Çarşamba Mayıs 22, 2024

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

Adana ve Mersin HDP binalarına bombalı paketler bırakılması ile başlayan kanlı süreç bugünlerde Cizre, Sur, Nusaybin sokaklarında devam etmektedir. Katliamların ardından yapılan açıklamalar ise adeta katliamların bir devlet geleneği olduğunu gösterir niteliktedir.

Suruç'a Kobanê'nin yeniden inşası için giden 33 siperdaşımızı, dostumuzu, yoldaşımızı canice katledenler önce IŞİD terörü yalanının arkasına sığınmışlar ve “ülkede terörün sonunu” getireceklerini her yerde dillendirerek devlet teröründe ivmeyi yükseltmişlerdir.

“Terörün kökünü kazımak isteyen” AKP hükümeti, namlularını devrimci, demokrat ve yurtsever güçlere doğrultmuştur. Suruç katliamının ardından pek çok şehirde, pek çok siyasi kuruma operasyonlar yapılmış üç gün içerisinde 1000’e yakın devrimci, demokrat ve yurtsever gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Siyasi operasyonlar ile başlayan süreç T. Kürdistan'ında kendi ölüm ve zulüm olarak göstermeye başlamıştır. Bu süreçte Cizre, Silvan, Nusaybin başta olmak üzere pek çok bölgede sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş ve bugünlerde gerçekleştirilen katliamların provaları yapılmaya başlanmıştır.

AKP'nin iktidar hırsının bir sonucu; Ankara Katliamı

Adana ve Mersin'de başlayıp Diyarbakır ve Suruç'la devam eden bu kanlı sürece dur demek için ülkenin devrimci, demokrat ve yurtsever güçleri 10 Ekim günü Ankara'da barış mitingi örgütlemişlerdir. Binlerin barış talebini dillendirmek için bir araya geldiği meydan patlatılan canlı bombalar ile kan gölüne dönmüştür.

10 Ekim günü gerçekleştirilen katliamda 103 demokrasi ve özgürlük  gönüllüsü insan katledilmiştir. Katliamdan önce ve sonra yapılan açıklamalar ise  bu katliamın AKP'nin iktidar hırsının bir ürünü olduğunu bizlere göstermektedir.  Kanımızı meydanlarda oluk oluk akıtmak isteyenler yine “terör mağduru” rollerine bürünmüşler ve canlı bombaları eyleme geçmeden yakalayamayacaklarını söyleyecek kadar da aymazlaşmışlardır.

Devlet T. Kürdistanı sokaklarını kan gölüne çevirdi

T. Kürdistan'ından ülkenin batısına  her alanda namlunun ucuna ülkenin ezilen ve  muhalif  olan kesimlerini yerleştiren AKP hükümeti korku, katliam, asimilasyon ve sindirme politikalarını bu süreçte artırarak devam ettirmiştir. Bugünlerde ise meydanlardan, kampüslere, kampüslerden Kürdistan sokaklarına en ağır silahları ile saldırılarına devam etmektedir. Aylardır T.Kürdistan'ı sokaklarında genç, yaşlı, çocuk demeden insanlar katledilmektedir.

Katliamın boyutu ve şiddeti her geçen gün artmakta ve devlet saldırılarını meşrulaştırmak için tehditlerine devam etmektedir. T. Kürdistanı’nda ölü bedenler günlerce sokak ortasında, buzdolaplarında bekletilmekte, Cenazeler ailelere teslim edilmemektedir.  Ölü bedenlere işkence yapmayı bir güç zanneden devlet ve  onun aygıtları Hacı Lokman Birlik'in bedenini sokak ortasında sürüklemiştir, Ekin Wan'ın bedenine sayısız işkenceler yapmıştır, Sur sokaklarında Tahir Elçi'yi bile isteye katletmiştir, Silopi'de üç kadın siyasetçiyi gözler önünde katletmiştir.

Biraraya gelmemiz en büyük korkuları

T. Kürdistanı sokaklarında kendini silahlarla ve katliamlarla var eden devlet ülkenin batısında ise kontrol aygıtları vasıtası ile muhalif olan başkaldıran bütün kesimleri kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.  

Üniversiteleri karakollara çevirmiş neredeyse her devrimcinin başına  bir polis dikmiştir. Tutuklu öğrencilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Büyük kentlerde ise neredeyse her sokağın başında çevik kuvvet ekipleri bekler durumdadır. Muhalif ve ezilen kesimlerin bir araya gelmesine tahammülü olamayan AKP hükümeti en ufak eylemliliğe biber gazları, TOMA'lar ve  plastik mermilerle saldırmaktadır. Ölüme karşı yaşamı savunan devletin suçuna ortak olmak istemeyen akademisyenler başta olmak üzere muhalif ve demokrat güçler tehditler, soruşturmalar ve tutuklamalar ile yıldırılmaya çalışılmaktadır.


Hendek başlarında özgürlük mücadelesi büyüyor

Devlet katliamlarını bu kadar arttırmışken, bu kadar gözlerini kan ve iktidar hırsı bürümüşken T. Kürdistan'ı sokaklarında direnişin ve özgürlüğün bayrakları yükselmektedir. Hendek başlarından özgürlük mücadelesi büyümektedir. Bölge halkı kendi savunma güçlerini oluşturmuş yaşamı ve kendi kimliklerini savunmaya geçmişlerdir.

İşgal, direniş, mücadele…

Bu süreç beraberinde pek çok görev ve sorumluluğu da getirmektedir. T.Kürdistan'ı sokaklarında yükselen serhildanı var olduğumuz bütün sokaklara yaymak ise bizlerin görevidir. Yaşanan katliama ve yükselen isyana ana akım medya çoğu zaman yer vermemekte ya da katliamları meşrulaştırma yoluna gitmektedir.

Bu durum ise toplum içerisinde bir ayrışmaya sebep olmakta ve birbirinden haberdar olamayan iki kutup yaratılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu nokta devrimcilerin ve özelinde YDG'nin yapacağı bütün eylemlilikler kıymetli bir yerde durmaktadır. 

Son süreçte YDG'nin gerçekleştirdiği işgal eylemleri  devletin çizmiş olduğu bu sınırların dışına çıkma adına yapılan militan çıkışlardır. Yapılan eylemler ile birlikte Kürdistan'daki katliamlara dikkat çekilmiş ve isyanı büyütme çağrısında bulunulmuştur. Bu tarz eylemlerin devamının gelmesi katliamlara karşı ortak direnişin örülmesi için gerekmektedir.

Direnişi T. Kürdistanı’nda da büyütelim!

Ancak bu noktada YDG'nin görevi sadece ülkenin batısında isyanı yükselmek değil aynı zamanda T. Kürdistanı sokaklarında örülen direnişin bir parçası olmaktadır. Parça parça örülen ve yükselen bu direniş bizlerin direnişidir.

Katliamlara ve devletin kirli savaşına dur demek için, Kürt halkının yanında olmak için biz YDG'lilerin Amed de, Şırnak ve Cizre sokaklarında olması gerekmektedir. YDG bu direnişin bir öznesidir ve bu sokaklarda bulunması gerekir. Kürt halkının yanında olmak ve serhildanı yükseltmek için biz YDG'liler harekete geçmeliyiz!

Bir YDG’li

44749

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Sayfalar