Salı Mayıs 7, 2024

(IŞ)İD Kürtlere Niye Saldırır?

(IŞ)İD, Ortadoğu’nun yeni fenomeni ve emperyalistlerin yeni umacısı. (IŞ)İD emperyalist gericiliğin kendini daha rahat gerçekleştirmesi ve politik yönelimine yeni olanaklar yaratması için arayıp da bulunmayacak bir umacı oldu. Her ne kadar emperyalist güçler ve Ortadoğu’nun gerici egemenleri için şu an kullanılacak bir umacı (heyula) olsa da, Kürtler, Şiiler, Hıristiyanlar ve tüm diğer farklı inanç ve milliyetler için bunun ötesinde en vahşi biçimlerle ölüm, kan, zulüm anlamına geliyor. (IŞ)İD girdiği her yeri insansızlaştıran, kurutan, çölleştiren bir politika izliyor.

Şimdi bu katil sürüsü karşı-devrimci yapılanmaya karşı emperyalist güçler ve bölge gericiliği bir koalisyonla kurtarıcı rol üstlenmeye çalışıyor. (IŞ)İD öyle bir korkutucu ve yıkıcı rüzgâr estiriyor ki emperyalizm için açmakta zorluk çektiği her kapıyı açan bir maymuncuk gibi oldu. (IŞ)İD korkusu ve kaygısı emperyalizmi ve gerici bölge devletlerini adeta kanatsız melek gibi algılatmaya dönüştü. Ezilen, katliamdan geçirilen ulus ve halklar adeta emperyalizmden kurtuluş bekleyen bir çaresizliğe mahkûm edilmeye çalışılmaktadır.

Emperyalistler için bu ideolojik ve politik faydanın yanında özellikle bölgenin yeniden dizayn edilmesinde, dengelerin bozulması ve yeni dengelerin kurulmasında da (IŞ)İD güçlü bir faktör olabilmektedir. Bu (IŞ)İD’in basit bir maşa örgüt olduğu anlamına gelmemektedir. (IŞ)İD, Irak ve Suriye ekseninde bugün egemen durumda olmayan Sünni toplumsal kesimin siyasal temsiliyetini karşılamayı başaran bir yapılanmadır. Bu eksene oturan ideolojik-siyasal yaklaşımla hamlelerini yapmakta, bölgede ki çelişkilere oynayarak alanını ve etkisini genişletmektedir. (IŞ)İD kendi siyasal çıkarlarını gözeterek dengeleri bozmaya, var olan ilişkileri belirlemeye çalışmaktadır.

(IŞ)İD, eski Baasçılar ve bölge aşiretleriyle kurduğu güçlü ilişkilerden beslenen zeminden yani egemen güçlerle tarihsel ilişkilerden kaynaklı çeşitli güçler tarafından manipüle edildiği gibi geçici ittifaklar kurarak da hareket ve yönelimini belirlemektedir. Emperyalistlerin ve bölge devletlerinin istihbarat örgütleriyle bu eksende kurulmuş ilişkiler ve yönlendirmelerden etkilendiği de su götürmez gerçektir. Ancak bu durum (IŞ)İD’in Irak ve Suriye’de oluşan toplumsal ve siyasal dengelerden beslenerek yükselen ve Sünni siyasetinin egemenliğine oynayan kendi öz dinamikleri gerçekliğini karartmamalıdır. Bu doğrultu ve yönelim onun hamlelerini ve siyasetini belirlemektedir.

(IŞ)İD’in Irak ve Suriye’de Kürt bölgelerini hedeflemesi genel eğilim ve yönelime, çıkardığı tartışma ve sonuçlara bakarak değerlendirilmelidir. Kürtlerin tarihsel olarak Türk, Arap ve Fars egemenliği altında ezilen bir ulus olması bu egemen kesimlerle güçlü bir düşmanlık zemini oluşturmuştur. Bu egemen kesimlerin imtiyazlarından feragat etmeme mücadelesi aynı zamanda Kürt ulusal kazanımlarına yönelik bir düşmanlığı içermektedir. Türk, Fars ve Arap egemenlerinin mezhepsel meşrepleri ve çelişkileri ne olursa olsun bu bağlamda Kürt ulusal kazanımlarına karşı doğal bir düşmanlık paydaları vardır.

(IŞ)İD Kürtlere yönelik bu tarihsel düşmanlık ve egemenlik halinin devam etmesi eksenine oturan çelişkiden faydalanarak Kürtlere yönelmektedir. Kürt ulusal hak ve kazanımlarına karşı egemen sistemin (emperyalist sistem ve egemen devletler) hem düşmanlığı, hem şüpheleri, hem de kaygıları (IŞ)İD’in Kürtlere yönelik saldırısına maddi temel oluşturmaktadır. Yani Kürtler (IŞ)İD’in gözünde zayıf halka konumundadır. Bu genel yaklaşım içinde Kürt bölgeleri içindeki zayıf halkaları da belirlemektedir. Şengal ve Ezidiler ezilen inanç olması bağlamında, Rojava ve onun içinde Kobanê’de yine Kürtler arasındaki siyasal çelişkilerden ve coğrafi konumu gözetilerek belirlenmiştir.

Son süreçte özel olarak Kobanê’ye yönelmesi ve burayı düşürmek için tüm güçlerini seferber etmesi, hem kendine karşı kurulan koalisyonun saldırılarını Kürt coğrafyasında karşılamak, hem de burada Kürtlerin demokratik temelde oluşmuş kazanımlarına emperyalist ve bölge gericiliğinin zehrinin bulaştırılması amacını taşımaktadır. Bir yandan Kürtleri emperyalizmle daha fazla işbirliğine yönlendirerek ve “mahkûm bırakarak” demokratik damarını kesmeye, diğer yandan özellikle Kürtlerin Türk egemen sınıflarıyla olan çelişkilerini keskinleştirmeye çalışmaktadır.

