Pazartesi Mayıs 13, 2024

İNCİR YAPRAĞI GÖLGESİNDE 1 KASIM SEÇİMLERİ

Ülkemizde de, önümüzdeki 1 Kasım 2015’de yeniden parlamento seçimleri var. Ancak, burjuvazinin “demokrasi oyunu” içindeki bu seçim, başta Kürt ulusu olmak üzere, işçi sınıf ve emekçiler üzerinde devlet terörünün en üst sınırına çıkarıldığı bir “demokrasi” ortamı içinde yapılıyor. Ve buna ancak ve ancak; “İncir yağrağı gölgesinde yapılan bir seçim” denebilir. Bu da burjuvazinin “demokrasi” oyunun ayıbını örtmeye yetmeyecektir.

Gelen gideni aratır Bu söylem bir ilke değil, ama kapitalizm koşullarında bir gerçektir. Çünkü kapitalizm, iyiye doğru değil kötüye doğru gider. Her kapitalist yeniden üretim çelişmeleri de yeniden üreterek, toplumsal çelişmeleri artırıcı bir rol oynar ve burjuvazi, kendi iktidarını ayakta tutmak için, kitleler üzerindeki baskı ve sömürüyü artırır. Bu ikisi olmadan burjuvazinin, sömürü düzenini sürdürmesinin olasılığı ve üçüncü bir yolu yoktur. Baskı-sömürü sarmalı içinde sürdürülen sistem, daha şiddetli baskı ve daha ağır sömürü şeklinde devam eder. Toplumsal eşitsizliği işçi sınıfı aleyhine derinleştirirken, sınıflar arasındaki çatışmayı da keskinleştirir.

Burjuvazinin yönetimi altında kitlelerin sömürü ve baskıdan kurtulması mümkün değildir. Kapitalist sistemin tek ve kaçınılmaz alternatifi sosyalizmdir. Kitleler sosyalizm altında baskı ve sömürüden kurtularak gereçek kurtuluşlarını sağlayabilirler.

Burjuvazi her zaman sıkıştığında, çelişmeler derinleştiğinde, kaos ortamı arttığında ve ekonomik ve siyasal bunalım derinleştiğinde, çıkış yolu olarak; burjuva iktidarı altında bir başka burjuva partisini ya da burjuva liderini ortaya sürer. Oysa, burda kitleler açısından bir kurtuluş olmamış, tersine gelen gideni aratır olmuştur. Bu tür yöntemler, kapitalist sisteminin ömrünü uzatmak için kısmi çare olabilmiştir. Ancak, kitlelerin ekonomik ve siyasal sorunlarını çözme yerine, daha da derinleştirmenin ötesine geçememiştir. 

Burjuvazinin kitlelerin ekonomik ve siyasal sorunlarını çözme diye bir derdi de yoktur. Onun tek derdi, el koyduğu artı-değer oranını artırmak, sermayesini büyütmek ve işçi sınıfı karşısında kendini iktidarda tutan düzenini ayakta tutmaktır. Bunun için kitleler üzerinde her türlü şiddeti uygulamaktan kaçınmaz.

T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan, söz konusu bu zoru bütünüyle ele geçirdiği için iktidarı elinde tutabilmektedir. O, öncelikle orduyu, polisi, yargı mekanizmasını ve bürokrasiyi bütünüyle ele geçirmiş ve peşinden ise rakiplerine karşı ciddi bir üstünlük ele geçirerek, Türk devleti içinde söz sahibi olan tek yetkili duruma gelmiştir. Ne var ki, iktidara sahiplik, çatışmalı ve siyasal çalkantıları da güçlü bir şekilde içinde barındıran bir durum. Ve elbette ki, bu durum: Ne iktidar sahiplerine “huzur” veriyor ne de iktidarda olmayanlara. Özellikle iktidarı elinde bulunduranlar kızgın saç üstünde ortudukların bilinciyle hareket ediyorlar.

RTE,  iktidarda tek başına kalmak için şiddetin boyutunu artırmak durumundadır. Yasaları da buna göre oluşturmuştur. Örneğin polisin  yetkilerini en üst düzeye çıkarmış, işçi ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlüklerini bütünüyle gasp etmiştir. Başta Kürt ulusu olmak üzere, tüm azınlıklara ve farklı din ve mezheplere sahip olan kesimlere karşı savaş açmıştır. Toplumsal kesim ve sınıfları ırkçılık ve dincilik cenderesi içinde birbirine boğazlatarak saltanatının ömrünü uzatma politikası izlemektedir.

