Çarşamba Mayıs 15, 2024

Devrimin Emektarı Dursun Çaktı Anısına!

Kimimiz 45, kimimiz 40, kimimiz 30 senedir seninle bilfiil mücadele içerisinden geliyoruz.

Sen ise yaklaşık yarım asırdır bıkmadan, usanmadan, emek vererek sabırla mücadelenin her noktasında bulundun. Sen aldığın en küçük görevi bile, büyük görevler yapıyormuş gibi, büyük görevleri küçük iş yapıyormuş bilinciyle yerine getirirdin. Hep güleç ve neşeliydin. Dostluk, arkadaşlık, yoldaşlık ilişkilerin candan ve doğaldı. Hiçbir dönem dostlarını ve yoldaşlarını rencide etmedin. Kitle ilişkilerin çok sıcak, kazanıcı ve etkileyiciydi. Kitlelerin önce öğrencisi, sonra öğretmeni oldun. En basit eleştiriyi bile ciddiye alır, usanmadan dinler, daha sonra kendine has bir üslupla, gülerek karşındakini ikna etme ustalığı sana aitti.

Tam bir kitle adamı, dost, yoldaştın! Birçok yoldaşı kaybettik; hepsine çok üzüldük ama seni kaybetmenin acısı bambaşka oldu, çok ağır geldi! Biz mücadele yoldaşların olarak seni dilimizin döndüğünce anlatmaya çalışacağız. Biliyoruz ki; seni ne kadar anlatırsak anlatalım, hep bir yanını eksik bırakacağız. Ama sen hoş görüyü seven bir yoldaştın. Peşinen bizi bağışla!

2015 senesi ağır geçiyordu. Emperyalist haydutlar proletaryanın öncü gücüne amansız saldırıyordu. Ve onun üzerinde yoldaşımızı zindanlara atmışlardı. Yoğunduk! Neredeyse zamanımızın hepsini bu yoldaşları sahiplenmek için harcıyorduk. Cezaevleri önünde mitingler, stantlar, bildiri dağıtımları, yürüyüşler, toplantılar, paneller vs.vs. tam bir seferberlik hali. Hiçbirimizin ne yıllık izini kalmıştı ne de vakti. Kimimiz işten bile kovulmuştuk.

Seninle beraber çok uğraştık ayrılık olmasın diye. Hatta son ana kadar bile bölünmeyelim diye sesimizi yükselttik.

Haftanın önemli günlerini ya mitingde ya da Münih’teki yoldaşlarımızı sahiplenmek için mahkeme salonunda, mahkeme önünde eylemlilikler içinde geçiriyorduk.  Bununla beraber bir de dışımızdaki gelişmelere tavır alıyorduk. Bayağı yıpratıcı bir durumdu. Çünkü hiçbirimiz Münih’te oturmuyoruz, farklı farklı alanlardan her gün yüzlerce kilometrelik yol yapıyorduk.

Hem maddi olarak ciddi sıkıntılara girmiştik hem de fiziki olarak çok yorgun düşüyorduk. Ama bütün bunlara rağmen geri adım atmak, yılmak, korkmak bize yakışmadı. Biz seninle ne zor günler atlatmıştık! Olsun sınıf mücadelesinin kuralı buydu zaten bunu biliyorduk. Tam da bu kadar yoğunluğun yaşandığı bir süreçte, Yunanistan’da Türkiye’ye iade edilmek için yoldaş tutuklanmıştı.
Mahkemeler sonuçlanmış iade edilmek için gün sayılıyordu. Yoldaş içeride Açlık Grevine başlamıştı. ATİK de iadenin durdurulması için kampanya başlatmıştı….

 

Atina’da dur durak bilmeyen eylemci

Sene  2018 aylardan  Ağustos ayıydı.  Bütün imkânlarımızla tutuklanan yoldaşlarımıza sahip çıkıyoruz. Avrupa’nın her tarafından onlarca yoldaş Atina’ya gitmişti. Onlarca arkadaş bir değil, birkaç kez gitmek zorunda kalmıştı. Almanya Güney bölgesinden de  bir grubun daha gitmesi gerektiğini öğrenince; bir ekip yoldaş daha organize edildi. Hiç durmadan 2500 km. yolda kah politik sohbetler, kah heyecanlı anı anlatımlarla, Atina’ya nasıl vardığımızı bile anlamadan yolculuk bitti.

Dursun yoldaş ile politik meseleler üzerine çok güzel sohbetler ettik. Politik ustalığı, polemikçi yanı, eleştirilerde  samimi, ikna edici yönü ve her şeyden önemlisi; yüzündeki gülme tebessümü, yoldaşça duruşu, MLM politikada  ve siyasetteki yetkinliği, konulara hakim oluşu göz dolduruyordu…..
Atina’ya, Sintagma Meydanına vardığımızda öğlen vakti gibiydi. Arkadaşları  bulup biraz sohbetten sonra, genç kadın yoldaşlar, kampanya hakkında bize bilgi verdiler.

Bir iki gün sonra ihtiyarlar kendilerine genç erkek ve kadın yoldaşlar öncülüğünde eylem gruplarını oluşturmuşlardı. O genç yoldaşların hepsinin alnından öpüyoruz şimdi. Hepsi arı gibi çalışıyorlar. Biz ihtiyarları incitmemek için büyük çaba harcıyorlardı. Tabi bizler de genç yoldaşlarımızın inisiyatiflerini kırmıyorduk. Ne söylerlerse uyguluyorduk. Hiçbirimizin Yunancası yoktu, dolayısı ile iletişim dilimiz İngilizce idi. Genç kadın ve erkek yoldaşlarda doğal olarak propaganda yapan, ne istediğimizi Atina halkına anlatan arkadaşlardı. Bizim de doğal önderlerimizdi…

Atina Sintagma Meydanındaki standın yanındaki çimenlere oturarak, her sabah bir önceki günün olumlu, olumsuz yanlarını değerlendirerek,  günün ihtiyacına göre, ne yapacağımızı kolektif olarak kararlaştırıp, stantda yeterli sayıda yoldaşları bırakarak, eylem gruplarına  bölünüyorduk. Kimimiz televizyon işgaline, kimimiz sendikalara, parlamentoya, mülteciler bakanlığına, Adalet Bakanlığına vs.vs. dağılıyorduk.

Öyle günler oluyordu ki bazen üç beş eylem yapmak zorunda kalıyorduk. Sabah sekizde stantta toplanıyorduk, akşam 21.00’e kadar. Akşam 21.00’den sonrada tespit edebildiğimiz Yunanlı demokrat, devrimci kurumların etkinliklerine giderek bildiri, afiş gibi eylemler yaparak destek arayışlarımızı sürdürüyorduk. Yani günümüz yoğun bir pratik içerisinde geçiyor, yatacağımız eve zor dönüyorduk.
İhtiyar heyeti olarak birbirimize takılmayı hiç ihmal etmiyorduk. Öyle ki; yoldaş başına güneş geçer, yoldaş sen gelme dayanamazsın, şu banklarda otur gibi şakalar  yapıyorduk. Hem de  yoldaşlarımızı koruma içgüdüsü ile hareket ediyorduk. Hava çok sıcak, güneş tam tepemize vuruyor. Dursun yoldaş, bir yoldaşa “bana bir şapka alsana” dedi. Yoldaş, gitti,  birazdan bir şapkayla geldi.

Aradan epey bir zaman geçti, bir yoldaş, Dursun’a bakarak kahkahayı bastı. Dursun yoldaş kendi tarzıyla gülerek, “hele bak ha bu ne gülüyor bu yoldaş?”

Bütün ihtiyarlar gülmeye başladı hep bir ağızdan. Bir hayli zaman sonra farkına varıyoruz ki, şapkada  GREKCE (Yunanca , “Yunanistan”) yazıyor. Bu fırsat kaçar mı! “Ya yoldaş sen ne zamandan beri bizim yoldaşımızı tutuklayan Yunanistan’ın şapkasını takarak, bize karşı savunmaya geçtin.”

Dursun yoldaş gülerek kafasındaki şapkayı  fırlatıp attı. “Ya yoldaş yine beni oyuna getirdin” dediğinde, yoldaşı tarafından fotoğralanmıştı bile. Evet Dursun yoldaş, o  fotoğrafların anısı şimdi  bizde çok derin iz bıraktı. Bakıp hüzünleniyoruz. O fotoğrafın biz yoldaşlar arasında özeldi.

Eylemler yavaş yavaş radikalleşiyor. Bir grup parlementoya zincirleme eylemine, bir grup, sendikalarla ve basınla görüşmeye, içerisinde Dursun yoldaşın da olduğu diğer grupta şu anda adını hatırlayamadığımız, dünyanın her tarafından her gün onbinlerce kişinin ziyaret ettiği, giriş ücreti bir hayli yüksek turistik bir alana gidiyor.

Alanda güvenlik önlemi var. Turistik mekanda pankartlarımızı açtık, konuşmalar yapmaya başladığımızda, polisin ihtarı ile karşılaştık, burayı terk etmemiz gerektiğini, terk  etmezsek gözaltı yapacaklarını, genç  kadın arkadaşımız bize iletti.  Genç kadın yoldaş ne  diyorsunuz? diye görüşümüzü sorduğunda, Dursun yoldaş;  “İnisiyatif senin! Yoldaşım, sen  ne dersen öyle yapalım.”  Genç kadın arkadaşımız da; “Direniyoruz o  zaman!” dedi. Müdahale gecikmedi, ben, Dursun abi  ve genç kadın yoldaşımızı gözaltı yaparak karakola götürdüler.

Ekonomik krizle cebelleşen Yunanistan’ın her yerinden fakirlik, yoksulluk  fişkırmaktaydı. Karakolda olduğumuz saatler içerisinde, karakolu en çok ziyaret edenlerin seyyar satıcılar olduğuna tanıklık ettik. Yaklaşık 4,5 saat gibi bir süre sonra kimlik kontrollerinden ardından  serbest kaldık. Karakola kadar yansıyan fakirlik görüntülerinin Dursun yoldaş ile epey sohbetini yaptık. Zincirleme eylemine giden yoldaşlar da eylemi başarıyla gerçekleştirmişlerdi. Üç saate yakın bir zaman zincirli kalıyorlar, bu süre de yoldaşlara yetiyor. Milletvekilleri parlamento binasından dışarı çıkarak eylem alanına geliyor.

Basının gelmesi fazla zaman almıyor. Genç yoldaş İngilizce, Almanca, megafonla propaganda  yapıyor. Eylem amacına ulaşıyor. Sıra zincirin kesilmesine geliyor. Zincir o esnada boşa çıkıp yere düşüyor. Yoldaşlarımız kenetlenerek direniyor, slogan atıyorlar. Zor kullanılarak  gözaltına alınıyorlar. 4-5 saat sonra yoldaşın bileğindeki zincirle, zincir kesilmeden karakoldan serbest bırakıyorlar.

İhtiyarlar olarak gençlerin moral kaynağı olmuştuk. Bizi çok sevmişlerdi. Neşemiz yerindeydi. Bu durum onların da hoşuna gidiyordu. Gençler ne derse itiraz etmeden yapıyorduk. Onlar bizim doğal önderlerimiz olmuştu. O kadar imkansızlıklar içinde, genç ihtiyar demeden Atina sokaklarını karış karış etmiştik. Biraz domates, biber, kavun- karpuz çimlerin üzerine gazete sererek, geniş  bir halka oluşturarak, onbinlerce insanın akın, akın geçtiği meydanda yemek yerken Atina halkının bizi izlemesi hala gözlerimizin önünde.

Tabi ki mıntıka temizliğine de önem veriyorduk…. Ama yoldaşımızı  ellerinden almaya kararlıydık. Yanılmıyorsak  açlık grevinin 55. günlerindeydik. Bizim ihtiyarlar heyetinin  artık zamanları kalmadı Almanya’ya dönmesi gerekiyordu. Sayılı zaman çabuk geçiyor. Yoldaşlarla ayrılma zamanı gelmişti artık. Yoldaşımızı onların elinden alana kadar pes etmek, geri adım atmak yok! Kalan yoldaşlara başarılar dileyerek tekrar geleceğimizi de ekleyerek, bütün yoldaşlarla kucaklaşarak ayrıldık.

Yunanistan’da yol alıyoruz. Her taraf yıkık viran,  yoksulluk diz boyu, acayip bir ülke. Tartışıyoruz, “eğer burası kapitalistse, Türkiye haydi, haydiye kapitalist bir ülke, buradan çok ileride” demesin mi Dursun yoldaş. Araştırmayı, okumayı seven bir yoldaştı. Burayı iyi bir araştıralım dedik….
İlerliyoruz dağlardan geçiyoruz, yolumuzu kaybediyoruz. Tam bir buçuk gün gecikmeyle Almanya’ya vardık. Bu gecikme yolu kaybetmemizden kaynaklı. Ne harita, ne de navigasyon var yanımızda. Sonuçta aramızda bir anlaşmaya vardık. Bu durum aramızda kalacak! Son olarak Münih Mahkemesinde karşılaştığımızda Dursun yoldaş çocuklarına ve bir yoldaşa çoktan  anlatmıştı.

Dursun yoldaş amansız hastalık seni aramızdan aldı. Biliyoruz senin  yokluğunu her zaman hissedeceğiz. Hiçbir zaman aramızdan ayrılmamış gibi hep yanımızda, yüreğimizde ve bilincimizde olacaksın. Senin yoldaşlığın unutulmaz!  Gülen yüzün, yoldaşça yapıcı eleştiri ve önerilerini  çok özleyeceğiz!
Yoldaş bu anı anlatımını becerebildik mi bilmiyoruz. Çünkü her birimiz farklı alanlardayız. Birbirimize görüş sorarken,  yazarken hem gözlerimizden yaş geldi, hem de bazen  kahkaha attık.  Ama çok duygusal olduğumuzu sen aramızdan ayrılınca anladık…. Yoldaş ağır bir ameliyat geçirdiğinde o halinle yoldaşı aramıştın. Karşılıklı sohbetten sonra yoldaş;  “yoldaş sen nasılsın” diye sorduğunda; “yoldaş kanser, kalp falan senle bana vız gelir, biz bunları da yeneceğiz!” diyerek tekrar Dursun yoldaş olma hassasiyetini göstermiştin….
Hoşçakal yoldaşım, hoşçakal! Dilimizin döndüğü kadar seni hep anlatacağız, kalemimizin yettiği kadar yazacağız.

Ama biliyoruz ki hep eksik kalacağız! Seni genç kuşaklara taşıyacağız… Mücadelen  ve anın önünde saygıyla eğiliyoruz!  

(Mücadele yoldaşların)

9700

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

Sayfalar