Salı Mayıs 21, 2024

Egemenlerin korkularını tarihimizden aldığımız güçle büyütelim…

Türkiye işçi sınıfının ve çeşitli milliyet ve inançlardan ezilen halkımızın öncü ve önder gücü Proletarya Partisi’nin kuruluşunun 49. yılındayız. Proletarya Partisi, 24 Nisan 1972 tarihinde bir tesadüf sonucu kurulmadı.

Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmelerin bir iz düşümü olarak doğdu. Proletarya Partisi’nin kurucu ve kuramcısı İbrahim Kaypakkaya, hem pratik hem de politik bir önder olarak kısa yaşamında tarihi değerde araştırmalara imza attı. İçinden çıkıp geldiği politik çevrelerde iki çizgi mücadelesi verdi.

MLM ilkeleri kendisine rehber edinerek, doğru ile yanlış arasındaki mücadelede doğruyu temsil eden bir komünist önder olarak ortaya çıktı. Kaypakkaya kendisine ölüm tuzağı kuran Doğu Perinçek ve revizyonist (o dönem itibariyle) gruba karşı cepheden tavır alarak, sınırlı sayıda kadroyla 24 Nisan 1972 tarihinde Proletarya Partisi’ni kurdu.

Bu tarihten sonra Proletarya Partisi, 49 yıllık mücadele geleneğiyle faşizme karşı hep dik durdu, mücadele etti. Geriye düştüğü dönemlerden ustalıkla kendisini toparladı, içten hançerlemeleri boşa çıkardı ve oportünizmden, revizyonizmden, şovenizmden, ataerkiden arınma savaşıyla birlikte yürüdü ve büyüdü.

Proletarya Partisi’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra başta İbrahim Kaypakkaya olmak üzere önemli kadroları faşizme karşı mücadelede ölümsüzleşti ya da tutsak düştü. Komünist hareketin Mustafa Suphiler sonrası en önemli yenilgisi olan bu süreç sonrasında Proletarya Partisi kendisini yeniden örgütlemeyi başardı. Dönemin devrimci hareketleri içinde eylemselliği ve kitleselliğiyle önemli bir yerde durdu. Komünist çizgisinin gereği olarak MLM’yi savunmayı sürdürdü. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası döneminde aldığı yenilgiye karşın yaralarını sararak kaldığı yerden mücadelesine kesintisiz devam etti. Yüzlerce ölümsüzün mücadele sözünü taşıyan Proletarya Partisi; Türkiye işçi sınıfına ve emekçi halkına umut olma yolunda yürüyor.

1917 Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, 1949 Çin Demokratik Halk Devrimi, BPKD, 1968 Gençlik Hareketi ve nihayetinde ülkemizdeki köylü toprak işgalleri, öğrenci gençliğin ileri atılımı ve 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi gibi gelişmeler Proletarya Partisi’nin kuruluşunda önemli bir yerde durmaktadır. Proletarya Partisi’nin kurucusu İbrahim Kaypakkaya geçmiş devrim deneyimlerinden damıttığı teorisiyle, kendi döneminin kitle hareketleri içerisinde yer alarak, bu teoriyi ülkemiz koşullarına başarıyla uyarladı. O, komünist bir önder olarak tüm tahlillerini MLM’yi esas alarak, Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao’nun tezleri üzerinden geliştirdi.

Komünist Bir Önder: İbrahim Kaypakkaya

Türkiye Devrimci Hareketi kısa bir süre öncesine kadar Kaypakkaya’yı anlamada sorunlar yaşadı. Son yıllarda ise öncelikle Kemalizm ve milli meseledeki tezleri üzerinden doğru bir tartışma yürütülse de Kaypakkaya’nın hala tam ve doğru olarak anlaşılabildiğini söyleyemeyiz.

TDH içinde bir kısım parti ve örgüt, Kaypakkaya’yı değerlendirirken, Türkiye devrimine getirdiği çözümlemeler ve sunduğu devrim stratejisinden hareketle onu hep bir ‘‘köylü devrimcisi’’ olarak göstermeye çalıştılar. Onu bir bütün olarak ele almak yerine diğer tezlerini görmezden gelen bir tutumla “köylü devrimcisi’’ olarak propaganda edildi.

Kaypakkaya’yı doğru bir şekilde inceleyenler, aslında onun proleter bir devrimci olduğunu rahatlıkla göreceklerdir. Kaypakkaya her şeyden önce MLM bir komünist önderdir. O, bütün tezlerini MLM’yi kendisine rehber olarak oluşturmuştur. Diğer devrim örneklerinden yararlanmış,  onları incelemiş ve ülkemizle benzerlikler arz eden hem Ekim Devrimi hem de Çin Devrimi’nden öğrenmiştir.

Türkiye devriminin ilk aşaması, devrimin yolu-müttefikleri ve hedeflerini ortaya koymadan önce MLM’nin vazgeçilmez ilkesi olarak devrime hangi sınıfın ve hangi araçla önderlik edileceğini ortaya koymuştur. Kaypakkaya’yı dönemin diğer devrimci önderlerinden ayıran en temel meselelerin başında işçi sınıfı ve komünist parti olgusu gelir.

