Pazartesi Mayıs 13, 2024

İSRAİLOĞULLARI ve BÜYÜK KURUS (1. Bölüm“)

Amerika ve İsrail’in Irak’a ilk saldırısında, yani kendi koydukları isimle "1. Körfez Savaşı’nda" Saddam Hüseyin İsrail’e hatırladığım kadarıyla mealen şöyle bağırıyordu; " atalarımız gibi, Büyük Kral Nebukadnezar gibi sizi Filistin’den söküp atacağız, bir 2500 yıl daha kendinize gelemeyeceksiniz" bu laf üzerine, anamın ve Cafer dayımın bana aşıladığı ve sonrasında Marksist tedrisatla birlikte bir sisteme kavuşmuş bilimsel merakım beni yine eski kitapçılara ve kütüphanelere sürüklemişti.

Milattan önce 597’de (İncil’de 586) Kudüs’deki Yehuda Krallığı, Nebukadnezar II(M.Ö. 640-562) önderliğindeki Babil ordusu tarafından ortadan kaldırılınca tüm Yahudiler Kudüs’ten sürülmüş ve bugünkü Irak topraklarında zorunlu iskana tabii tutulmuştu, daha öncesinden iktidar kavgaları sonucu ikiye bölünmüş İsrail krallıklarından "Kuzey Krallığı" Asuriler tarafından ortadan kaldırılmıştı. O yüzden Yehuda Krallığı, 2545 yıl boyunca, ta ki İsrailoğulları 1948’de modern İsrail’i kurana kadar. Tarihteki son "Yahudi Devleti" olarak kalacaktı. (Sonrasında kurulan birkaç yıl süren iki yarı özerk şehir beyliğini saymazsak) işte bu Saddam Hüseyin in "2. Körfez Savaşı’nda da" tekrardan atıfta bulunduğu İsrailoğullarının 2545 yıl boyunca ki devletsizlik haliydi. İncil’de bir yandan bir Tiran olarak, diğer yandan İsraillileri işledikleri günahlardan dolayı Tanrının elçisi sıfatıyla cezalandıran biri olarak tanımlanan, İncil’de 90 küsur yerde ismi geçen Nebukadnezar bilime, sanata, mimariye olan merakıyla zaten dönemin bilim şehri olan Babil’i daha da geliştirerek zirvesine ulaştırmıştı. Bir işgalci olmasına rağmen, işgal ettiği kültürlerin ileri, bilimsel yanlarını Hellenizme katan Büyük İskender eliyle tüm dünyaya yayılan Babil bilimi ve özellikle matematiği, Nebukadnezar zamanında altın çağını yaşıyordu. Bugün dahi saatlerde ve geometride kullandığımız 12’lik, 60’lık sayı sistemlerini Babillilere borçluyuz. O zamanın koşulları göz önüne alındığında; Mimarlık tarihinin efsanelerinden biri olan Babil Kulesi, halen dahi dünyanın 7 harikasından biri sayılan Babil Asma Bahçeleri Nebukadnezar’ın Krallığı döneminde bitirilmiştir. Nebukadnezar tarafından Kudüs’ten sürülerek Irak’ta ve özellikle Babil (Bağdat) civarında zorunlu iskana tabii tutulan Yahudiler; mimarisiyle, bilimiyle, her yönden gelişmiş yüksek bir kültürün içinde, kimilerine göre 50, kimilerine göre 70 yıl yaşamışlardır. Büyük Kurus özgürlüklerini verene kadar. Sürgünden Kudüs’e geri dönen bu Yahudiler Babil’in, Mezopotamya’nın bilimini, kültürünü de beraberinde getirdiler. İlk iş olarak, Babilliler’den öğrendikleri mimariyle Nebukadnezar’ın yıktığı, bugün dahi üzerine dinlerin kanlı bir kavga sürdürdüğü Süleyman Tapınağı’nı------- tapınaktan artan kalan bir parça Yahudiler için "kutsal", "ağlama duvarı" Muhammed’in uçarak konduğunu iddia ettiği esas binanın olduğu alana inşaa edilen Müslumanlar icin "kutsal" "Mescid-i-aksa"----- yeniden inşaa ettiler. Beraberlerinde Babil’in tarihini, mitolojisini de getiren Yahudiler, Mezopotamya’nın, Babil’in neredeyse tüm mitlerini, efsanelerini Tevrat’a ve Yahudi tarihine uyarlayarak "resmi bir ideoloji" oluşturmaya başladılar. Üç dinin mevcut "kutsal" kitaplarının yazınsal ve kurgusal altyapısının oluştuğu bu dönem tüm dinler tarihini ve dolayısıyla dinler arasındaki teolojik çatışmaları belirlemesinden dolayı büyük bir tarihi öneme sahiptir. Bu önemin daha iyi anlaşılması için biraz Tarih;;;;;;