RTE elbette tek başına değildir. Arkasında küçümsenmeyecek bir sermaye gücü vardır. Hem kendisi güçlü bir sermayeye sahiptir, hem de özellikle AKP iktidarı süresince palazlanan bir sermaye kesimi oluşmuştur. Ayrıca, “muhalif” sermaye kesimi de bu süreç içinde  küçülmemiş, tersine sermayelerini artırmışlardır. RTE’yi uzun bir süre ayakta tutanda bu yerli ve dış sermaye kesimleri olmuştur. Emperyalist sermaye, RTE’yi hala gözden çıkarmamıştır. Ne zamanki emperyalist ve yerli sermaye kesimlerin karlarında düşüş olacaktır, o zaman onun iktidarda kalma direncinin ekonomik ayaklarını hızla kesme yoluna gideceklerdir.

Türk burjuva ekonomisi son bir kaç yıldır baş aşağıya seyretmesine karşın ciddi bir kriz aşamasına gelmemiştir. Bu da RTE’nin arkasındaki sermaye güçlerinin hala desteğini almasına olanak sağlamaktadır. Ancak, Türk ekonomisinin baş aşağıya doğru gittiğini gösteren emarelerde giderek güçlenmektedir. 

AKP-RTE kliğinin gücünün zirveye ulaştığı dönem 2013 idi. Anacak, en güçlü olanların en zayıf oldukları süreçte aynı döneme rastlar. 2013 GEZİ (Haziran Ayaklanması), AKP iktidarını bir daha belini doğrultamayacak bir darbe vurdu. Söylem yerindeyse; domino taşının ilk taşına dokunan GEZİ oldu. Ondan bu yanada AKP kliği, işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki baskıların boyutunu  artırarak iktidarda kalmaya devam ediyor.  Yolsuzluklar ve katliamlar onun üzerinde şekillendi. Eli kanlı bir diktatörün, saltanatı da kanlı olur. RTE’nin suçlarını, ileride burjuva kesimlerin tümü ne kadar uzlaşırlarsa uzlaşsınlar, onların mahkemeleri de bu suçların üstünü örtemezler. İşçi sınıfı ve emekçiler RTE ve siyasal çevresinin yakasını asla bırakmayacaktır.

RTE, kendinden olmayan ve kendini gözü kapalı desteklemeyen herkese karşı savaş açmıştır. Burjuva liberallerinin eleştirilerini dahi kaldıracak durumda değildir. Bu onun hem son çırpınışı hem de real gücünün artık olmadığının kanıtıdır. Devlet şiddeti, terörü ve devlet katliamlarıyla ayakta kalabileceğini umuyor. Ancak yanılıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi onu mutlaka ama mutlaka yıkacaktır. Onu kanlı-kirli saltanatından edecek tek güçte esas olarak bu sınıflardır.

RTE, AKP’nin önümüzdeki 1 Kasım seçimlerinde de hükümeti kuracak çoğunlu alamayacağını görüyor. Bu nedenle de başta Kürt Ulusal Hareketi olmak üzere tüm devrimci-demokrat güçlere karşı vahşice saldırmaktadır. HDP’yi terörize etmeye çalışırken, Kürtler üzerinde ki baskı ve şiddetin boyutunu da her geçen gün artırıyor. PKK’ya fazla darbe vuramayacağını bilmesine karşın, en azından HDP’yi baraj altında bırakmak ve de Kürdistan’da kitleleri sandığa gidemez duruma getirmek istiyor.

Burjuvazi bir taraftan “demokrasicilik” oynarken, bir taraftan da savaş çığırtkanlığı yapmaktadır. RTE’nin işaretiyle, “Teröre Hayır Kardeşliğ Evet"  mitingleri, bütün egemen sınıf kliklerinin nasıl bir “demokrasi”den yana olduklarınında göstergesi olmuştur. Kürt düşmanlığında egemen sınıfların bütün kesimleri birleşmiştir. Oysa, Kürtlerin mücadelesi demokratik bir mücadeledir. Sözcü çevresi ile Akit çevresini Kürt düşmanlığında aynı bayrak altında birleştirmiştir.

