Perşembe Mayıs 16, 2024

Kapitalizmin batışı

 

Türk burjuva ekonomisinin yapısal ve finansal krizi her geçen gün giderek derinleşiyor. Türk ekonomisinin içine girdiği kriz salt Türk tekelci burjuvazisinin derin bir endişe içine sokmuş değil, bütün kapitalist dünyayı özellikle de AB emperyalist burjuvazisini de bu endişenin içine itmiş bulunuyor.

Emperyalist-kapitalist dünyanın zincirlerle birbirine bağlandığından bu yana, kapitalist zincirlerden birinin zayıflaması diğerlerini de ciddi bir şekilde etkiliyor. Kapitalist dünyanın büyük ekonomilerindeki kriz daha büyük oranda bir etki yaratırken, Türkiye gibi orta düzeydeki kapitalist bir ekonominin etkisi de ekonomik büyüklüğüyle doğru orantılı olmaktadır.

Türk burjuvazisinin içinde bulunduğu finansal-borç krizinin spekülatif yanları olsada, sorun bunu doğuran ekonomik biçimdir. Kapitalist ekonomilerin kaçınılmaz bir kaderi olarak ekonomik krizle belli aralıklarla sürekli bir karşı karşıya kalışları söz konusu ve bundan kaçamıyorlar. Çünkü aşırı üretim prensipli ve tüketime dönük ekonomi, ister istemez yarıyolda tökezlemektedir. Kapitalizmin “kumar” ekonomisi uzun bir süre ayakta kalamaz ve yıkılmakla karşı karşıya kalacaktır.

“Dolar-Avro” ve “Rahip Brunson” etrafından döndüğü söylenen krizin, perde gerisinin konuşulmasından mümkün olduğunca kaçılıyor. Arka perdesi: Türkiye’nin 2000’ler öncesi gibi olmadığı, emperyalist bir ülke olduğu ve bölüşülmüş pazarlardan pay istemesiyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye, Ortadoğu’nun yırtıcı kaplanı ve en azından burada söz sahibi olmak istiyor. Buna bağlı olarak da farklı emperyalist kutuplaşmaların içinde yer alabileceğini ve ABD’nin çemberi içindeki kutuptan çıkmayı dayatıyor. ABD ise Türkiye’nin kendi kutup çemberi içinden çıkmasını istemediği için “cezalandırma” yoluna gidiyor. TL’nın değersileşmesinden bağımsız olarak çatışmanın esas nedeni bu. ABD-Türkiye “dost” da olsa, TL, bu kadar borç yükü altında erimek zorunda yine kalacaktı.

Sorunun bu yanı görülemedikçe, ABD-Türkiye, (ve aynı şekilde AB-Türkiye) arasındaki çelişmeler ve krizler bireylerin (Trump-Erdoğan) çatışmasına indirgenir ki, bu, burjuvazinin gerçekleri kitlelerden saklama argümanlarına teslim olunmuş olunur.

Türk ekonomisi borçla büyümesine karşı diğer kapitalist-emperyalist ülkelerinde borçla büyüdüğü ve dünya borç yükünün dünya GSMH’nın çok çok üstünde olduğu biliniyor. Özellikle kapitalizmin “neoliberal” süreci borçla büyüdü ve büyük bir borç balonu oluştu. Bu balon artık daha fazla şişirilemiyor.

Örneğin, dünyanın toplam (özel ve kamu) borcu 1950 yıllarında toplam üretime (gelir) oranı % 50 civarındayken, 2007 yılında bu oran % 170 ve 2017 yılında ise yaklaşık iki katı birden artarak % 320’lere çıktı. Bugün dünyanın toplam (kamu-özel) borcu 237 trilyon ABD doları. 2017 itibariyle toplam üretiminin ederi ise 81 trilyon ABD doları kadardır. Borçların büyük (174 trilyon ABD doları) bölümü emperyalist-kapitalist ülkelere, 63 trilyon ABD doları kadarı ise diğer ülkelre ait.1

Türkiye ve dünyadaki son gelişmeler, yani ekonomik krizler ve savaşlar ve üretimden fazla borçlanma kapitalizmin tarihi sınırına daynadığının açık bir göstergesidir.

