Pazartesi Nisan 29, 2024

Dünyada popülaritesi hiç bitmeyen alan sağlıktır. [ismail cem özkan]

Çaresizliğe gülerken… (1)

Dünyayı bir sürpriz bekliyordu, kimse hazırlıklı değildi. 1980’li yılların başından bugüne kadar hakim olan anlayış liberalizm, uzun süredir yaşanan krizin içinde eski abartılı dönemini kaybetmiş, yıkmış olduğu ulus devlet anlayışı yerine koskocaman bir boşluk bırakmıştı. Yıkıntılar içinde iktidar mücadelesi içinde Ortadoğu tipik liderlerinin hakim olduğu yeni bir şirket devleti anlayışı içinde, birikimini sadece para hırsından almaktaydı. Elde ettikleri güç ile en doğruyu yaptıklarına, ideolojik yaklaşım diye sundukları ise içi boş hayalin gerçekleştirmek için yola çıkmış bir halk kahramanı olarak gördükleri süreci yaşıyorduk. Başkalarının topraklarında güç ve egemenlik savaşı içinde birbiri ile savaşmak yerine birbiri ile kendilerine adına birilerini para karşılığında savaştırıyorlardı. Savaş olan topraklar geçmişin tüm birikimlerini yok etmiş, hırs ve küçük iktidar hedefi içinde küresel bir savaşın taraftarlarıydı. Ölüm makineleri yeni olan icatlarını denendiği alan olmuş ve orada elde edilen tecrübeler ile yeni silahlar üretiliyordu. Gelişmiş olan ülkelerin ihtiyacı olan her türlü ihtiyacı bu savaşta ölenlerin ve emeklerinin üzerinden elde ediliyordu. Var olan savaşlar küresel olan hiçbir şeyi etkilemiyordu, sadece yıkıntı ve krizler içinde boğuşan ülkenin liderlerinin ihtiyacına uygun korku yaratmada araç olarak kullanırken, kendi toplum içinde cepheler açılarak kendi iktidarı mutlak hale getiriyordu.

Çaresizliğe gülmek dünyanın mizah anlayışı oldu...

2020 yılının başında Çin’de yaşanan bir sağlık krizi ve ortaya çıkan bir virüse karşı verilen mücadele yeni bir sürecin başlangıcı olacağını ve küresel bir histeriye dönüşeceğini kimse tahmin edemezdi. Çünkü gözle görünmeyen, henüz ne olduğu belli olmayan bir biyolojik silahın insanları öldürdüğü, Çin yılbaşı eğlencesini bir karabasan dönüştürdüğünü uzaktan izliyorduk. Sokaklar boşaltılıyor, ulaşım hakkı elinden alınıyordu uzak bir ülkede. Hepimiz uzaktan savaşa bakmaya alıştırılmış bir kuşaktık ve savaş orada romantik görüntüler ortaya çıkarıyordu. Uzaktan gelen davulun sesi rahatsız etmiyordu. Çin dünyanın merdiven altı ve üstünde üretim yapan, her türlü ürünün imal edilip çoğaltıldığı yer. Elbette marka sahibi olan firmalar ellerinde olan malların depodaki sayısına bakıp telaşlanmadılar, çünkü birkaç haftada virüs yok olur ya da denetim altına alınır, işler kaldığı yerden deva edecekti…

Çin yeni dünyanın üretim merkezi, batının kirli olarak gördüğü her şeyin taşındığı alan olmuştu. Ucuz işçilik, disiplinli çalışma ile harikalar çıkarıyordu Çin! Tokmak başkasının elinde Çin davulun üzerine gerilmiş deri işlevi görüyordu. Batıda olmayan hiçbir şey dünyanın gündeminde olmaz, ebola salgını bile Afrika’yı kasıp kavururken kapitalist sistem etkilenmemiş, borsalar olağan günlerinde işlemlerine devam etmişti. Dünya sağlık örgütü kapitalist sisteme zarar verecek olan tüm salgınlara karşı önlem almak ile yükümlü kılınmış bir kurumdu ve işlevini yerine getiriyordu. Ölenler hep fakir ülkenin insanları ve fakir olanlar oluyordu, çünkü salgın yeteriz beslenmemiş, vücut direnci insanları vurur, en çok da çocukları, ve sefalet içinde çocuk fotoğrafları batıda yaşayanların vicdanını kanatır ve yardım kuruluşlarını seferber ederler. Ölen kadın, erkek olduğunda vicdanlar pek kanamaz, çünkü onlar gözden çıkmış ve istedikleri askeri ve tüketici hizmetine dahil olmamış verimsiz insanlar olarak görünürdü.

