Pazartesi Nisan 29, 2024

Devrimin Emektarı Dursun Çaktı Anısına!

Kimimiz 45, kimimiz 40, kimimiz 30 senedir seninle bilfiil mücadele içerisinden geliyoruz.

Sen ise yaklaşık yarım asırdır bıkmadan, usanmadan, emek vererek sabırla mücadelenin her noktasında bulundun. Sen aldığın en küçük görevi bile, büyük görevler yapıyormuş gibi, büyük görevleri küçük iş yapıyormuş bilinciyle yerine getirirdin. Hep güleç ve neşeliydin. Dostluk, arkadaşlık, yoldaşlık ilişkilerin candan ve doğaldı. Hiçbir dönem dostlarını ve yoldaşlarını rencide etmedin. Kitle ilişkilerin çok sıcak, kazanıcı ve etkileyiciydi. Kitlelerin önce öğrencisi, sonra öğretmeni oldun. En basit eleştiriyi bile ciddiye alır, usanmadan dinler, daha sonra kendine has bir üslupla, gülerek karşındakini ikna etme ustalığı sana aitti.

Tam bir kitle adamı, dost, yoldaştın! Birçok yoldaşı kaybettik; hepsine çok üzüldük ama seni kaybetmenin acısı bambaşka oldu, çok ağır geldi! Biz mücadele yoldaşların olarak seni dilimizin döndüğünce anlatmaya çalışacağız. Biliyoruz ki; seni ne kadar anlatırsak anlatalım, hep bir yanını eksik bırakacağız. Ama sen hoş görüyü seven bir yoldaştın. Peşinen bizi bağışla!

2015 senesi ağır geçiyordu. Emperyalist haydutlar proletaryanın öncü gücüne amansız saldırıyordu. Ve onun üzerinde yoldaşımızı zindanlara atmışlardı. Yoğunduk! Neredeyse zamanımızın hepsini bu yoldaşları sahiplenmek için harcıyorduk. Cezaevleri önünde mitingler, stantlar, bildiri dağıtımları, yürüyüşler, toplantılar, paneller vs.vs. tam bir seferberlik hali. Hiçbirimizin ne yıllık izini kalmıştı ne de vakti. Kimimiz işten bile kovulmuştuk.

Seninle beraber çok uğraştık ayrılık olmasın diye. Hatta son ana kadar bile bölünmeyelim diye sesimizi yükselttik.

Haftanın önemli günlerini ya mitingde ya da Münih’teki yoldaşlarımızı sahiplenmek için mahkeme salonunda, mahkeme önünde eylemlilikler içinde geçiriyorduk.  Bununla beraber bir de dışımızdaki gelişmelere tavır alıyorduk. Bayağı yıpratıcı bir durumdu. Çünkü hiçbirimiz Münih’te oturmuyoruz, farklı farklı alanlardan her gün yüzlerce kilometrelik yol yapıyorduk.

Hem maddi olarak ciddi sıkıntılara girmiştik hem de fiziki olarak çok yorgun düşüyorduk. Ama bütün bunlara rağmen geri adım atmak, yılmak, korkmak bize yakışmadı. Biz seninle ne zor günler atlatmıştık! Olsun sınıf mücadelesinin kuralı buydu zaten bunu biliyorduk. Tam da bu kadar yoğunluğun yaşandığı bir süreçte, Yunanistan’da Türkiye’ye iade edilmek için yoldaş tutuklanmıştı.
Mahkemeler sonuçlanmış iade edilmek için gün sayılıyordu. Yoldaş içeride Açlık Grevine başlamıştı. ATİK de iadenin durdurulması için kampanya başlatmıştı….

 

Atina’da dur durak bilmeyen eylemci

Sene  2018 aylardan  Ağustos ayıydı.  Bütün imkânlarımızla tutuklanan yoldaşlarımıza sahip çıkıyoruz. Avrupa’nın her tarafından onlarca yoldaş Atina’ya gitmişti. Onlarca arkadaş bir değil, birkaç kez gitmek zorunda kalmıştı. Almanya Güney bölgesinden de  bir grubun daha gitmesi gerektiğini öğrenince; bir ekip yoldaş daha organize edildi. Hiç durmadan 2500 km. yolda kah politik sohbetler, kah heyecanlı anı anlatımlarla, Atina’ya nasıl vardığımızı bile anlamadan yolculuk bitti.

Dursun yoldaş ile politik meseleler üzerine çok güzel sohbetler ettik. Politik ustalığı, polemikçi yanı, eleştirilerde  samimi, ikna edici yönü ve her şeyden önemlisi; yüzündeki gülme tebessümü, yoldaşça duruşu, MLM politikada  ve siyasetteki yetkinliği, konulara hakim oluşu göz dolduruyordu…..
Atina’ya, Sintagma Meydanına vardığımızda öğlen vakti gibiydi. Arkadaşları  bulup biraz sohbetten sonra, genç kadın yoldaşlar, kampanya hakkında bize bilgi verdiler.