M.Ö. 6 ekim 539, Babil Kralı Nabonid, yöneticileri, komutanları, büyük bir rehavet içerisinde, Babil etrafına ördükleri surların, yukarıdaki satırlarda ismi geçen Nebukadnezarın yıllar önce Med koalisyonunun saldırılarına karşı Sippardan Tigrisin kenarındaki Opise kadar batı doğu istikametinde yaptırdığı Med duvarının (Siper kavramı bu şehirden ve bu duvardan gelmektedir) ve gelişmiş ordularının verdiği güvenle eğlenirlerken, şehrin dört bir yanından saldıran Büyük Kurus önderliğindeki Persler’den ve Medler’den oluşan Akameniş Ordusu’nun baskınına uğrarlar. Babilliler, bilimle, teknikle gelişmiş kültürlerinin verdiği kibirle Medler’i, Persler’i ve bağlaşıklarını aşağı, barbar topluluklar görerek küçümserlerdi. "Orada burada herhangi bir yerde bir toprak ve millet" anlamına gelen Umman-Manda tabirini kullandıkları Med-Persler’i ve ordularını küçümsemeleri kendilerinin tarihten silinmesine neden olmuştu. Büyük Kurus önce Med duvarının doğu ucunda sona eren Opis şehrinin etrafındaki küçük beylikleri ya zorla ya da özerklik gibi rüşvetlerle kendine bağladı. Sippar’a kadar Medler’e karşı inşaa edilmiş Med duvarına bu sefer de Babillier’in kendileri hapsoluyordu. Babil güçlü surlarla, surlar da içinde Fırat sularının dolu olduğu hendeklerle çevriliydi. Tarihçiler Herodot ve Xenephon’un rivayet ettiğine göre; Büyük Kurus önce hendek savunmasını boşa çıkartmak için Fırat’ın akış yönünü değiştirmiş, suları çekilen hendeklerden ve hendeklerin açıldığı kapılardan Med-Pers ordusu girerek ani bir baskınla bir direnişle karşılaşmadan Babil şehrini ele geçirmişlerdir. Gerek Kurus’un savaşlarını ve Akamaniş tarihini kayda geçirdiği çivi yazılarında gerekse de 1850’de bulunan, Kurus’un kendisinin yazdırdığı dünyanın ilk İnsan Hakları Beyannemesi sayılan Cyros Silindiri’nde bu "Fırat’ın akış yönünü değiştirme" ile ilgili bir kanıt bulunamamıştır. Ama tarihçilerin ortak görüşü bir şekilde hendek sularına müdahale edildiği yönünde. Babil (bugünkü Bağdat) o dönemin en zengin şehridir, bilimsel gelişmişliği ile göz kamaştırmaktadır, Basra Körfezi üzerinden Hindistan’a uzanan deniz ticaret yolunun üs noktası, Aryan (İran) toprakları üzerinden Kafkasya’ya, uzak Asya’ya uzanan kara ticaretinin ana pazarı ve merkezi, bu pazarın Damaskus (Şam) üzerinden Beyrut’a , oradan Kuzey Afrika’ya ve Avrupa’ya aktığı deniz ticaret yolunun asıl sahibi konumundadır. ("her yol bağdata çıkar" deyiminin tarihsel arka planı) yani Babil bugün olduğu gibi o zamanlar da dünya ticareti açısından anahtar konumundaydı, bu anahtarı ele geçiren dünyaya hükmedecekti. Kendisine "Dünya Kralı" ve "Büyük" ünvanı kazandıracak en büyük adımı Babil’i ele geçirerek gerçekleştiren Büyük Kurus Krallığı’nı güçlendirmek için, bugün dahi emperyalistlerin Bağdat’tan başlayarak Damaskus (Şam) üzerinden Akdeniz’e, Beyrut’a, Kudüs’e uzanan "bir Kürt koridoru" oluşturmaya çalışmaları gibi Büyük Kurus da önceliğini bu hata veriyordu. Mısır’a, Kuzey