Pazar Mayıs 19, 2024

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak, KÜRT ulusunun direnişine destek ver

Yıllardır emperyalist gerici savaşları ve amaçlarını yazdık, dilimizin döndüğünce söyledik. Emperyalistler arası savaş koşulları hızla Ortadoğu'da yayılıyor. Bugün bu gerici emperyalist savaşa karşı tavır almak, bölgemizde ve dünyada gelişen savaş kışkırtıcılığına karşı tavır almak insanlık görevidir. Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, bütün emperyalist devletler yaşadıkları ekonomik sermaye krizini, Ortadoğu’da, Baltıklarda ve Ukrayna'da derin emperyalist savaş krizine dönüştürülmüş durumda. Savaşı, yalnızca tankla, topla, nükleer silahla yürütülen bir yol olarak anlamamalıyız. Bilindiği üzere savaş siyasetin bir çeşidi olup, başka araçlarla, şiddet yoluyla yürütülen radikal bir çözüm biçimidir. Çözüm yollarının siyaseten ortadan kalktığı dönemler devreye sokulur ki, bunun adı savaştır. Savaşların ekonomik, siyasi, toplumsal sebepleri, ortaya çıkış nedenleri vardır ve bunlar sonuç itibarıyla sınıfsaldır. Bu anlamıyla haklı ve haksız savaşlar diye iki ana kutba ayrılır. Savaşı, savaş araçlarını egemen sınıflar çıkarır, üretirler. Çünkü toplumun çoğunluğunu oluşturan ezilenleri, hâkimiyetleri altında tutmak için zora başvurmayı esas alırlar. Daha fazla sömürü, kar ve zenginlik kaynağını barındıran toprakları işgal, ilhak ederek, katliamlar üzerinde global sermayenin zalim tahakkümünü devam ettirilir.

 

Bugün bölgemizde çok yönlü savaş koşulları akıl almaz hızda gelişiyor. Öyle ki, günü birlik siyasal, askeri konumlanmalar sürekli yer değiştiriyor. Suriye'de global emperyalist sermayenin kendi aralarında başlattıkları yeniden egemenlik savaşı alabildiğine yayılarak hızla devam ediyor. Amerikan emperyalizmi bölgede ve Suriye'de istediği gibi at oynatıyor, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar vb. Ülkelerin ağızlarına taktığı gemi istediği şekilde istediği yöne çevirebiliyor. Faşist Türk devleti, Amerika ve Avrupa sermayesine savaş rantı üzerinde kendilerini pazarlamak için yapmadıkları yalakalık, vericilik, savaş çığırtkanlığı kalmadı. Suriye'de işgalci savaşın üç-dört yıllık bilançosu resmi kayıtlara göre 250 - 300 bin insan katledilmiştir. Resmi olmayan verilere göreyse 400 ile 500 bin civarında insanın öldürülmüş olduğu söylenmektedir. Yine resmi verilere göre 8 milyon Suriyeli ülkesini terk etmiş, 4 milyon Suriyeli topraklarını, evlerini terk etmek zorunda bırakılmıştır.  Resmi olmayan kayıtlarda hesaba katılırsa eğer, trajik zulmün vahametinin ne kadar ağır olduğu açıkça görülecektir.

 

 Gelişmeler gösteriyor ki, karşıt güçler arasında daha büyük hesaplaşmalar yakın gelecekte yaşanacaktır. Buna karşın, başta, devrimci Kürt hareketi olmak üzere, Suriyeli devrimci demokratik güçlerin oluşturdukları devrimci cephe etrafında birleşerek, emperyalist gerici savaşa karşı, devrimci savaşı yükselterek, demokratik devrimin yolunu açmaya çalışacaktır. Sorunu yalnızca Suriye'deki gelişmelerle sınırlamak, ya da Kürdistan ve Türkiye boyutuyla ele almak yeterli olmayacaktır. Bir bütün olarak Ortadoğu’da emperyalist savaşın boyutları giderek yayılıyor, eğer ki, emperyalizme karşı bir devrim cephesi yaratılamazsa insanlık için telafisi mümkün olmayan yıkım, katliam yaşanacaktır.