Çocukların ölümü vicdanı kanatır!

Çin trajediyi yaşıyordu, virüsün içeriği ve çıkışı tartışma konusuydu. Bir balıkçı halinden çıktığı ve Çinlilerin yeme kültürünü küçümseyen açıklamalar ile batıya bu trajedi dram olarak sürülürken bile Çinlilere karşı bir öfke ve nefret suçunu yayılan cümlelerin içinde vardı. Virüsün batıya ilk yansıması Çinlilere karşı geliştirilen nefret söylemi olmuştur. Elbette bizim sahilimize de vurdu bu söylem, ülkemizde yaşayan Çinlilere karşı vebalı gibi davranış yanında kaba güç kullanıma kadar geliştirildi. Neyse ki çok uzun süre bu gündemde kalmadı, çünkü orada yaşanan trajedinin boyutu hakkında bilgi geldikçe Çinli düşmanlığı körüklenenin yerini korku lamaya başlamıştı, çünkü dünyamızın iletişim alanı küçüldükçe virüsün yayılma hızı geçmiş senelere göre daha hızlı olmaya başlamıştı…

*******************************************************

Coronavirüs karşısında çaresizlik mi?

Çaresizliğe gülerken  (2)

Coronavirüs Çin’den tüm dünyaya kısa sürede yayıldı. Bize uğramaz özgüveni içinde gelmekte olanı sadece izlemek ile yetindik, çünkü biz Çin’den binlerce kilometre uzaktaydık, fakat bizi aşıp batı ülkelerine ulaştığında virüsün yayılma hızının ve yönünün bir doğru üzerinde ve zamana bağlı olarak olmadığını öğrendik. Önlem alınmalıydı ama her şeyi bilen ve kadir olan ülkelerde öyle önlem dediğinizde askere emir verir gibi olmuyordu… İktidarlarını sürekli gündem değişimi ve yalanlar üzerine kuranlar halkla ilişkilerin yöntemlerini kullanarak olanı yok, yok olanı var etme becerisi ile virüsün gerçek boyutu halkın gözünden kaçırılacağına inanıldı, çünkü o güne kadar başarılı olan yöntem elbette başarılı olmaya devam edecekti…

Coronavirüs öyle bir şey yaptı ki, çok iyi çalışıyor diye sanılanların aksine hiç de çalışmadıkları, oyaladıkları ve çalışıyor gibi gösterdikleri ortaya çıkarttı... Sözler ile peynir gemisi yürümüyor, yaşananlar her ne kadar yasakların altına atılıyor olsa da gerçekler bir yerde sırıtmaya devam ediyordu... Halka ilişkiler ile profesyonel ilgilenenler tüm medyayı kullanarak kampanyalar yapaya ve hedef göstermeye başlamıştı, çünkü virüsü birisi yayıyor olması gerekliydi, en masum, en zayıf halka seçilip onların üzerine gidildi. O en zayıf halka ise yaşlılar seçilmişti. Yaşlılara virüs bulaşırsa toplumun hepsine virüs bulaşır kampanyası yapılırken umrenden dönenler karantina şartları uygulanmadan ülke sathına yayılmasına izin bile verilmiştir. Hedef gösterilenlerin yanında gözden kaçırılanlar vardı…

Baharı karşılayalım derken…

Baharın gelişi ile ilgili haber bültenlerinde magazin haberler yapılıyor, cemreyi görmeye çalışanlar ekran önünde cemre nasıl düştüğüne seyretmeye çağrılırken, cemre ha düştü düşecek derken cemre belki düştü ama cemre de virüs taşıyor korkusu saldı etrafı, çünkü düşen cemre değil virüs oldu gündemimize... Baharı bile bir arada karşılayamaz olduk...

Ekranlar önünde yapılan her tartışma programı, yapılan her basın açıklaması işin magazin boyutundadır, beklentilere uygun gerçekler değil, olması gereken açıklanır. Ekranların önünde halkımız virüs gerçekliğinin magazin boyutu ile karşılaşıyordu, çünkü virüsün yıkıcı etkisi henüz ailelere ulaşmamıştı, kontrol altındaydı her şey, virüs taşıyıcıları vardı ama ölen yoktu başlangıçta… 

Ülkemizde beklenen ölüm ne yazık ki evine ekmek götürmeye zorlanan emekçilerden olacaktı, zengine bir şey olmayacaktı... Hani diyorlar ya “virüs zengin fakir ayrımı göstermeden”, evet virüs zengin fakir ayrım göstermeden bulaşacak ama tedavisi farklı olacaktı...