Kobanê saldırısıyla ağzı sulanan Türk egemen sınıflarının ve emperyalistlerin hesabı ise Kürtlerin kendilerinin şemsiyesi altına rızasıyla, kendilerine tam bir uyum göstererek girmesini sağlamaktır. Kürtlerin bu bağlamda zayıf düşerek yardım çağrısı yapması hesabı yapmaktadırlar. Kürtlerin yaşanan saldırılarda emperyalizmin ve Türk egemen sınıflarının bu hesabının olduğunu bilmesi ve bu eksende politik karşıtlık geliştirmesi ciddi bir gerginlik noktasıdır. (IŞ)İD’in bu denli pervasız, elini kolunu sallayarak ve lojistik destek alarak Kobanê’ye saldırmasının ayağını bastığı zemin budur.

Kürtlerin saldırıların merkezine oturmasında (IŞ)İD buranın zayıf halka olması hesabı güderken aynı zamanda Kürt Demokratik Hareketi’ni emperyalizmin kucağına iterek Kürt coğrafyasında bu oluşumların toplumsal zeminini zayıflatıp anti-emperyalizm temelinde kendine zemin oluşturmaktır. Bunu da ulusal aidiyetten önce mezhebi aidiyet üzerinden gerçekleştirmektir.

Bölgesel güçler ve emperyalizm ise (IŞ)İD eliyle Kürtlerin kucağına düşme hesabı yapmaktadır. Ancak Kürtlerle olan bağını, ilişkisini ve yürüyen süreçlerini zora sokmadan bunu yapmaya çalışmaktadır. Bu saldırıların asıl amacının zayıf düşmüş, kolu kanadı kırılmış ve mahkûm hale gelmiş Kürt siyasal yapısı yaratmak olduğu açıktır. Aynı zamanda ulusal bilinci zayıflamış mezhepsel ve dini kimliği gelişmiş bir toplumsal yapının oluşması amaçlıdır. Dağılma eğiliminde olan Sykes-Picot rejiminin Kürtler cephesinde ulusal eksenli değil mezhebi eksenli bir yönelime girmesi mücadelesidir bu aynı zamanda. Yaşanan Kürtlerin iki gericilik arasında kıskaca alınmasıdır.

(IŞ)İD Saldırısı Ve Genel Eğilim!

Kürtlerin bu kıskaç içinde, ulusal hak ve özgürlüklerden önce mezhebi ve dini eksenli bir siyasal şekillenişe girmesi kolay gerçekleşebilir bir durum değildir. Kürtlerin demokratik ve ilerici yöneliminin emperyalizm ve bölge gericiliğinin ittifaklık ve ortak düşman algısı ile zehirlenmesi ise esas tehlikedir. Kürtlerin emperyalizmin ve özellikle Türk hâkim sınıflarının kirli çıkarlarıyla ulusal hak kazanımları ekseninde bir kesişme hali bir illüzyon oluşturabilir. Gericiliğin yüzüne hoş görünümlü bir maske takarak kendini Kürtlere yutturma durumu oluşabilir. Özellikle birçok tehlikenin, gulyabaninin kol gezdiği ve tüm acımasız yüzünü gösterdiği bu koşullarda “medeniyet” maskesi güçlü tehlikelerle Kürtlerin karşısına dikilecektir.

ABD ve öncülüğündeki koalisyon ve TC bu “medeni” dünyanın en güçlü temsilcileri konumundadırlar. Kelle kesmeden, siyahlar giyip sakal uzatmadan, yaptığı acımasız katliamları açıktan savunma gafletine düşmeden oluşmuş tarihsel karşı devrimci, zalim kimliğini daha makbul hale getirerek pazarlama tekniklerinin en halislerini kullanarak satabilir. En başta Kürtlere ve tüm ezilen bölge halklarına kendi çıkarlarını ve kirli hesaplarını bu şekilde kabul ettirmeye çalışacaklardır.

Bugün ortalıkta herkesin dilinde dolanan Kürtlere ABD öncülüğündeki koalisyonun yardım etmesi gerektiği lafları ve Kürtlerin bu ittifakın parçası olması gerektiği telkinleri gerçek sorun ve düşman karşısında Kürtlerin gözünü bağlama operasyonudur. Her türlü eza, ceza, musibet, tehdit, gözyaşı, ölüm Kürtlerin başına musallat ettirilerek burnu sürtülmeye, kazanılacak bir ulusal hak varsa siyasal kölelik şartlarına bağlanmaya çalışılmaktadır.

Bugün tarihin Kürtler lehine gelişen seyri ve akışı geçici toz dumanlar yaratılarak, karmaşalar oluşturularak, geçici tehlikeler ön plana çıkarılarak esas tehlike, düşman ve Kürt ulusunun tam hak eşitliği, özgürce ayrılma hakkı gibi gereksinimleri muğlaklaştırılmaya, boğuntuya getirilmeye, kolu kanadı kırılarak “bahşedilmiş” haklar derekesine indirilmeye çalışılmaktadır. Bu karmaşa ve toz duman arasında hiç kuşkusuz en büyük tehlike hala medeniyet elbisesi giymiş emperyalizm ve her parçadaki egemen-ezen ulus (Türk, Arap ve Fars) tahakkümüdür.


77948

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar