Pazartesi Mayıs 20, 2024

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

Burjuva-feodal devletin, en temel demokratik hak talebi için bir basın açıklamasına bile müsaade etmediği zamanları yaşıyoruz. Devlet, terörü artırarak direniş güçlerini susturmaya-sindirmeye-ezmeye çalışmaktadır. Umut ve cesareti kırmaya, yalnız olduklarına ve başaramayacaklarını inandırmaya çalışıyor; direnişe ve karşı koyuşa başvurmanın çözüm olmayacağını, var olana razı olmayı öğretiyor. Öğretilmiş-kabullenilmiş köleliği her tarafa yaymaya, herkese benimsetmeye çalışıyor. Hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini kabul ettirmeye, inandırmaya çalışıyor.

Birbirinden kopuk, bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin varlığı direnişi büyütmeye, daha geniş kitlelerin katılımını sağlamaya yetmemektedir. Direnişler kitlesel hale gelemiyor. Faşizm, neden bu kadar bizleri rahat hırpalayabiliyor? Bu gücü nereden alıyor? Bunun nedeni nedir? Elbette bunun birçok nedeni sıralanabilir. Sıralamalıyız da. Ancak nedenin en önemlisi halkın örgütsüz oluşudur. Temel mesele yeterince güçlü örgütlenememektedir.

Bu soruna nasıl bir çözüm bulacağız? İşe nereden başlamalıyız ne yapmalıyız? Bizden önce gerçekleşen Bolşevik ve Çin devrimiyle birlikte milyonlarca emekçi nasıl uyandırılıp sömürü ve zulüm sisteminden kurtulma savaşımına katıldı? Bolşevik ve Çin devrimini başarıya, zafere götüren sır nedir? Hangi kudretli ideoloji, hangi yetkin önderlik, hangi kazanıcı, örgütleyici yaklaşım hangi ikna-inandırma-güven veren güç, milyonlarca kitleyi ayağa kaldırıp kendi kaderlerini ellerine aldırdı? Örgütleyip savaştırdı? Savaşım içinde daha ileri düzeyde bilinçlenip örgütlendi? Bunun sırrı nerededir?

450 milyonluk halkın önderi Başkan Mao, bu kadar büyük bir kitleyi partisi etrafında nasıl örgütleyebildi? Elbette bu soru ve sorunların yanıtını bir çözümleme ve değerlendirme içinde veremeyiz. Belki her sorunun ve sorunun yanıtını tam anlamıyla da veremeyebiliriz. Zengin bir araştırma, kapsamlı bir inceleme konusu olduğu bir gerçektir. Ciddi ve yoğun bir çalışma gerekir. Ancak en azından doğru olduğunu bildiğimiz yerden, doğru bir noktadan başlayarak yanıtlar, doğrular bulmaya çalışıp, pratiğe girişebiliriz.

Etrafımızdan, en yakınımızdan, en acil olandan başlayarak ancak her şeyden önce kendimizden başlayarak yanıtlar bulmaya çalışmalıyız. Bulduğumuz yanıtlar doğrultusunda tüm cesaretimizle devrimci pratiğe girmeliyiz. Pratiğin öğretici-eğitici denizine açılmalıyız. Şu soruyu her zaman kendimize sormalıyız; Gerçekten devrim istiyor muyuz? Gerçekten geniş kitleleri örgütlemeyi istiyor muyuz? Fedakarlığa, mücadele etmeye, değişmeye ve değiştirmeye hazır mıyız? Gerçekten istekli ve gönüllü müyüz?

Ne yapmak lazım? Bizde eksik olan, yetersiz olan, başarılamayan ya da yeterince yapılamayan nedir? Sorunun yanıtını Başkan Mao dan dinleyelim; “Eğer halkın çıkarları uğruna doğru olanı yapmakta sebat eder ve yanlış olanı düzeltirsek saflarımız mutlaka genişler.” Demek ki öncelikle doğru olanı sebatla yapmalıyız!

İkinci mesele ise “yanlış olanları düzeltin” demektedir. Önce doğru soruları sorarak yanıtlarını bulmaya çalışmalıyız. Soru soramayan yanıt da bulamaz. Ancak her şeyden önemlisi, devrimci pratiğin içine giremeyen asla doğru yanıtı bulamaz. Demek ki önce doğru yanıtları bulmak için devrimci pratiğin içine hesapsız-çıkarsız-korkusuz girmemiz gerekir. Doğru olanla, yanlış olanı önce teoride sonra pratikte ayrıştırmalıyız. Ne teorisiz ne de devrimci pratiksiz doğru yanıtları bulamayız.

Önce doğruların yanıtını devrimci teoride arayalım. Başkan Mao’ya iyi kulak verelim. Her bir cümlesini defalarca okuyup anlamaya-kavramaya çalışalım.  Mao yoldaş ne diyor; Kitleler için çalışmayı ve nasıl çalışılacağını öğrenin… Halkın içinde ve halkla birlikte olun… Onlarla yakın temas halinde olun, onlardan kopmayın… Kendinizi bütünüyle halkın kurtuluşuna adayın… Bütün kalbinizle halkın çıkarları için çalışın… Halka hizmet edin… Kusurlarınız varsa bunların ortaya konulmasından ve eleştirilmesinden korkmayın… Kim olursa olsun herkes kusurlarımızı ortaya koyabilsin…

Neler yapmamalıyız?

Başkan Mao oldukça önemli ve can alıcı noktalara değiniyor. Ne yapmamız ve neler yapmamamız gerektiğini öğütlüyor. Ve başarı ve zaferin, kitleleri kazanmanın anahtarını veriyor. Kapsamlı ve hacimli devrimci eserlerine dikkat edilirse üzerinde en fazla önem ve ciddiyetle durduğu konuların başında kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması meselesi oldukça yer kaplar. Kitlelere nasıl yaklaşılacağı, kitleler içinde kitlelerle nasıl çalışılacağı meselesi Mao için kritik önemdedir.

Başka bir önemli mesele ise sınıf bilinçli proleterlerin hataları karşısında dürüst ve samimi özeleştiri vermesidir. Kendi hatasıyla uzlaşan, yüzleşmeyen, hesaplaşıp kopuş sağlamayan devrimci bir sıçrama ortaya koyamaz. Kendini her gün her pratikte, her mücadelede değiştiremeyen başkalarını da değiştiremez. Dışını değiştirmeden önce kendimizi değiştirmeyi emrediyor Mao.

Devrimci teoriye güçlü hakimiyet, kitleleri kazanma ve özeleştiride cesur olma başarı ve zaferi kazanmanın önemli anahtarlarıdır.

Başkan Mao, işgalcilere, sömürücülere karşı direnme savaşında bütün ülke halkını birleştirmeyi başardığı, doğru bir siyaset izlediği, dürüst-samimi ve her kesimi kapsayan bir yaklaşım sergilediği için Çin’in dört bir yanındaki halkın desteği ve güvenini kazandı.

Bütün mücadele ve örgüt yaşamında bir yandan sınıf ve ülke düşmanlarını alt etmeye çalışırken diğer yandan en geniş kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması için çalışmış, ciddi kafa yorup olağanüstü bir çaba ortaya koyup özeleştiriden bir an olsun geri durmamıştır. Dürüst, samimi, alçakgönüllü bir tarzda yaklaşarak halkın kalbini kazanarak, düşün dünyasını değiştirip adım adım devrimci pratiğin öznesi yaparak tarihin yapıcısı haline getirmiştir.

En temel mesele kitlelere nasıl yaklaşacağımız ve kitleler içinde kitlelerle birlikte nasıl çalışılması gerektiğidir. Bunu mutlaka öğrenmeliyiz. Sınırlı, dar, yetersiz bir çaba ile kitlelerin desteği kazanılmaz. Dar bir bakış açısıyla, sekter yaklaşımlarla kitleselleşemeyiz. Ancak dürüst, samimi, özeleştiriden korkmayan, halka hizmette cesur ve fedakar, küçük burjuva “kir ve pas”dan arınmış bir devrimci kimlik ve yorulmak bilmez devrimci pratik ile kitlelerin kalbini, desteğini ve güvenini kazanabiliriz.

Mutlaka kazanmamız gereken sürecin alçakgönüllü, fedakar, samimi, dürüst, cesur, çalışkan ve devrimci savaşçıları olmayı amaçlayalım. Yükseklere doğru cesaretle kaldırılan Partizan bayrağı mutlaka canlı-diri-dürüst olanları devrim saflarına kazandıracaktır.

1293

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Sayfalar