Kitle hareketleri, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele  geliştikçe, devlet törörüde o oranda artmakta ve hatta daha ileri gitmektedir. Suruç katliamı Erdoğan’nın bilgisi dahilinde yapılan bir katliamdır. Bu katliam tüm devrimci ve ilerici kesimlere yapılan bir tehditti. Aynı şekilde Kürdistan il ve ilçelerinin kuşatılması, sokağa çıkma yasakları ve silahsız kitlelerin bombalanması, devletin Kürt ulusuna karşı açıktan savaşıdır. Ve bu savaşın gölgesinde yapılan bir  burjuvazinin “demokrasi seçimi”ni, incir yaprağı dahi örtmeye yetmeyecektir.

1 Kasım seçimleri’nden hemen sonra da Erdoğan yerinden oynamayacaktır. Kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, bu seçimlerin sonucunun da bir önceki  seçim sonucu gibi olacağı belli. Bu durumda devleti ele geçiren Erdoğan, 7 Haziran Seçimleri sonrası yürüttüğü politikayı gündemde tutmaya özel bir çaba harcayacaktır. O, seçimlere önem verdiğinden değil, seçimleri AKP kazanırsa, iç ve dış kamuoyu karşısında kendini “yasal diktatör” ilan etmesinin rahatlığı içinde olacağındandır. Ancak, Erdoğan’ın imdadına yine MHP ve CHP yetişecek ve uzlaşma seneryolarıyla kitleleri oyalamaya çalışacaklarıda bir gerçektir.

Erdoğan’ın düşündüğünün tersine, Kürtlere açtığı savaş ve topyekün saldırı politikası, toplumda ırkçılığı ve şovenizmi artırma ve ötekileştirme taktikleri; ona, diktatörlüğünü sağlamlaştırma ve saltanat ömrünü uzatma olanağı vermeyecektir. Kürt Ulusal hareketi ve tüm devrimci-demokrat güçlerin ortaklaşa mücadelesi, onu çok güvendiği saltanat sarayından indirecektir.

Ancak, istediği sonucu alamayacağı açık olan Erdoğan’ın, devlet terörünü daha da artıracağı kesin. Bu da, daha büyük bir çıkmaza götürecek ve kendi yarattığı terör içinde boğulacaktır.

Burada liberal demokratlara, yani “burjuva demokrasisine” ve de kapitalizme inanan kesimlere bir çift söz  söylemek gerekiyor. Sizlerin göklere çıkardığınız kapitalist sistemde; “tarafsız(!) yüce mahkemeler”, “yüce adalet”, “yüce ordu”, “can güvenliğinden sorumlu polis”, “insan hakları”, “demokrasi”, “ifade, vicdan ve din özgürlüğü” ve daha nice “yüceleriniz” bir gecede bir diktatör tarafından kolayca çöpe atılabiliyor. Tek dokunulmayan ve elinize verilen şey: “hür teşebbüs” oluyor. Böylece, ellerine sopa verilip sokaklara salınan “bindirilmiş kıtalarlarla” uykuya yatma “özgürlüğü”yle başbaşa kalıyorsunuz...

 Erdoğan vb. faşist diktatör soytarılarını yaratan emperyalist-kapitalist sistemdir. Bu sistem varolduğu sürece hiç bir zaman “yumuşak rüya” göremeyeceksiniz.  Bir gün uyandığınız da 27 Mayıs’lar, 12 Mart’lar, 12 Eylül’ler,  27 Şubat vb.lerini sıkça gördüğünüz gibi, Erdoğan gibi birisinden “demokrat” yaratmak ta ancak ve ancak sizin gibi burjuva meta ekonomisinin liberal ideolojik manipülasyon aracı haline dönüşmüş olanlara nasip olabiliyor. Türk burjuvazisinin 1923-1960 arası ne haltlar işlediği açık. Onu buraya almaya gerek yoktur. Bu nedenle, burjuva sistemini yağlamaktan vazgeçin. Bırakın işçiler ve emekçiler burjuvaziyi daha net görebilsinler ki, yeryüzü cennete dönüşebilsin.

23.09.2015

42371

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

Sayfalar