Cumartesi Mayıs 18, 2024

Kartal Bürosunun Tekzip İsteği

4 Kral Lui / Halk kraldır. 

Tekrarın ve tekrarın sırrı nedir ?  

Bireyi kendi dışına çıkaramayan/ kitleselleştiremyen / kitleselleştiremediği de bireyce bilindiğinde devrimciliği yaşadığı diğer burjuva hayellerine iz bırakmayacak bir şekilde kaçamak haline getiren yaşantının sırrı nedir ?

Kendinizi / tekrarlarınızı, tekrara sizi sürükleyerek ayakta duran bürokrasizminizin sırrı...

Acaba hiç düşündünüz mü sizlerden önce de, sonrada bu sokaklarda kaç insanın yürüdüğünü, yürüyeceğini   ? 

Büroların seyir defteri yok mudur  ?

Akıllı adamların işi midir yaşadıkları karşısında her konjüktür farklıdır diyerekte kendisine bir iğne ucu kadar da olsa rehber olabilecek bir bilginin olmadığını düşünmek, söylediğinden de karşı gelmek ?

--- Lambalar sönsün.

---  Binin kralım süpürge atımın gerisine, Hasta bakıcılar geldi. Sizi yatağınıza götüreyim. Yorgunsunuzdur  argın. Komünist kızınızın sorduğunuz soruya cevap vermemesiyle iki kızınız olan aydınla, devrimci arasındaki ülkenizi paylaştığınızı anlatan hayatınızı yatağınızda anlatın.

---  Varsın patron düşünsün.  söylediği şartlarda işe gelebilenlerce  baba ilan edilmesini, gelemeyenlerce de kızanları. Ne iyi, ne kötü... hangisi iyi, hangisi kötü.

---  Geldik kralım yatağınıza.  Ha.... böyle.... Süpürge atta her zaman yavaş inseniz. Düşüp bir yerinizi inciteceksiniz diye korkarım. Yatağınıza uzanı verin. Hasta bakıcılar da lambaları söndürüp çıktı.

---  Hazır mı atlar. Mahiyetimde ki adamlara  haber salın. Hele bir büyük kızımın, Aydın' ın, yanına gidelim bir süre o babasına baksın.

---  Kralımız buyurdu. Kalkın kalkın.... tüm şövalyeler. Tabaklardan, kapaklarda..  battaniyelerden.... miğferlerini, zırhlarını, pelerinlerin,i giyinsin. Tahta, süpürge... atlarına binsin. Çabuk çabuk. Ha... şöyle. Kralım hazırlar artık.

--- Yedi gece yedi gündüz.... yedi ova aştık. Kızımın sarayındayım artık.  Fransız devrimi ruhuyla yaşayın.

--- Kralım...

--- Günler oldu kızımın sarayın geleli. Kızım Aydın halen maiyetime çıkmadı. Şu gelende kim öyle. Kızım değil mi ?  Söyle bana güzel kızım söyle. Söz verdiğin gibi sorduğum soruya cevap ver

---  Öğrendiydim baba. Siz gelmeden önce mahiyetinizde ki adamlarla günlerdir burada içip zil zurna sarhoş olup asilzade hanımlara saldırmada nice önce, size söz verdiğim gibi sorduğunuz sorunun cevabını öğrendiydim. Sarayımda öldürdüğünüz asilzadeler de, hanımlarında...

--- Hazırlanın. Burada günümüz dolmuştur. Varlığım Aydın kızıma çok gelmeye başlamıştır. Hele birde ortancı  devrimci kızımın yanına gidelim. Şövalyeler atlara.

--- Kralım süpürge atımın gerisinde günlerdir yoldayız.  Bari biraz dinlenseniz. Ağzınızı da bıçak açmadı. Bir lokma bir şeyde yemediniz. Soytarı yazar kralımı eğlendir.

--- Kralım akılsız mıdır ki yaşadıkları karşısında her konjüktür farklıdır diyerekte kendisine bir iğne ucu kadar da olsa rehber olabilecek bir bilginin olmadığını  söyleyen birinin söyledikleriyle üzüle.

--- Çekil şuradan. Affedin kralım affedin. Sizi eğlendirebileceğini düşünmüştüm.   

---  Aydın yaşadığı yeri tahlil eder.

--- Kralım kızınızın sarayı gözüktü.

--- Ortancı kızımın sarayına da geleli günler oldu. Hala bu kızımda maiyetime çıkmadı. Haber salın sarayında olduğumuzu bilsin. Sonunda. Güzel kızım benim. Şefkatli devrimci kızım. Büyük ablan aydın varlığımı görmezden geldi. Ben ki yeni cihana hüküm salmış dost düşman bana bakarak kendini konumlandırmış bir kişiyim. Ablan aydın beni görmezden geldi. Bari sen söyle kızım sen söyle:  sorduğum soruya sen cevap bulabildim mi 

--- Hiç üzülmezsiniz, incinmesiniz. Gittiğin her yerde yer içer adamlarınızla her tarafı  dağıtır ellerine hiç kılıç almamış asilzadelerle düellolara tutuşur onları katledersiniz. Kadınlarını...  çocuklarını .....Yinede sorduğun soruya da cevap istersen sorduğun sorunun cevabı sizsiniz.

