Cumartesi Mayıs 25, 2024

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Evet, bu iktidar gerçekten daha önce de “Hızlı Treni” yürütmüştü. Yine bir takım alt yapı, teknik vs eksikliğe rağmen yürütülen hızlı tren 22 Temmuz 2004 tarihinde Sakarya ili Pamukova ilçesinde devrildi ve trendeki 230 yolcudan 41 kişi yaşamını yitirdi ve 80 kişi yaralandı. Sırası gelmişken, dönemin Ulaştırma Bakanı kimdi dersiniz? Evet, yanılmadınız, şimdiki bakan, yani Binali Yıldırım. 

Evet, bu iktidar sadece Hızlı Treni ve Marmarayı da yürütmedi. Bu ülkenin tüm yeraltı, yerüstü zenginliklerini emperyalist sermaye ve cemaatlerle işbirliği içindeki şirketlere vererek yürüttü. Zenginliklerimizin ve vergilerimizin önemli bir kısmını gemiciklere dönüştürdü, kimisini oğluna, kimisini damadına, kimisini de çok yakın çevresindekilere vererek yürüttü.

Konuşmaya dönersek, insanların tarihine, inançlarına, kültürlerine, ecdatlarına sahip çıkması, bilince çıkartmalarında bir sorun yok. Ama Başbakanın ecdadı konusunda önemli sorunları olduğu da yadsınamaz. Şöyle ki, Başbakan’ın her nedense ecdadım dediği kişilerden hangilerinin gerçekten Başbakan’ın ecdadı olduğu, hangisinin ecdadı olmadığı da pek belli değil..

Örneğin Mimar Sinan..  

Hani birçok camii, medrese, türbe, kemer, köprü, kervansaray ve saraylar yapan Mimar Sinan. Hani en önemli eserlerinden birisi olan Edirne Selimiye Camisinin bir benzerinin Başbakan Erdoğan tarafında İstanbul Ataşehir’de yaptırılan  Mimar Sinan..

İşte o Mimar Sinan, bir Ermeni devşirme(*).

İşte o “ecdad” Mimar Sinan, Kayseri Kesi nahiyesinin Ağırnas köyünde bir Ermeni çocuğu olarak doğuyor ve 20 yaşındayken başefendinin bir başka “ecdadı olan, 40 binden fazla Kızılbaşı katleden Yavuz Sultan Selim tarafından devşirilerek Osmanlı yapılıyor. İşte o Mimar Sinan, Kanuni ile Belgrad seferine yeniçeri olarak gidiyor, 40 yaşındayken baş mimar oluyor ve 3 padişah, pardon 3 ecdad döneminde de baş mimar olarak görev yapıyor..

Şimdi “ecdad” diye bildikleri Mimar Sinan’ın aslında bir Ermeni çocuğu olduğunu öğrenecek olan Osmanlıcılar, Türk kafatasçılar, İslamcılar ve bilcümle müslümanlar ne diyecekler bundan sonra? Ermeni Mimar Sinan halen ecdad olarak kalacak mı?

Bu iktidar dahil, tüm egemenlerin bir başka taparcasına sevdikleri kişi ki, 1937-38 yıllarında Dersim’de 60 bine yakın Dersim’liyi bombalayarak öldüren Atatürk’ün manevi kızı ve bizzat Atatürk tarafından Dersim’i bombaladığı için kahramanlık madalyasıyla ödüllendirilmiş olan Sabiha Gökçen’dir. (asıl ismi Hatun Sebilciyan) İşte o Sabiha Gökçen de yetim bir Ermenidir. Yani devşirmedir. 

Sadece bu kadar da  değil.. Bunların “ecdadım” dedikleri Osmanlı padişahlarının nerdeyse tamamına yakının anneleri de çeşitli uluslardan devşirmedir..

Bu konuda da o kadar çok örnek var ki.. Sadece birkaçını örnek vereyim de, ecdatlarını tanımayanlara biraz katkım olsun..

I.Murat’ın annesi Bizanslı Horofira (Nilüfer Hatun), 

Yıldırım Bayezid’in annesi Bulgar Marya (Gülçiçek Hatun), 

Fatih Sultan Mehmed’in annesi Sırp Despina (Hüma Hatun),

Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe takma adlı Pontuslu bir Rum, 

Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Polonya Yahudisi Helga (Hafza Sultan),

II.Selim’in annesi Yahudi kızı Roksalan (meşhur Hürrem Sultan),

III. Murat’ın annesi Yahudi Raşel (Nurbanû Sultan),

I.Ahmet’in annesi Yunan Helen (Handan Sultan), 

Genç Osman’ın annesi Sırp Evdoksiya (Mahfiruz Sultan), 

IV.Murat’ın annesi Sırp Anastasya (Mahpeyker Sultan),

II.Ahmet’in annesi Polonya Yahudisi Eva (Hatice Sultan),

I.Mahmut’un annesi Aleksandra (Saliha Sultan),

II.Osman’ın annesi Sırp Mari (Şehsüvar Sultan),

III.Mustafa’nın annesi Fransız Janet (Mihrişah Sultan),

III.Selim’in annesi Cenevizli Agnes (Mihrişah Sultan),

IV.Mustafa’nın annesi Bulgar Sonya (Sineperver Sultan),

II.Mahmut’un annesi Fransız Rivery (Nakşidil Sultan), 

I.Abdülmecit’in annesi Rus Yahudisi Suzi (Bezm-i Âlem Valide Sultan),

Abdülaziz’in annesi Roman Besime (Pertevniyal Sultan),

II.Abdülhamit’in annesi Ermeni Virjin (Tirimüjgân Sultan),

Mehmet Reşat’ın annesi Arnavut Sofi (Gülcemal Sultan),

Mehmet Vahdettin’in annesi Çerkes Henriet (Gülistan Sultan)..

Ve daha burada saymadığım birçok isim… Bir çok devşirme.. Mensubu oldukları toplumlara karşı düşmanca yetiştirilen ve daha sonra kullanılan birçok isim.

Liste daha sayfalarca uzatılabilir. Listede değişik etnik kimliklerden isimler olması asla önemli değildir. Önemli olan şey, o kişinin yaşadığı dönemde farklı etnik ve inançsal kimliklere karşı egemenlerin emrinde hizmet edip etmediğidir. 

Salt bu tespitten ötürü çok net bir biçimde görülecektir ki, Kızılbaşları katleden Yavuz Sultan Selim’in, Kuyucu Murat’ın, Ebu Suud’un, Topal Osman’ın, Sakallı Nurettin ve Abdullah Alpdoğan’ın veya Sabiha Gökçen’in AKP iktidarınca da, daha önceki tek tipçi zihniyetlerdeki iktidarlarca da başka bir ulustan devşirilmiş olmasının önemi yoktur.

Bu zıhniyet için önemli olan, bu kişilerin farklı inanç ve etnik yapılara karşı düşmanca tavırlar içinde olması ve kendilerine hizmet etmesidir. Böyle olunca bu kişiler değerli, hatırı sayılır “ecdad” olarak anılmaya devam edilecekler, iktidarlar da zenginliklerine zenginlikler katarak yürütmeye devam edeceklerdir.

(*) Devşirme sözcüğüyle asla herhangi bir etnik veya inançsal kimliği hor görmek, aşağılamak gibi bir düşüncem olamaz -yoktur.. Durumu açıklamak için zorunluluktan ötürü kullanılmıştır

 

Erdal YILDIRIM

1 Kasım 2013

97709

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Erdal Yıldırım

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Sayfalar