Lenin’in Rusya’da sorduğu ‘‘Ne Yapmalı?’’ sorusu, Kaypakkya’da cevabını Komünist Partisi olarak bulmuştur. Bu, basit ve üstünden atlanacak bir mesele değildir. Hayati ve ilkeseldir. Türkiye’de Demokratik Halk Devrimi’ne öncülük edecek olan işçi sınıfıdır. Kaypakkaya’da bu tez gayet net ve açıktır. İşçi sınıfının öncülüğü devrime rengini vermesi bakımından da ilkeseldir.

Rusya’da Sosyalist Ekim Devrimi neyse Türkiye’de Demokratik Halk Devrimi de odur. İkisi arasındaki tek fark Rusya’da sosyalist bir devrim, Türkiye’de ise sosyalizme bir geçiş süreci olarak Demokratik Halk Devrimi’dir. Demokratik Halk Devrimi, proletarya diktatörlüğünün bir biçimi olarak, devrime rengini veren ve ona ideolojik olarak önderlik eden işçi sınıfının devrimidir. Köylülüğün temel güç olması sadece nüfusun ters orantılı olarak çok olmasıyla ilgili biri sorundur. Kaypakkaya’da devrime komünist partisinin öncülük etmesi tartışmasız bir şekilde nettir. Tezlerinin daha ilk başında buna verdiği cevap gayet açıktır.

 Günümüzün Devrimci Görevi

Proletarya Partisi devrimi, işçi sınıfı ve müttefikleriyle yapacaktır. Devrim, hiçbir zaman tek ve düz bir rotada ilerlemez. Devrimin müttefikleri olarak dostlarımızla birleşik bir mücadeleye her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğu bir süreçten geçiyoruz. Kaypakkaya yoldaş her zaman devrimci dayanışmaya önem vermiştir. Sinan Cemgillerin ihbar edilmesine sesiz kalmaması, kendi şartları içinde en ileri devrimci dayanışma örneklerinin başında gelir. Ondan devralınan bu gelenek, 49 yıldır sürmektedir. Proletarya Partisi’nin tarihi, dayanışma ve birlikte hareket etme, dostlarımıza kıymet verme, aynı siperlerde birbirimiz için can verme geleneği ile doludur.

Türkiye’deki gelişmeler dünden daha fazla birlikte hareket etmeyi gerektiriyor. Ülkemizde dizginsiz bir faşist terör sürüyor. AKP-MHP iktidarı, önüne geleni ezip silmek istiyor. Hiçbir aykırı sese tahammülü kalmayan iktidar, en temel demokratik hakları bir bir rafa kaldırarak iktidarını sürdürmeyi hedefliyor.

Kürt ulusu, yeni bir soykırım ile karşı karşıya. AKP-MHP iktidarı, ‘‘baş düşman olarak’’ Kürtleri almış bulunuyor. Ekonominin kötüye gitmesini, demokratik hakların rafa kaldırılmasını, temel insan haklarını yok saymasını, grev ve direnişlere yasak getirilmesini ‘‘ülkenin bekası’’ safsatasıyla açıklayarak, toplumu ırkçı ve faşist bir ruhla donatıp gemisini yürütmeye çalışıyor.

İstanbul Sözleşmesi’ne saldırmakta, hapishanelerde artık yer kalmadığı için yeni hapishaneler yapmakta, sokağa her çıkanı tutuklama ile tehdit etmekte ve bu yaptıklarını da az bularak terörünü artıracağının sinyallerini vermektedir.

Hakim sınıflar arsındaki çelişkiler de giderek kızışmaktadır. AKP iktidarının Ergenekon, Balyoz vb. hamlelerle ‘‘Kemalist Askerleri’’ ordudan ayıklamak için başlattığı operasyon belli yönleriyle hedefine ulaştıktan sonra, aralarında vardıkları uzlaşmayla davaların düşürülmesi ile sessizleşen Kemalistler, yeniden ve bilinen argümanlarıyla atağa geçmek istiyorlar. 104 emekli deniz amiralinin son bildirisi bu hamlenin bir adımı olarak okunmalıdır.

2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yaklaştıkça AKP kendisini sağlama almak ve seçimleri ne pahasına olursa olsun kazanmak istiyor. HDP’yi kapatma hamlesi de bunun bir parçasıdır. Hem AKP hem de küçük ortağı MHP’nin oylarının her geçen gün geriye gittiği düşünüldüğünde iktidarın daha da saldırganlaşacağı açıktır.

Bizlere düşen görev birleşik mücadeleyi daha da ileri taşımaktır. Birleşik mücadele yürütüldüğü her yerde ve cephe de faşist diktatörlüğünün dikkatini çekmiştir ve bu boşuna değildir. Zalimler korkak olurlar, bizlerin görevi bu korkuyu büyütmektir.

4147

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

Sayfalar