Cuma Mayıs 17, 2024

Egemenlerin korkularını tarihimizden aldığımız güçle büyütelim…

Türkiye işçi sınıfının ve çeşitli milliyet ve inançlardan ezilen halkımızın öncü ve önder gücü Proletarya Partisi’nin kuruluşunun 49. yılındayız. Proletarya Partisi, 24 Nisan 1972 tarihinde bir tesadüf sonucu kurulmadı.

Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmelerin bir iz düşümü olarak doğdu. Proletarya Partisi’nin kurucu ve kuramcısı İbrahim Kaypakkaya, hem pratik hem de politik bir önder olarak kısa yaşamında tarihi değerde araştırmalara imza attı. İçinden çıkıp geldiği politik çevrelerde iki çizgi mücadelesi verdi.

MLM ilkeleri kendisine rehber edinerek, doğru ile yanlış arasındaki mücadelede doğruyu temsil eden bir komünist önder olarak ortaya çıktı. Kaypakkaya kendisine ölüm tuzağı kuran Doğu Perinçek ve revizyonist (o dönem itibariyle) gruba karşı cepheden tavır alarak, sınırlı sayıda kadroyla 24 Nisan 1972 tarihinde Proletarya Partisi’ni kurdu.

Bu tarihten sonra Proletarya Partisi, 49 yıllık mücadele geleneğiyle faşizme karşı hep dik durdu, mücadele etti. Geriye düştüğü dönemlerden ustalıkla kendisini toparladı, içten hançerlemeleri boşa çıkardı ve oportünizmden, revizyonizmden, şovenizmden, ataerkiden arınma savaşıyla birlikte yürüdü ve büyüdü.

Proletarya Partisi’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra başta İbrahim Kaypakkaya olmak üzere önemli kadroları faşizme karşı mücadelede ölümsüzleşti ya da tutsak düştü. Komünist hareketin Mustafa Suphiler sonrası en önemli yenilgisi olan bu süreç sonrasında Proletarya Partisi kendisini yeniden örgütlemeyi başardı. Dönemin devrimci hareketleri içinde eylemselliği ve kitleselliğiyle önemli bir yerde durdu. Komünist çizgisinin gereği olarak MLM’yi savunmayı sürdürdü. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası döneminde aldığı yenilgiye karşın yaralarını sararak kaldığı yerden mücadelesine kesintisiz devam etti. Yüzlerce ölümsüzün mücadele sözünü taşıyan Proletarya Partisi; Türkiye işçi sınıfına ve emekçi halkına umut olma yolunda yürüyor.

1917 Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, 1949 Çin Demokratik Halk Devrimi, BPKD, 1968 Gençlik Hareketi ve nihayetinde ülkemizdeki köylü toprak işgalleri, öğrenci gençliğin ileri atılımı ve 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi gibi gelişmeler Proletarya Partisi’nin kuruluşunda önemli bir yerde durmaktadır. Proletarya Partisi’nin kurucusu İbrahim Kaypakkaya geçmiş devrim deneyimlerinden damıttığı teorisiyle, kendi döneminin kitle hareketleri içerisinde yer alarak, bu teoriyi ülkemiz koşullarına başarıyla uyarladı. O, komünist bir önder olarak tüm tahlillerini MLM’yi esas alarak, Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao’nun tezleri üzerinden geliştirdi.

Komünist Bir Önder: İbrahim Kaypakkaya

Türkiye Devrimci Hareketi kısa bir süre öncesine kadar Kaypakkaya’yı anlamada sorunlar yaşadı. Son yıllarda ise öncelikle Kemalizm ve milli meseledeki tezleri üzerinden doğru bir tartışma yürütülse de Kaypakkaya’nın hala tam ve doğru olarak anlaşılabildiğini söyleyemeyiz.

TDH içinde bir kısım parti ve örgüt, Kaypakkaya’yı değerlendirirken, Türkiye devrimine getirdiği çözümlemeler ve sunduğu devrim stratejisinden hareketle onu hep bir ‘‘köylü devrimcisi’’ olarak göstermeye çalıştılar. Onu bir bütün olarak ele almak yerine diğer tezlerini görmezden gelen bir tutumla “köylü devrimcisi’’ olarak propaganda edildi.

Kaypakkaya’yı doğru bir şekilde inceleyenler, aslında onun proleter bir devrimci olduğunu rahatlıkla göreceklerdir. Kaypakkaya her şeyden önce MLM bir komünist önderdir. O, bütün tezlerini MLM’yi kendisine rehber olarak oluşturmuştur. Diğer devrim örneklerinden yararlanmış,  onları incelemiş ve ülkemizle benzerlikler arz eden hem Ekim Devrimi hem de Çin Devrimi’nden öğrenmiştir.

Türkiye devriminin ilk aşaması, devrimin yolu-müttefikleri ve hedeflerini ortaya koymadan önce MLM’nin vazgeçilmez ilkesi olarak devrime hangi sınıfın ve hangi araçla önderlik edileceğini ortaya koymuştur. Kaypakkaya’yı dönemin diğer devrimci önderlerinden ayıran en temel meselelerin başında işçi sınıfı ve komünist parti olgusu gelir.

Lenin’in Rusya’da sorduğu ‘‘Ne Yapmalı?’’ sorusu, Kaypakkya’da cevabını Komünist Partisi olarak bulmuştur. Bu, basit ve üstünden atlanacak bir mesele değildir. Hayati ve ilkeseldir. Türkiye’de Demokratik Halk Devrimi’ne öncülük edecek olan işçi sınıfıdır. Kaypakkaya’da bu tez gayet net ve açıktır. İşçi sınıfının öncülüğü devrime rengini vermesi bakımından da ilkeseldir.

Rusya’da Sosyalist Ekim Devrimi neyse Türkiye’de Demokratik Halk Devrimi de odur. İkisi arasındaki tek fark Rusya’da sosyalist bir devrim, Türkiye’de ise sosyalizme bir geçiş süreci olarak Demokratik Halk Devrimi’dir. Demokratik Halk Devrimi, proletarya diktatörlüğünün bir biçimi olarak, devrime rengini veren ve ona ideolojik olarak önderlik eden işçi sınıfının devrimidir. Köylülüğün temel güç olması sadece nüfusun ters orantılı olarak çok olmasıyla ilgili biri sorundur. Kaypakkaya’da devrime komünist partisinin öncülük etmesi tartışmasız bir şekilde nettir. Tezlerinin daha ilk başında buna verdiği cevap gayet açıktır.

 Günümüzün Devrimci Görevi

Proletarya Partisi devrimi, işçi sınıfı ve müttefikleriyle yapacaktır. Devrim, hiçbir zaman tek ve düz bir rotada ilerlemez. Devrimin müttefikleri olarak dostlarımızla birleşik bir mücadeleye her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğu bir süreçten geçiyoruz. Kaypakkaya yoldaş her zaman devrimci dayanışmaya önem vermiştir. Sinan Cemgillerin ihbar edilmesine sesiz kalmaması, kendi şartları içinde en ileri devrimci dayanışma örneklerinin başında gelir. Ondan devralınan bu gelenek, 49 yıldır sürmektedir. Proletarya Partisi’nin tarihi, dayanışma ve birlikte hareket etme, dostlarımıza kıymet verme, aynı siperlerde birbirimiz için can verme geleneği ile doludur.

Türkiye’deki gelişmeler dünden daha fazla birlikte hareket etmeyi gerektiriyor. Ülkemizde dizginsiz bir faşist terör sürüyor. AKP-MHP iktidarı, önüne geleni ezip silmek istiyor. Hiçbir aykırı sese tahammülü kalmayan iktidar, en temel demokratik hakları bir bir rafa kaldırarak iktidarını sürdürmeyi hedefliyor.

Kürt ulusu, yeni bir soykırım ile karşı karşıya. AKP-MHP iktidarı, ‘‘baş düşman olarak’’ Kürtleri almış bulunuyor. Ekonominin kötüye gitmesini, demokratik hakların rafa kaldırılmasını, temel insan haklarını yok saymasını, grev ve direnişlere yasak getirilmesini ‘‘ülkenin bekası’’ safsatasıyla açıklayarak, toplumu ırkçı ve faşist bir ruhla donatıp gemisini yürütmeye çalışıyor.

İstanbul Sözleşmesi’ne saldırmakta, hapishanelerde artık yer kalmadığı için yeni hapishaneler yapmakta, sokağa her çıkanı tutuklama ile tehdit etmekte ve bu yaptıklarını da az bularak terörünü artıracağının sinyallerini vermektedir.

Hakim sınıflar arsındaki çelişkiler de giderek kızışmaktadır. AKP iktidarının Ergenekon, Balyoz vb. hamlelerle ‘‘Kemalist Askerleri’’ ordudan ayıklamak için başlattığı operasyon belli yönleriyle hedefine ulaştıktan sonra, aralarında vardıkları uzlaşmayla davaların düşürülmesi ile sessizleşen Kemalistler, yeniden ve bilinen argümanlarıyla atağa geçmek istiyorlar. 104 emekli deniz amiralinin son bildirisi bu hamlenin bir adımı olarak okunmalıdır.

2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yaklaştıkça AKP kendisini sağlama almak ve seçimleri ne pahasına olursa olsun kazanmak istiyor. HDP’yi kapatma hamlesi de bunun bir parçasıdır. Hem AKP hem de küçük ortağı MHP’nin oylarının her geçen gün geriye gittiği düşünüldüğünde iktidarın daha da saldırganlaşacağı açıktır.

Bizlere düşen görev birleşik mücadeleyi daha da ileri taşımaktır. Birleşik mücadele yürütüldüğü her yerde ve cephe de faşist diktatörlüğünün dikkatini çekmiştir ve bu boşuna değildir. Zalimler korkak olurlar, bizlerin görevi bu korkuyu büyütmektir.

4095

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Sayfalar