Ölenler yaşlı diye reklam yapıldı, PR çalışması sonucu yaşlılar evlere hapsedildi, çünkü en riskli gurup onlar gösterildi, vücut dirençleri düşük olduğu için. Fakat ülkemizde vücut direnci düşük o kadar çok insan var ki, işte esas ölüm onları kollarını açmış beklemekteydi...

İktidar bu süreç içinde ekonomik krizin belirtisi olan borçların yeniden yapılandırılması için kafa yoruyordu ve yeni borçlar yaratılması için olanaklar yaratıyor, online olarak nasıl borç ödeneceğini, verilerin nasıl ödeneceğini gösteren videolar ve görseller yayınlıyordu, fakat işsiz bırakılmış, yeteri kadar evine para girmediği için yeterli beslenemeyen insanların birincil derdi yaşam hakkı olduğunu göz ardı ediyordu. Elinde para olsa elbette ödeyecektir, işsizin elinde sadece umut ve hayal kırıklıkları vardır, cebinde bir de kalmışsa çay içecek kadar parası, şehir için yol ücreti bile zenginler için küçük görülürken fakir insanın gözünde 3,5 lira bile çok büyük para olur... Belediye başkanları şehir içi ulaşıma ‘fiyat ayarlaması’ yaparken gelirli yüksek olanlara göre zam yapıyorlardı, fakiri düşündükleri yok, çünkü onların hayallerinde fakirler şehirlerinde yaşamıyor, onların hayallerinde tahtadan derme evlerde yaşayanlar yoktu...

Asgari ücret ile iş bulanların bir yerden bir yere otobüs ile gitmesi büyük sorun olurken, orta gelirli memur için belki sorun bile olmayacaktır... Bugün ülkemizde ölüm kucaklarını açmış asgari gelirli olanları bekliyor ve çoğu ölümün kayıdında virüs yazmayacak bile, zatürreden öldü kayıdı yer alacaktır muhtemel…

Herhangi bir krizden sermaye sahipleri ve onların sesi iktidarlar fırsatçılık yapar, halk her durumda daha fazla ezilir... Krizi fırsata dönderip binlerce insanı açlığa ve tek başına kriz ile mücadele etmeye bıraktılar...

********************************************************************

Dünyada popülaritesi hiç bitmeyen alan sağlıktır. 

Coronavirüs karşısında çaresizlik mi? (3)

Özelleştirme, bugün yaşanan ölümlerin temelinde yatan sorunun kaynağı olduğu daha fazla hissettiriyor…  Kamu hastanelerin çürütülmesi, bakımsız bırakılması ve teknolojik gerilik, gelişmekte olan sorunlar karşısında yetersiz kalması özelleştirmenin mantığı içinde vardı, çünkü özelleştirilen yani sektör haline getirilen yeni sektörel sağlık alanına halkı teşvik etmek gerekliydi, edildi de. Sigortalar aracılığı ile, medyada ki halka ilişkiler uzmanların eli ile, kısa ve kestirmeden elde edilen popülist sağlık yöntemleri ile ve de marka olmuş doktorların elleri ile sektör yeni dünya düzenine uyum sağladı. Her şey pırıl pırıl, camekanlarda asılı olan afişler, temiz gibi görünen ve sağlıklı olduğu teşvik edilen, göze hitap eden hastaneler… Devlet hastaneleri dökülüyor, hasta sıraları daha da uzamış, “bugün git yarin gel” söylemleri her zaman ki yerinde duruyor, fakirin gittiği yerlerde elbette hijyen sözde kalacaktı, kaldı da…

Biraz cebinde parası olan özel hastaneye, cebinde parası olmayan devlete...

Zaman içinde bu oranlarda da değişimler olmaya başladı, özel tetkikler için devlete, sonucu göstermek için özel hastaneye… Halkımızın çözümü basitti, nerede iyi doktor (iyi kötü, vasat ayrımı ortaya çıkarıldı) varsa ondan fikir almak önemliydi, onun dediğini doğru kabul etti ve sağlık alanında kırılmalarda bu şekilde toplum içinde oluşmaya başladı, çünkü sektör kendisini var edebilmesi için popülist hastalıklar üretmesi gerekliydi. İlaç firmaları zaten bu işten aslan payını alırken, bu aslan payı işin içine özel hastanelerde girmiş oldu.

Dünyada popülaritesi hiç bitmeyen alan; sağlıktır.

