İstanbul' un Esareti Altında
Kitleselleştiremiyorsun diye korkma eternasyonalleştiremiyorsun diye kork.
Bir proletarya köylü için hayatta en zor olan anlatmak istediğini aristokrat bir şekilde anlatması gerektiğini düşünmesidir.
Sıkmayın kendinizi.
Gevşeyin..... gevşeyin....
Haa... şöyle.
Gerek yok öyle aristokrat, aristokrat takılmaya.
Bakın aristokratça takılanların haline.
En basit misaliyle:
Sanki düne kadar biz proletarya köylülerdi ülkenin sosyo ekonomik yapısında sömürgeciliğin değişikliklere yol açmadığını söyleyen.
Hatta bununla da kalmayıp bir diğeri de esas kapitalizmle bağı en az olan unsurlardı diyen.
Öyle rahatlar ki.
Hemi de on, yirmi yıl önce değil bir kaç yıl önce söylediğiniz gibi değil diyenlere şiddetle karşı gelirlerken.
Gelinen süreçte:
Biri, ülkenin sosyo ekonomik yapısının sömürgeciliğin etkisiyle değişebileceğini söylüyor.
Diğeri de kapitalizmle bağı en az olan unsurları dahil ağzına almadan toplumun ezilen her kesimindeki insanı devrimin örgütlenmesinde asli unsur ilan ediyor.
Ne oldu.
Daha önce söylediklerini İnek mi içti ?
İnek ne oldu ?
Dağa mı kaçtı ?
Hani insan halkla aynı duyguları paylaştığında insandı.
İnsanoğlu hale çoğunluğun yozlaşması karşısında var olanı yıkmadan geleceğine nasıl devam edebileceğinin sorusuna cevap verememişken
Ne malum bunların yarında bir köşeye sinerek seçimi devrimci bir yapının varlığı nedeniyle protesto etmeyen proletarya köylünün yüzerine ateş açanlarla dayanışmaya çağırmayacakları.
Peki biz proletarya köylüler ülkenin sosyo ekonomik yapısından tutun esasa kadar her şeyin anlamı değişebileceğini söylerken onların kastettiği gibi kast ediyorduk.
Elbetteki hayır.
Onlar gibi ne dün ne de bu gün..
Onların kast ettiği gibi kast ettik
Köylerde...
Şehirlerde...
Dünya bir köy...
Dünün ağası bu günün patronu...
Herkes de şehirli oldu dedik.
Kendi dinamiğiyle gelişen kapitalist ülkelerdeki metalar için var olan gömleklerin -sınırların, bayrakların... - artık dar gelemeye başladığını söylerken
Yalın, öz... ama gerçekçi bir şekilde.
Sömürgeciliğin sosyo ekonomik yapısında ortaya çıkan sınıfların da kendi dinamiğiyle gelişen kapitalist ülkelerdeki sınıflardan farklı karakterler, davranışlar,üretim ilişkileri... kazandığını ayriyeten de bu tür sosyo ekonomik yapılarda kendi dinamiğiyle gelişen kapitalist ülkelerdeki gibi sosyo ekonomik gelişmeler beklenemeyeceğini söyleyerek...
B. Traven' nin Akgün Çiftliği' nde....
Şehirlerdeki alaturka yaşamın insan ilişkilerini bozduğunu anlatan yazılar da.
Ve sadece bunları da söylemedik:
Değişimi inkar etmeden kapitalizmle bağı en az olan sınıfları - değerlerin, İbrahim Kaypakkaya' nın, tahlillerince de devrimi daha sıkı sahiplendiği ispatlanan unsurları - bulmaya çalışırken..
Örgütlenme ile partinin farklı taban ihtiyacı hissettiğininden berhudar olanlara..
Sınıf örgütlülüğün gelişimi için..
Halkların dayanışması için...
İspanya iç savaşına binlerce insan akıtan Avrupa'daki devrimci örgütlenmeleri de hatırlayarak...
Kobani olaylarında bize düşen misyonun sınırlarımız içerisinde kalarak mücadele etmemiz gerektiğini söyleyenleri de dinlerken..
Bozulan bir sınıfı - kapitalizmle bağı güçlü olanları - tahlil etmeye çalıştık..
Bozulan - müttefikin - yol açabileceği zararları...
Bozulan bir sınıf karşısında esasın örgütlenmesinin geliştirilebilmesi için güçlü bir enternasyonal dayanışmaya ihtiyacımız olduğunu ilan ederek...
Aristokratlığa ihtiyaç olmadığına inanarak yaz.
İnsanoğlu hale çoğunluğun yozlaşması karşısında var olanı yıkmadan geleceğine nasıl devam edebileceğinin sorusuna cevap verememişken.
Kitleselleştiremiyorsun diye korkma eternasyonaleştiremiyorsun diye kork.
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair
MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye.
Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.
Avrupa da İbrahim olmak!
18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.
50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını irdelemek bu yazının amacı.
“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi
Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.
MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]
“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve
aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.
O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.
Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,
insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,
saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…
MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:
Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH), 'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.
Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır
14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.
Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.
Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...
Yok.
Olmadı.
Bize Cesur İnsanlar Lazım
"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."
Ah cancağızım... vay cancağızım...
Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.
Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...
Fontiye duranların kafasında patlatırsın.
Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....
Ah cancağızım... vay cancağızım...
İnan...