--- Hazırlanın kalkın kalkın....  görürüm ki varlığım bu kızımında yanında çok görülmeye başladı.

--- Ahh.. kralım ne bahtı karasınız. yine yollar düştünüz

---  Bu sefer sarayımıza...  Halk olarak sorduğumuz soruların cevabını bulduğumuz yuvamıza

--- Az kaldı sarayınıza.

---Kralım...  kralım....

---Çekil şuradan soytarı yine kralımın huzurunu iyice bozacan

--- Acaba  Kralımız şarabına,, kadınına ......  karışılmasına mı üzüldü yoksa kızlarının verdiği cevaba mı ...

--- Çekil dedim soytarı.

--- Devrimci yaşadığı ülkeyi tahlil edermiş 

--- Kralım...

---  Ben mi kaderci yoksa onlar mı. İktidar, ben... dediğin kim...  nedir ki. Hangi bir iktidar, kim... metanın  ihtiyaç duyduğu serbest dolaşımın kaçınılmazlığında kendini kurtarabilir ki. İnsanı da yaşamak zorunda kaldığı koşullarda kendini kurtaramaması karşısında suçlayabilelim. 

--- Ne olur kralım ne olur.... Saraya geldik geleli...... sığındığınız bu şatoda çıkmadınız. Artık adamlarınızın içtiği şaraplar, yedikleri yiyecekler... çok görüldüğünden kızlarınızca da elinizde alındı. Mahiyetinizdeki adamlar aç sefil.  

--- Rahatlar, gidebileceğiniz bir yerin olmadığını bilen ev sahibi rahatlığıyla. Kendilerinin dediği gibi olmadıkça ölmeleriniz de umurlarında değil.

--- Kusura bakmayın kralım...kusura bakmayın sizden af dileyerek sizin izniniz olmadan küçük kızınıza haber saldım. Durumunuzu öğrenir öğrenmez hemen yola koyuldu. 

---Açılın açılın....  yol verin. Yetişin kralım yetişin....  Ne bahtı kara bir insanmışız.  Kızınız kızınız... dili varmıyor ama saltanızı diğer kızlarınız da geri alabilmek için yola koyulan komünist kızınız...  ablalarının pusuna düşmüş. Adamları ağır yaralı şekilde kurtarabilmişler. Kralımızın kızını getirin. Yaklaştırın. Kralımız yanına yere koyun.

---Baba....... İzninle  maiyetine çıkabilir miyim?

---  İzin ....  maiyet.... huzurunuza çıkmak ..... Her proletarya köylünün partisinde duymaya hasret kaldığı kelimeler

--- Baba...

--- Sesi her zamanki gibi şefkatli, melek gibi. Eskisinden de güzel. Dizlerim niye tutmuyor kızıma götürecek kadar da mı artık yorgun ?

--- Kralıma yardım edin.

--- Kızım ne kadar da güzelleşmişsin ne kadarda değişmişsin.

--- Evet baba değiştim tek değişmeyen fikrim.  Fikrim değişmedi. Tam aksine bana kızıpta beni proletarya köylüye gelin olarak verdiğinden beri ne kadar da sorduğun soruya sen üzüleceksin diye cevap vermemekle ne kadar  haklı olduğumu daha iyi anladım. Cevabını da şimdi istersen: Sorun emperyalizmi açıklamak değil   Emperyalizmin açıklanışını zaten kimse inkar etmiyor. Sorun emperyalizm terimi karşısında Abd, ingiltere, fransa..... SEN ...  ilizyondan başka bir şey değilsin.  Spartaküsü anarken de acaba kaç insan arenaya çıkmak zorunda kaldılar diye diğer insanları sparteküleşemediler diye suçlar. Rahat değilim, gidebileceğiniz bir yerinizin olmadığını bilen ev sahipliği rahatlığı bende yok.  Kendimin dediği gibi  olmadınız diye sizsiz yaşamamaktansa  evsiz kalır sizinle yaşar ölürüm.

---  Aydın yaşadığı yeri, devrimci yaşadığı ülkeyi, komünist dünyayı açıklar. 

--- Lambalar niye sönmedi...  bu hal ne.

---- Her kes yataklara. Hasta bakıcılar geldi.

--- Vurmayın kralıma vurmayın.

--- Sana asla kızgın olmadım asla. Sadece sana kızgınlığım ablaların sorduğum soruya cevap verebilmek için zaman isterlerken seninde onlardan daha nice küçük olmana rağmen bu soruyu bilemeyeceğini düşünürken, sorduğum soruya cevap vermemekle daha çok genç yaşta bunu öğrenmiş olman karşısında acı çekeceğin korkusu. Meğer bu esnada da sen benim üzülürmüşün. Kızımın kolların da kızımla ölmek. Ne kadar mesudum bilemesin.

43726

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

Sayfalar