Erdoğan Kaçak Sarayda Cami Açılışı Yaptı.
Türkiye ve Kürdistan’da Türk Devleti savaş naraları atıyor. Kan istiyor, katliam istiyor, zulüm istiyor, istiyor da istiyor...
İsrail, Amerika, İngiltere, Almanya başta olmak üzere böl - parçala - yönet taktiğini Ortadoğu'da planlı, programlı uygulamakta, ezilen halkları kırıma uğratarak emperyal sermayenin egemenliğini garanti altına almak istemektedirler. Faşist Türk devleti de bölgede üstüne düşen rolü en iyi şekilde yerine getirmek istiyor. Bunu Esad rejiminin 'Sünni kardeşlerine 'zulüm etme'yi gerekçe göstererek kılıflandırmaya çalışmaktadır. 'Tencere dibin kara senin ki, benden kara' misali, halklarımızı ırk, din, mezhep, cinsiyetçilik ve inançlar üzerinden ayrıştırarak Türkiye 'yi felakete götürmektedir.
Yıllardır IŞID denen eli kanlı İslami faşist örgütün organizatörlüğünü yapmaktadır. Başta Amerikan ve İngiliz emperyalistleri olmak üzere, Türk devleti, Katar ve Sudi Arabistan finansörlüğünde akıl almaz çirkin oyunlar oynanmaktadır. Emperyalist devletlerin ve uşak yönetimlerin beklemediği, aklından geçirmediği Kürdistan gerçeğiyle karşı karşıya kaldılar. Kürdistan devrimci gerçeği ağzı salyalı emperyalist sermayenin bütün plan, proje, taktik ve stratejik uygulamalarını yerle bir etti. Açık ve net “ya savaşlar devrime yol açar, ya da devrimler savaşları önler” Maoist tez yeniden doğrulanıyordu. Burada önderlik güçlerin etkisi belirleyici önem taşımaktadır.
13 yıldır Türk faşist devletinin katliam, zulüm, yargısız-sualsiz infazların binlerce, on binlerce Kürdün, Türkmen’in, Ezidi’nin, Gayri Müslüm’ün, Alevi’nin, Arap’ın ve hatta Sünni Türk'ün kanına girmiştir Erdoğan. Halkları birbirine düşman etmiş, kin -nefret ve savaş üzerinden rant yapmış, hâkimiyet sağlayarak kanlı emellerini gerçekleştirmek istemiştir. Bugün de aynı oyun değişik kılıflar altında devam etmektedir. Osmanlı oyunları, geleneği devam ettiriliyor.
Erdoğan Ortadoğu’da yaşanan bu vahşetten hiç mi hiç sorumluluğu yokmuş gibi şöyle diyor: “Mısırda ve Suriye’de yaşananlar tüm şiddetiyle devam ediyor. Orucun ve Namazın yasaklandığı yerlerde sıkıntı çektiklerini biliyoruz...”
Devamla: “Aynı anda 3 bin kişi ibadet edebileceği bir cami, Türk ve Osmanlı mimarlık tarihinin bir sentezi olarak nitelendiriliyor ,” diyor.
Bilmeyen, okumayan, cehalet içerisinde yaşayanlar diyecek ki, Ne büyük Müslüman, Müslümanlara (siz Sünni mezhep anlayın) her yerde zulüm ediliyor. Erdoğan ne büyük devlet adamı ki, zulme ve yasağa başkaldırarak kendi kaçak sarayında ibadethane açtırıyor 3 bin kişiye ibadetini yapması için hayır yapıyor.
Göz göre göre yalan, sahtekârlık ve din sömürüsü yapmak buna denir. Bir ülke Cumhurbaşkanı düşünün ki, kendi hırs ve çirkin emellerini gerçekleştirmek için dini istismar etsin, toplumu mezheplere, dinlere, ırklara cinsiyetçiliğe bölsün! Gözlerini kan, savaş ve zulüm örsün, başka bir şey görmez olsun.
Şimdi sormak lazım eli kanlı Hızır Paşaya nerde kim namazı kılmayı, oruç tutmayı yasaklamış? Erdoğan burada açıkça yalan söylüyor. Irak’ta, Suriye’de namaz asla ve asla yasaklanmamıştır. Koca bir ülkenin başkanı böylesi bir kuyruklu yalan söyler mi hiç? Ama TC’nin başı Erdoğan böylesi bir kuyruklu yalanı kendi menfaattarı ve çıkarları için söylemektedir. Bir gerçek Müslüman bu kadar yalanı hem de ramazan ayında, oruçluyken söyler mi hiç? Kuldan korkmuyorsan Allah’tan da mı korkmuyorsun ey Erdoğan?
Dünya âleme karşı yalan söylüyorsun, yalan üzerinden din sömürüsü yapıyorsun. Peki, ahirette senin yerin neresi? Burdan açıkça söylüyorum, sen İslam dinine de namaza da, niyaza da, oruca da inanmıyorsun. Senin gözünü kâr hırsı, iktidar hırsı, kan akıtma hırsı bürümüş. Bu zihniyet Osmanlı’dan sana mirastır. Sekiz yüz yıl Alevileri katlettiniz, sen iğrenç bir mezhep ayrımcısısın. Sen Sünni mezhebi dışındaki var olan tüm inançları yok sayan bir kelle kesicisin...
Aynı zamanda ırkçı, kafatasçı bir ideolojinin temsilciliğini yapmakta, ırksal katliamların yolunu açmak istemektesin. Bilesin ki kimse buna müsaade etmez ettirmez. Unutma emellerin kursağında kalacak, sen ve efendilerin olan emperyalistler ağır bir yenilgi alacaksınız halklarımızdan.
4- 7 - 2015 -
Son Haberler
Sayfalar
T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]
“Acı veriyorsa geçmiş;
geçmemiş demektir.”[2]
“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.
Kolay mı?
BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]
“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,
acıma çılgınlığı vermiş,
İnsan artık dayanamaz gibiyse,
üstelik
Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı
Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;
Ve acıdan dili tutulunca insanın,
bir Tanrı
Çektiğimi anlatayım diye
bana dil vermiş.”[2]
KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.
KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER
Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...
İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]
“Biri kurbağa öper,
biri yüzyıllarca uyur,
biri 7 cüceyle yaşar,
biri kuleye kapatılır.
Bir masal prensesi olsan bile
kadınlık zor.”[1]
1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike
ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]
“Tarih, gelecek için
kavga verip, yitirmiş bile olsa,
insanlık için vuruşanları
hiç unutmaz.”[2]
Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…
Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...
12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba
Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları
Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.
BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ
Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez
Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,
PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,
Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.
“Yarı-Feodal” Brezilya...?
11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.
Comment form