Afrika’ya ve Akdeniz üzerinden Avrupa ticaret yoluna hükmedebilmek için kendisine bağlı ileri bir karakola ihtiyacı vardı. Bu hesapla 70 yıldır Babil topraklarında yaşayan Yahudiler’in sürgün yaşamına son vererek Kudüs’e geri dönmelerine izin verdi. Kendi askerlerinin koruması altında, oldukça yüklü yardımlar yaparak Yahudiler’i tekrar tapınaklarını ve şehirlerini inşaa etmesi için Kudüs’e gönderdi. Hatta mimaride, matematikte uzmanlaşmış Babilliler’den bir grubu da Yahudiler’in hizmetine vermişti. Süleyman Tapınağı hem simgesel hem dinsel hem de maddi açıdan Yahudiler için büyük bir öneme sahipti. Efsaneleşmiş iddiaların birine göre; Yahudiler, Süleyman’ın dillere destan büyük hazinesinin ve Musa’nın 10 emirinin muhafaza edildiği ahit sandığının yerini biliyorlardı ve tapınağın yıkıntılarının altındaydı. O yüzden tapınağın yeniden inşası, büyük bir gizlilikle yürütülmek zorundaydı, bunun için de ağzı sıkı, güvenilir, dindar Yahudi isçilere ihtiyaçları vardı, inşaat alanının her tarafında serbestçe gezebilen, diğer angaryada çalışan işçilere yasak olan inşaatın bazı bölümlerinde çalışan bu işçilere “özgür duvarcılar”(Masonlar) deniyordu. Zamanla bu işçiler arasında hiyerarşik gizli bir örgütlenme oluşarak masonluğun temeli atılmıştır. Her ne kadar bazıları tarafından masonluğun tarihi Süleyman tarafından yapılan 1. Tapınağa kadar götürülse de (M.Ö. 950 civarı) tarihçiler tarafından Babil’den, sürgünden dönüş esas alınmaktadır. Matematik ve mimaride gelişkinlikleri Babillile’re bağlanmaktadır. Bu bahsi geçen Süleyman hazinesi ve tapınağı 1500 yıl sonra M.S. 1112’den, Fransa kralının onlara olan borçları yüzünden onlara karşı toplu katliamlara giriştiği 1312 yılına kadar varlıklarını sürdüren, Avrupa tarihini derinden etkileyen Tapınak Şövalyeleri’ni de doğuracaktı. Konumuzu yakından ilgilendirmesine rağmen Avrupa’ya olan etkilerinden dolayı daha ayrıntılı bir analiz gerektireceği için başka bir yazının konusu olacak diye es geçiyoruz.

Bugünkü Kürt ulusal tarihçilerinin atası kabul ettiği, zalimliği, acımasızlığı, tiranlığı ile hükmettiği alana kan kusturmuş Med Kyaxares Konfederasyonu’nun son kralı Astyages (eski Farsça; A-restivaiga ya da A-ri-Istivaiga, Medce; Istumegu) rüyasında anası Lidyalı olan kızı Mandane’nin, Med diyarından uzak Asya’ya, Med diyarından Akdeniz’e olan bölgeyi sularla kapladığını ve kendisinin bu sularda boğulduğunu görür. O zamanlarda Krallar ve Din uleması niyetlerini, amaçlarını hayata geçirmek içinde mutlaka Tanrısallık olan rüyalar gördüğünden dolayı bu rüyaları yorumlayan bir meslek grubu yaratmıştır. Astyages "Rüya Tabircileri”nden bu rüyayı yorumlamalarını ister.

 Kudurri-uṣur II. (Nebukadnezar II.) ve BÜYÜK KURUS (Latince Cyrus, Farsça Kourush (genç, delikanlı)

Devam edecek...... 

50108

M.Gül

M.Gül  sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

M.Gül

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

Sayfalar