 

Saflar giderek belirgin hal almakta, netlik kazanmaktadır. Amerika ve Avrupalı zalimlerin önderliğinde hareket eden Suudi Arabistan, Türkiye, Katar ve Ürdün destekli fiili işgalci güçler ve onların maşası IŞİD, El Nusra, ÖSO, Kürdistan’da, Suriye’de beklemedikleri, ummadıkları ağır yenilgiler aldılar. Yemen halkı, işgalci Suudi Arabistan faşizmine ağır darbeler verdiriyor, Kürdistan'da ve Suriye'de Faşist Türk devleti ağır yenilgiler almaya devam ediyor. İşgalci emperyalistlerin bugüne kadar kurdukları bütün diploması tezgâhları iflas etti, evdeki hesapları çarşıya uymadı. Amerikan emperyalizmi, İngiliz emperyalizmi Ortadoğu'da,  Suriye'deki savaşın başını çekmektedir. Alman emperyalizmi ise savaş planı yanında, vahameti ortada olan iltica akınının Avrupa'ya ulaşımını engellemek için, finans yönünün organize edilmesiyle görevlendirilmiştir.

 

Bugün Türk faşist devletini en çok savunan, destek veren, silah satan, Alman devletidir. Kirli savaşta elde edilen ganimetten arta kalan bir parça kemiği Türk devletinin öne atarak sus payı veren yine Alman devletidir...

   

Göç dalgasının Avrupa’yı sarmalamasını önlemek için, Almanya Başbakanı Angela Merkel önümüzdeki günlerde ( büyük ihtimal pazartesi günü )tekrardan Türkiye’yi ziyarette bulunacak. Türkiye'ye verilen 3-4 milyar Euro’nun sonucu olarak, bütün geçiş yollarını kapamasını, bunun karşılığında siyasi ve ekonomik desteğin verileceğini, askeri yardımda bulunacağını, Kürt ulusuna yapılan katliamlara göz yumulacağını, görmezden gelineceği garantisi verilecektir. Avrupa emperyalizmi ve başı Almanya yunan hükümetini satın almayı başardı. Bugün açıklandığına göre  Yunanistan devleti ,"Türkiye’yi güvenilir, yaşanabilir ülke olarak kabul etti" Ve Yunan devleti; "Türkiye’den Yunanistan'a geçiş yapan  mültecileri Türkiye’ye geri gönderme kararı" aldı. Görülüyor ki, her şey danışıklı dövüş şeklinde planlı, programlı yapılıyor, yürürlüğe konuyor. Yoksul insanların akıtılan kanları üzerinden sermaye edinen kapitalizm için insanın bir değeri yoktur. Milyonlarca insanın ölüme, yoksulluğa sürgüne uğraması, çocukların medeniyetin beşiği Avrupa'da seks kölesi olarak pazarlanması gayet "normal" görülmektedir. Irkçı, faşizmin en alası mülteciler üzerinde yaşatılmakta, Avrupa'ya gelen mülteciler koyun gibi gemilere istiflenerek geri gönderilmektedirler.

 

     Alman emperyalizmi, Almanya’da ve Avrupa'da Kürdistanlı, Türkiyeli devrimci-sosyalist, komünist örgütlerin karşıt faaliyetlerini engelleyeceği, tutuklayacağı, kısıtlayacağı pazarlığı yapılmaktadır. Tutukladığı devrimcileri faşist Türk devletine karşı dayanışma, ortak hareket etme, güvenilir müttefik olmanın meyvesi olarak sunmaktadır.

 

     Suriye'de son günlerdeki yaşanan gelişmeler gösteriyor ki, büyük göç dalgası engellenemez şekilde de büyüyerek devam edecektir. Türkiye her yönlü baskı altında, bir taraftan savaşa sürdüğü İslamcı faşizm yenilgi üstüne yenilgi alıyor, beri yandan atar damarları tümden kesilmiş çizdiği stratejik savaş planı yerle bir olmuş durumda. Üstüne üstlük, 200 binin üzerinde bir göç dalgası "geliyorum aç kapıları" diyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, kuyruğu iki bacak arasına sıkışan ne yapacağını bilmez duruma düşen Kasımpaşalı "Reise" akıl verecek, izlemesi gereken yolu, yeni yol projesini anlatacak ," yürürlüğe koymasını" isteyecektir. Ardından da tehdidi basıverecek, "bak uymaz da haylazlığı devam ettirirsen ipini çekeriz, seni bu defa kimse kurtaramaz"... Bizim "Sultan-Reis" bir kere elini, paçayı, kolunu Amerika’ya, Almanya’ya Avrupa’ya kaptırmış durumda...  Geriye kalan kuyruğu Rus despotuna kaptırmamak için çırpınıyor, kuyruğu iki bacak arasına sıkıştırmış, bir tarafa kımıldatamıyor.