İnsanların cebinde ki son kuruşu da sağlık konusunda endişe ve korku yaratırsan alabilirsin, çünkü yaşamak güzeldir ve kimse tedavisi varken ölümü tercih etmeyecektir… Yaşarken elde ettiği tüm birikimlerini korsanlara değil ama sağlık sektörüne kaptıran insan sayısı çok fazla olduğunu düşünüyorum.

Yılda bir genel bakım her sigortalının hakkıdır!

Sağlık alanı öyle can alıcıdır ki, hem canı alır hem de cana can katar… Uzayan yaşam, yaşamın uzamasından kaynaklanan hastalıklar, üretile hastalıklar, üretilen tedavi yöntemleri ve hiçbir şeye yararı olmayan ilaçlar ve onların yan etkileri. Hastaya dayatılan ilaçlar ve oluşan hastalıklar ile de mücadele ederken, daha başka alanlarda üretime için enerjimizi harcamak gerekirken hastalıklar ve tedavileri için araştırma içinde bulduk kendimizi… Hem zamanımızı çaldılar hem de sağlığımızı… Sektörün hedefi paradır, para getiren müşteriyi neden ayağını kesesiniz ki hastaneden, onun ayağını sürtmek ve devamlı hastaneye gelmesini sağlamak gerekliydi… Getirdiler de…

Devlet, şirket ve onun çıkarı için vardır ve o çıkara uygun örgütlenmiştir.

Coronavirüs salgını sonrası alınan kararlar ve uygulamalar hepimizin gözleri önünde oldu. O kadar çok bilgi ve veri paylaşıyor gibi gözüküyor ki, sonunda bizlerde “ne şeffaf, bu işi iyi yürütüyorlar” diye algıladık, fakat işin gerek boyutu yani gerçekler hiçbir zaman beklide açıklanmayacak! Çünkü her katliamda ölü sayısı nasıl ki net olmazsa, bu salgının gerçek boyutu bizim için net olmayacak, eğer tam veriler açıklanmış olsa o güne kadar gözümüzde büyüttüğümüz ‘devlet’ denen kurum tartışır hale gelir, devletin yürütmesi olan iktidarlar sadece işin formalitesinde yer aldıkları daha çıplak gözükür olurdu.

Özel hastaneleri teşvik ettiler, halkın çoğunluğu korumasız kaldı...

İtalya'da hastanelerde yeteri kadar “solunum aletinin” olmaması yüzünden ölümler fazla olmuş... Bize sunulan ilk veri buydu, fakat solunum aleti takılmadan da ölümlerin önüne geçecek yöntemlerin de olduğu ortaya çıktı, sorunun kendisi hastanelere olan başvurunun fazla olması ve yeteri kadar gelen hasta ile ilgilenilmemesi, kısaca hasta ayrımı yapılarak birilerin ölümüne sebep olurken birilerin yaşamasına da sebep olan bir karmaşa söz konusuydu… Bunun nedeni özelleştirmenin tartışılmayan sonuçlarında yatıyordu.

Kaos göstermiştir ki, yeteri kadar örgütsüz ve lojistik alanın boş kalırsa, o kadar çaresiz kalırsın.

Elbette özelleştirme adı altında devlet hastanelerini bakımsız ve teknik anlamda yetersiz, yetişmiş sağlık personelinin olmaması bu salgın hastalık karşısında çaresiz kaldığını dünyaya ilan etmiş oldular...

Dünyaya sadece liberal ekonomi ve onun uygulamaları teşhir edilirken, sorunun kaynağına yani örgütlenme modeli üzerine kimse henüz dokunmuş değil. Avrupa birliği üyesi olan İtalya bu salgında tek başına bırakılmış, Avrupa birliği bütünlüklü hareket etme yerine “başının çaresine bak, aynı sorunu bizde yaşıyoruz” demişlerdir…

İnsanlar değil, kapitalizm ölsün!

Ölümler geometrik olarak artarken, işini kaybedenler açlık ile yüz yüze gelmeye başlamıştır. Toplumun içinde kaygı, belirsizlik, panik havası biyolojik savaşın istenilen sonucu olması nedeni ile kafalarda bir çok soruyu da ortaya çıkarmıştır, çünkü biyolojik silahın nerede ve kimler tarafından uygulandığı kesinlikle tespit edilemez. Savaşın taraflarının en azından saldıran tarafı net gözükmüyor ama kurbanlar ortada, her gün çaresiz olanları toprağa taşıyan törensiz cenazeler şehrin kutuluklarında yer almaya başladı. Yeniz mezarlıklar oluşturuluyor, ileride yakınları onları arayıp bulsun diye…

İsmail Cem Özkan

2129

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar