QENDİL’İN İTİRAZ ETTİĞİ ve BEĞENMEDİĞİ HUSULAR SÜPHESİZ Kİ VARDIR

Qendil ve KCK yürütme konseyi itirazlarının olduğu ve katılmadığı noktaları kendi içinde gizli tutmaktadır. Pratikte bazı geciktirmeler ve geç uygulamalar yapmaktadır. Fakat resmiyette “Önderliği”nin söylediği hiç bir şeye itiraz etmemektedir.

Qendil itirazları olsa bile kapalı kutu gibidir. Kapalı kutu politikaya dönüşemez. Resmiyette açıkladıkları ve söyledikleri geçerlidir.

Son bazı açıklamalarına bu durum yansımaktadır. Fakat yayınladıkları bildiride ise Önderliklerini tümüyle onayladıkları belirtmektedirler.

Son Ortadoğu gelişmelerinden sonra yeni fırsatlar ortaya çıkarken Rojava politikasında yaptıkları ve direnişi teşvik etmeleri, izlenen bazı politikaları doğrudur.

Fakat iş Türkiye ve TC ye geldiğinde elleri ve ayakları bağlıdır. İzledikleri politika yanlıştır. Çok AKP ye karşı çıkmalarına rağmen AKP güçlendirmeye hizmet etmektedir. Dolasıyla KCK lideri Öcalan’ın silahlı mücadeleye son verin talimatına karşı direnemezler.

Ortadoğu’daki son gelişmelerle birlikte Kandil’in Kürdistani çizgiye çekileceğini kısmen umut ediyordum. TC ve AKP ile girilen son ilişkiler ve uyguladıkları politikalarla eskiye devam dediler. Bunu derinleştirmekten kendilerini kurtaramazlar.

TC nin KURD/KURDİSTAN POLİTİKASI ÇOK NETTİR

AKP ve TC Kürdistan ve Kürtler konusunda izlediği politika çok nettir. Bu konuda zikzaklar çizmiyorlar. Seçimler yaklaştığında bol vaatler olsa bile seçimleri kazanmaya dönük politikaları uygulamaktan çekinmiyorlar. AKP açıktır ve Kürdistan sorununun çözümü için hiç bir projesi bulunmamaktadır. Öyle temel talepler konusunda “umut” falan dağıttıkları da yoktur. Politikaları ve sözlerini açık söylüyorlar. Ama bazıları anlamak istemiyor ve anlamamazlıktan geliyorlar.

KCK bu konularda zikzaklar çizmektedir. Ne istedikleri ve Kürtlerin temel taleplerini gündemleştimek konusunda başarısızdırlar. “Çözüm süreci” nin peşinde sürüklenmekte, itirazları olsa bile sonuçta onaylamaktadırlar. Kendilerini hapse koymuşlardır ve özgür değiller. İrade sahibi değiller.

Sık sık “özgür irade” vurguları yapılsa bile bunun gereklerini yapmamaktadırlar. Özgür iradeyi İmralı’ya indirgemekte ve özdeşleştirmektedirler. En ciddi zaafları budur. TC ve AKP, KCK’nin aşil topuğunu bulmuştur ve oradan vurmaya devam etmektedir.

Dursun Ali Küçük-16.3.2015


56478

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Sayfalar