 

     Kürdistan kurtuluş hareketinden yediği ağır darbeler Allah’ını şaşırtmış faşist Türk devletinin... Yenilginin verdiği panik ve hırçınlıkla rastgele etrafa saldırıyor, soykırım yapıyor. Baskıyla, silahla katliamla, korku toplumu yaratarak, faşist egemenliğini sürdüreceğini sanıyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak. Türkiye ve Kürdistan halkları her zamankinden daha birlikte, ittifak halinde faşizme karşı her boyutta birlikte mücadele yürütüyor.

 

    Faşizmin yakın geçmiş tarihine geri dönüp baktığımızda;  Aydınları, Akademisyenleri, devrimci-ilerici yazarları, yurtseverleri, sosyalistleri topluca ve tek tek kahpe pusularda, sokak ortasında, evinde, yakaladığı yerde sorgusuz -sualsiz infaz ediyordu. Faşizm bugünde aynı yolu daha açık yapıyor, her türlü vahşeti uyguluyor, yakıyor, kesiyor, öldürüyor, göz göre göre yaralı insanları ölüme terk ederek, tedavi edilmelerini önlüyor, açık açık öldürüyor. Mafya artıklarını, sokak çetelerini, faşizmin eli kanlı kalemşörlerini, kontra-IŞİD’i, MİT’i orduyu, polisi devreye sokarak kanun kural takmaksızın katliam üstüne katliamlar yapıyor. Kürdistan’da bugün yaşananlar 12 Eylül'de yaşanan faşizmi aratır durumda... Parlamento denen ahır tüm işlevini yitirmiş durumda. Verilen bütün kararlar milli güvenlik konseyi tarafından aşınmakta, ne bakanların, ne milletvekillerinin, ne başbakanın, ne de "sultan reisin "sözü geçiyor. İpler, Kemalist -Ergenekoncu Gladio'nun eline geçmiş durumda. Devlet her zaman kullandığı faşist ocakları birleştirerek, Türk -İslam tezi adı altında gayrı resmi paramilitarist faşist katiller ordusu kurmuş durumda. Sedat Peker gibi sivil faşistler ise bu güruhların organizatörlüğünü yapmakta, devlet destekli" oluk oluk kan dökmekten" bahsetmektedir.  Biz faşizmin bu kahpe oyunlarını geçmişten beri biliyoruz. Faşizm her yerde aynı karakterli katlımlar yaptı, yarın da yapacağı bugünden yaptıklarıyla aşikâr.

 Bütün devrimciler, antifaşist-antiemperyalistler, sosyalistler, komünistler, özellikle Kürt direnişçileri, yurtseverleri öyle gözüküyor ki, daha karanlık, katliamcı faşist devlet terörü dozajını artırarak sürdürecek.

 

 Bugün bir kopuş dönemi yaşanıyor. Faşizm topyekûn birleşti, en değme 'demokrat olduğunu söyleyen'ler, bugün faşizmin kalemşörşüğünü yapmak için namaz -niyaz durarak, faşizmin "reis" ine kendilerini beş kuruşa pazarlayıp satıyorlar. Hitler, Franko, Musolini’nin dönemini ibretlik aynen bugün yaşıyoruz. Özkök’ün, Perinçek’in, Balbay'ına kadar bilumum bütün ırkçılar aynı kulvarda, hep bir ağızdan Kürtlerin soykırımını istiyor, yazıyorlar. Tarihimiz bu alçakların katliam naraları atan katil kalemşörlerini unutmayacak, yargılayacaktır.

 

   Şunu açık ve net söylemeliyiz: antifaşist olmak aynı zamanda tutarlı bir antiemperyalist olmayı da gerektirmektedir. Bilinmeli ki, bu kavga devrimle karşı devrim arasında yürütülen ölüm kalım mücadelesidir. Emekle sermaye arasında yürütülen bir kavgadır. Bir avuç sermaye sınıfıyla, milyonlarca ezilen mazlum halkların kavgasıdır. Eğer ki namuslu ve dürüst davranırsak, bedel ödemeyi göze alırsak biz haklıyız, çoğunluktayız, güçlüyüz. Bu gücümüzü bedel ödemeyi göze alarak kullanırsak, dağda, köyde, kazada, şehirde, sokakta, fabrikada, tarlada, okulda nefes aldığımız zindanlarda dâhil hayatın her alanında faşizme karşı gün birleşme, birlikte mücadele etme, faşizme karşı savaşarak zafer kazanma günüdür.  O zaman ,"İşçi köylü karşıyız bozuk düzene karşı... Ülkemize faşist dolmuş, yanke dolmuş vurun gardaşlar vurun... Halk  sa-va-şı ve-re-ce-ğiz   em-per-ya-liz-me   kar-şı..."

    

44098

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Sayfalar