Emperyalist burjuvazinin büyük şaşalı gürültülerle neoliberal politikaları (küreslleşme adı altında) kitlelere kurtarıcı olarak göstermesi ve sonunda yine ulusal çitlerine (ABD’nin ticaret savaşı) dönme eğilimi (bu “eğilim” esasta gerçekçi değil ve kapitalizm gelinen aşamada ulusal çitlerin arkasında kendini varedemez) içine girmesi, kapitalist yolun sonuna gelindiğini gösteriyor. Emperyalistler arasındaki kutuplaşmanın arttığı ve neredeyse her geçen gün yeni kutuplaşmaların ortaya çıktığı ve kriz içinde kıran kırana bir savaşın yaşandığı süreçte, kapitalizmin, geçicide olsa kendini kurtarmasının olaslığı kalmamıştır.

Sosyal şovenizm, ırkçılık, din çemberi ve daha bir çok alt kimliklere bölündürülmüş işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla uykuya yatırmanın olasılığı da kalmamıştır. Uyuyan dev uyanacak ve kapitalizmin dünyayı uçuruma atmasına son verecektir. 

Dünya konjonktürü, komünistlerin daha iyi hazırlanmasını ve işçi sınıfı içinde örgütlenmelere daha fazla ağırlık vermesini ve hazırlıklı olmasını dayatıyor. Emperyalist savaş tehlikesinin arttığı bir sürecin içindeyiz ve emperyalist burjuvazi büyük bir savaşa doğru hızla gidiyor. Sosyalist devrimlerin dışında bu çarkı durdurmanın başka bir olasılığı da gözükmüyor.

Türk tekelci burjuvazisi, büyük bir şiddet ve baskıyla ve “demokratik” seçimler adı altında “allem-kallem edip”, ülkeyi bir şirket gibi tek adam yönetimine (görünüşte) verdi ve kendisi için grevsiz, demokratik ortamsız, direnişsiz ve toplumun ilerici kesimlerinin bütünüyle baskı altında tutulduğu ve islamlaştırılma eğilimli bir cennet yarattı. Ancak bu uzun sürmeyecek önümüzdeki kısa süre içinde, devletin tüm şiddetine rağmen başta işçiler olmak üzere kitle direnişleri artacaktır. Bu kaçınılmazdır. Burjuvazinin zorla yararttığı “cennet” yine kendisi için bir cehennem olmaya adaydır.

Çünkü, son kriz: İşsizliği, pahalılığı, çalışanlar üzerindeki vergileri daha da artıracak ve çalışanların daha da yoksullaşmasını beraberinde getirecektir. “Tek vatan, tek bayrak, tek din, tek dil” vb. gibi kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve kitleleri birbirine kırdırıcı ırkçı-faşist ve gerici propagandalar artık kitle üzerinde etki etmeyecek süreci de beraberinde yaratmaktadır. Burjuvazinin, kitlelerin aşırı sömürüsü üzerine kurduğu cenneti yıkılacaktır.

Bu nedenle, “aynı gemideyiz” burjuva söylemi, işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla ölü sessizliğinin içinde tutamaz. Kapitalizmin batışı işçi ve emekçilerin batışı değildir. Kapitalizmin batışı, Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçilerin vatanlarının batışı değildir. Batan, burjuvazinin kanalı saltanatı olacaktır. Bu yıkımı, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuva sistemine karşı verdiği mücadelesi gerçekleştirecektir. İşçi sınıfı ve ezilen kitleler, fazlasıyla cefasını çektikleri kapitalist sistemi, sefasını çekecekleri bir sistemle değiştirmesini de bileceklerdir.

Daha güçlü tekeme vurmanın tam zamanı... 14.08.2018

1 Fortune Dergisi

32631

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

Sayfalar