Cuma Mayıs 31, 2024

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

Burjuva-feodal devletin, en temel demokratik hak talebi için bir basın açıklamasına bile müsaade etmediği zamanları yaşıyoruz. Devlet, terörü artırarak direniş güçlerini susturmaya-sindirmeye-ezmeye çalışmaktadır. Umut ve cesareti kırmaya, yalnız olduklarına ve başaramayacaklarını inandırmaya çalışıyor; direnişe ve karşı koyuşa başvurmanın çözüm olmayacağını, var olana razı olmayı öğretiyor. Öğretilmiş-kabullenilmiş köleliği her tarafa yaymaya, herkese benimsetmeye çalışıyor. Hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini kabul ettirmeye, inandırmaya çalışıyor.

Birbirinden kopuk, bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin varlığı direnişi büyütmeye, daha geniş kitlelerin katılımını sağlamaya yetmemektedir. Direnişler kitlesel hale gelemiyor. Faşizm, neden bu kadar bizleri rahat hırpalayabiliyor? Bu gücü nereden alıyor? Bunun nedeni nedir? Elbette bunun birçok nedeni sıralanabilir. Sıralamalıyız da. Ancak nedenin en önemlisi halkın örgütsüz oluşudur. Temel mesele yeterince güçlü örgütlenememektedir.

Bu soruna nasıl bir çözüm bulacağız? İşe nereden başlamalıyız ne yapmalıyız? Bizden önce gerçekleşen Bolşevik ve Çin devrimiyle birlikte milyonlarca emekçi nasıl uyandırılıp sömürü ve zulüm sisteminden kurtulma savaşımına katıldı? Bolşevik ve Çin devrimini başarıya, zafere götüren sır nedir? Hangi kudretli ideoloji, hangi yetkin önderlik, hangi kazanıcı, örgütleyici yaklaşım hangi ikna-inandırma-güven veren güç, milyonlarca kitleyi ayağa kaldırıp kendi kaderlerini ellerine aldırdı? Örgütleyip savaştırdı? Savaşım içinde daha ileri düzeyde bilinçlenip örgütlendi? Bunun sırrı nerededir?

450 milyonluk halkın önderi Başkan Mao, bu kadar büyük bir kitleyi partisi etrafında nasıl örgütleyebildi? Elbette bu soru ve sorunların yanıtını bir çözümleme ve değerlendirme içinde veremeyiz. Belki her sorunun ve sorunun yanıtını tam anlamıyla da veremeyebiliriz. Zengin bir araştırma, kapsamlı bir inceleme konusu olduğu bir gerçektir. Ciddi ve yoğun bir çalışma gerekir. Ancak en azından doğru olduğunu bildiğimiz yerden, doğru bir noktadan başlayarak yanıtlar, doğrular bulmaya çalışıp, pratiğe girişebiliriz.

Etrafımızdan, en yakınımızdan, en acil olandan başlayarak ancak her şeyden önce kendimizden başlayarak yanıtlar bulmaya çalışmalıyız. Bulduğumuz yanıtlar doğrultusunda tüm cesaretimizle devrimci pratiğe girmeliyiz. Pratiğin öğretici-eğitici denizine açılmalıyız. Şu soruyu her zaman kendimize sormalıyız; Gerçekten devrim istiyor muyuz? Gerçekten geniş kitleleri örgütlemeyi istiyor muyuz? Fedakarlığa, mücadele etmeye, değişmeye ve değiştirmeye hazır mıyız? Gerçekten istekli ve gönüllü müyüz?

Ne yapmak lazım? Bizde eksik olan, yetersiz olan, başarılamayan ya da yeterince yapılamayan nedir? Sorunun yanıtını Başkan Mao dan dinleyelim; “Eğer halkın çıkarları uğruna doğru olanı yapmakta sebat eder ve yanlış olanı düzeltirsek saflarımız mutlaka genişler.” Demek ki öncelikle doğru olanı sebatla yapmalıyız!

İkinci mesele ise “yanlış olanları düzeltin” demektedir. Önce doğru soruları sorarak yanıtlarını bulmaya çalışmalıyız. Soru soramayan yanıt da bulamaz. Ancak her şeyden önemlisi, devrimci pratiğin içine giremeyen asla doğru yanıtı bulamaz. Demek ki önce doğru yanıtları bulmak için devrimci pratiğin içine hesapsız-çıkarsız-korkusuz girmemiz gerekir. Doğru olanla, yanlış olanı önce teoride sonra pratikte ayrıştırmalıyız. Ne teorisiz ne de devrimci pratiksiz doğru yanıtları bulamayız.

Önce doğruların yanıtını devrimci teoride arayalım. Başkan Mao’ya iyi kulak verelim. Her bir cümlesini defalarca okuyup anlamaya-kavramaya çalışalım.  Mao yoldaş ne diyor; Kitleler için çalışmayı ve nasıl çalışılacağını öğrenin… Halkın içinde ve halkla birlikte olun… Onlarla yakın temas halinde olun, onlardan kopmayın… Kendinizi bütünüyle halkın kurtuluşuna adayın… Bütün kalbinizle halkın çıkarları için çalışın… Halka hizmet edin… Kusurlarınız varsa bunların ortaya konulmasından ve eleştirilmesinden korkmayın… Kim olursa olsun herkes kusurlarımızı ortaya koyabilsin…

Neler yapmamalıyız?

Başkan Mao oldukça önemli ve can alıcı noktalara değiniyor. Ne yapmamız ve neler yapmamamız gerektiğini öğütlüyor. Ve başarı ve zaferin, kitleleri kazanmanın anahtarını veriyor. Kapsamlı ve hacimli devrimci eserlerine dikkat edilirse üzerinde en fazla önem ve ciddiyetle durduğu konuların başında kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması meselesi oldukça yer kaplar. Kitlelere nasıl yaklaşılacağı, kitleler içinde kitlelerle nasıl çalışılacağı meselesi Mao için kritik önemdedir.

Başka bir önemli mesele ise sınıf bilinçli proleterlerin hataları karşısında dürüst ve samimi özeleştiri vermesidir. Kendi hatasıyla uzlaşan, yüzleşmeyen, hesaplaşıp kopuş sağlamayan devrimci bir sıçrama ortaya koyamaz. Kendini her gün her pratikte, her mücadelede değiştiremeyen başkalarını da değiştiremez. Dışını değiştirmeden önce kendimizi değiştirmeyi emrediyor Mao.

Devrimci teoriye güçlü hakimiyet, kitleleri kazanma ve özeleştiride cesur olma başarı ve zaferi kazanmanın önemli anahtarlarıdır.

Başkan Mao, işgalcilere, sömürücülere karşı direnme savaşında bütün ülke halkını birleştirmeyi başardığı, doğru bir siyaset izlediği, dürüst-samimi ve her kesimi kapsayan bir yaklaşım sergilediği için Çin’in dört bir yanındaki halkın desteği ve güvenini kazandı.

Bütün mücadele ve örgüt yaşamında bir yandan sınıf ve ülke düşmanlarını alt etmeye çalışırken diğer yandan en geniş kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması için çalışmış, ciddi kafa yorup olağanüstü bir çaba ortaya koyup özeleştiriden bir an olsun geri durmamıştır. Dürüst, samimi, alçakgönüllü bir tarzda yaklaşarak halkın kalbini kazanarak, düşün dünyasını değiştirip adım adım devrimci pratiğin öznesi yaparak tarihin yapıcısı haline getirmiştir.

En temel mesele kitlelere nasıl yaklaşacağımız ve kitleler içinde kitlelerle birlikte nasıl çalışılması gerektiğidir. Bunu mutlaka öğrenmeliyiz. Sınırlı, dar, yetersiz bir çaba ile kitlelerin desteği kazanılmaz. Dar bir bakış açısıyla, sekter yaklaşımlarla kitleselleşemeyiz. Ancak dürüst, samimi, özeleştiriden korkmayan, halka hizmette cesur ve fedakar, küçük burjuva “kir ve pas”dan arınmış bir devrimci kimlik ve yorulmak bilmez devrimci pratik ile kitlelerin kalbini, desteğini ve güvenini kazanabiliriz.

Mutlaka kazanmamız gereken sürecin alçakgönüllü, fedakar, samimi, dürüst, cesur, çalışkan ve devrimci savaşçıları olmayı amaçlayalım. Yükseklere doğru cesaretle kaldırılan Partizan bayrağı mutlaka canlı-diri-dürüst olanları devrim saflarına kazandıracaktır.

1530

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

19:59 Hızır

Sayfalar

Özgür Gelecek

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

Sayfalar