Bir iki gün sonra ihtiyarlar kendilerine genç erkek ve kadın yoldaşlar öncülüğünde eylem gruplarını oluşturmuşlardı. O genç yoldaşların hepsinin alnından öpüyoruz şimdi. Hepsi arı gibi çalışıyorlar. Biz ihtiyarları incitmemek için büyük çaba harcıyorlardı. Tabi bizler de genç yoldaşlarımızın inisiyatiflerini kırmıyorduk. Ne söylerlerse uyguluyorduk. Hiçbirimizin Yunancası yoktu, dolayısı ile iletişim dilimiz İngilizce idi. Genç kadın ve erkek yoldaşlarda doğal olarak propaganda yapan, ne istediğimizi Atina halkına anlatan arkadaşlardı. Bizim de doğal önderlerimizdi…

Atina Sintagma Meydanındaki standın yanındaki çimenlere oturarak, her sabah bir önceki günün olumlu, olumsuz yanlarını değerlendirerek,  günün ihtiyacına göre, ne yapacağımızı kolektif olarak kararlaştırıp, stantda yeterli sayıda yoldaşları bırakarak, eylem gruplarına  bölünüyorduk. Kimimiz televizyon işgaline, kimimiz sendikalara, parlamentoya, mülteciler bakanlığına, Adalet Bakanlığına vs.vs. dağılıyorduk.

Öyle günler oluyordu ki bazen üç beş eylem yapmak zorunda kalıyorduk. Sabah sekizde stantta toplanıyorduk, akşam 21.00’e kadar. Akşam 21.00’den sonrada tespit edebildiğimiz Yunanlı demokrat, devrimci kurumların etkinliklerine giderek bildiri, afiş gibi eylemler yaparak destek arayışlarımızı sürdürüyorduk. Yani günümüz yoğun bir pratik içerisinde geçiyor, yatacağımız eve zor dönüyorduk.
İhtiyar heyeti olarak birbirimize takılmayı hiç ihmal etmiyorduk. Öyle ki; yoldaş başına güneş geçer, yoldaş sen gelme dayanamazsın, şu banklarda otur gibi şakalar  yapıyorduk. Hem de  yoldaşlarımızı koruma içgüdüsü ile hareket ediyorduk. Hava çok sıcak, güneş tam tepemize vuruyor. Dursun yoldaş, bir yoldaşa “bana bir şapka alsana” dedi. Yoldaş, gitti,  birazdan bir şapkayla geldi.

Aradan epey bir zaman geçti, bir yoldaş, Dursun’a bakarak kahkahayı bastı. Dursun yoldaş kendi tarzıyla gülerek, “hele bak ha bu ne gülüyor bu yoldaş?”

Bütün ihtiyarlar gülmeye başladı hep bir ağızdan. Bir hayli zaman sonra farkına varıyoruz ki, şapkada  GREKCE (Yunanca , “Yunanistan”) yazıyor. Bu fırsat kaçar mı! “Ya yoldaş sen ne zamandan beri bizim yoldaşımızı tutuklayan Yunanistan’ın şapkasını takarak, bize karşı savunmaya geçtin.”

Dursun yoldaş gülerek kafasındaki şapkayı  fırlatıp attı. “Ya yoldaş yine beni oyuna getirdin” dediğinde, yoldaşı tarafından fotoğralanmıştı bile. Evet Dursun yoldaş, o  fotoğrafların anısı şimdi  bizde çok derin iz bıraktı. Bakıp hüzünleniyoruz. O fotoğrafın biz yoldaşlar arasında özeldi.

Eylemler yavaş yavaş radikalleşiyor. Bir grup parlementoya zincirleme eylemine, bir grup, sendikalarla ve basınla görüşmeye, içerisinde Dursun yoldaşın da olduğu diğer grupta şu anda adını hatırlayamadığımız, dünyanın her tarafından her gün onbinlerce kişinin ziyaret ettiği, giriş ücreti bir hayli yüksek turistik bir alana gidiyor.

Alanda güvenlik önlemi var. Turistik mekanda pankartlarımızı açtık, konuşmalar yapmaya başladığımızda, polisin ihtarı ile karşılaştık, burayı terk etmemiz gerektiğini, terk  etmezsek gözaltı yapacaklarını, genç  kadın arkadaşımız bize iletti.  Genç kadın yoldaş ne  diyorsunuz? diye görüşümüzü sorduğunda, Dursun yoldaş;  “İnisiyatif senin! Yoldaşım, sen  ne dersen öyle yapalım.”  Genç kadın arkadaşımız da; “Direniyoruz o  zaman!” dedi. Müdahale gecikmedi, ben, Dursun abi  ve genç kadın yoldaşımızı gözaltı yaparak karakola götürdüler.

Ekonomik krizle cebelleşen Yunanistan’ın her yerinden fakirlik, yoksulluk  fişkırmaktaydı. Karakolda olduğumuz saatler içerisinde, karakolu en çok ziyaret edenlerin seyyar satıcılar olduğuna tanıklık ettik. Yaklaşık 4,5 saat gibi bir süre sonra kimlik kontrollerinden ardından  serbest kaldık. Karakola kadar yansıyan fakirlik görüntülerinin Dursun yoldaş ile epey sohbetini yaptık. Zincirleme eylemine giden yoldaşlar da eylemi başarıyla gerçekleştirmişlerdi. Üç saate yakın bir zaman zincirli kalıyorlar, bu süre de yoldaşlara yetiyor. Milletvekilleri parlamento binasından dışarı çıkarak eylem alanına geliyor.

Basının gelmesi fazla zaman almıyor. Genç yoldaş İngilizce, Almanca, megafonla propaganda  yapıyor. Eylem amacına ulaşıyor. Sıra zincirin kesilmesine geliyor. Zincir o esnada boşa çıkıp yere düşüyor. Yoldaşlarımız kenetlenerek direniyor, slogan atıyorlar. Zor kullanılarak  gözaltına alınıyorlar. 4-5 saat sonra yoldaşın bileğindeki zincirle, zincir kesilmeden karakoldan serbest bırakıyorlar.

İhtiyarlar olarak gençlerin moral kaynağı olmuştuk. Bizi çok sevmişlerdi. Neşemiz yerindeydi. Bu durum onların da hoşuna gidiyordu. Gençler ne derse itiraz etmeden yapıyorduk. Onlar bizim doğal önderlerimiz olmuştu. O kadar imkansızlıklar içinde, genç ihtiyar demeden Atina sokaklarını karış karış etmiştik. Biraz domates, biber, kavun- karpuz çimlerin üzerine gazete sererek, geniş  bir halka oluşturarak, onbinlerce insanın akın, akın geçtiği meydanda yemek yerken Atina halkının bizi izlemesi hala gözlerimizin önünde.

Tabi ki mıntıka temizliğine de önem veriyorduk…. Ama yoldaşımızı  ellerinden almaya kararlıydık. Yanılmıyorsak  açlık grevinin 55. günlerindeydik. Bizim ihtiyarlar heyetinin  artık zamanları kalmadı Almanya’ya dönmesi gerekiyordu. Sayılı zaman çabuk geçiyor. Yoldaşlarla ayrılma zamanı gelmişti artık. Yoldaşımızı onların elinden alana kadar pes etmek, geri adım atmak yok! Kalan yoldaşlara başarılar dileyerek tekrar geleceğimizi de ekleyerek, bütün yoldaşlarla kucaklaşarak ayrıldık.

Yunanistan’da yol alıyoruz. Her taraf yıkık viran,  yoksulluk diz boyu, acayip bir ülke. Tartışıyoruz, “eğer burası kapitalistse, Türkiye haydi, haydiye kapitalist bir ülke, buradan çok ileride” demesin mi Dursun yoldaş. Araştırmayı, okumayı seven bir yoldaştı. Burayı iyi bir araştıralım dedik….
İlerliyoruz dağlardan geçiyoruz, yolumuzu kaybediyoruz. Tam bir buçuk gün gecikmeyle Almanya’ya vardık. Bu gecikme yolu kaybetmemizden kaynaklı. Ne harita, ne de navigasyon var yanımızda. Sonuçta aramızda bir anlaşmaya vardık. Bu durum aramızda kalacak! Son olarak Münih Mahkemesinde karşılaştığımızda Dursun yoldaş çocuklarına ve bir yoldaşa çoktan  anlatmıştı.

Dursun yoldaş amansız hastalık seni aramızdan aldı. Biliyoruz senin  yokluğunu her zaman hissedeceğiz. Hiçbir zaman aramızdan ayrılmamış gibi hep yanımızda, yüreğimizde ve bilincimizde olacaksın. Senin yoldaşlığın unutulmaz!  Gülen yüzün, yoldaşça yapıcı eleştiri ve önerilerini  çok özleyeceğiz!
Yoldaş bu anı anlatımını becerebildik mi bilmiyoruz. Çünkü her birimiz farklı alanlardayız. Birbirimize görüş sorarken,  yazarken hem gözlerimizden yaş geldi, hem de bazen  kahkaha attık.  Ama çok duygusal olduğumuzu sen aramızdan ayrılınca anladık…. Yoldaş ağır bir ameliyat geçirdiğinde o halinle yoldaşı aramıştın. Karşılıklı sohbetten sonra yoldaş;  “yoldaş sen nasılsın” diye sorduğunda; “yoldaş kanser, kalp falan senle bana vız gelir, biz bunları da yeneceğiz!” diyerek tekrar Dursun yoldaş olma hassasiyetini göstermiştin….
Hoşçakal yoldaşım, hoşçakal! Dilimizin döndüğü kadar seni hep anlatacağız, kalemimizin yettiği kadar yazacağız.

Ama biliyoruz ki hep eksik kalacağız! Seni genç kuşaklara taşıyacağız… Mücadelen  ve anın önünde saygıyla eğiliyoruz!  

(Mücadele yoldaşların)

9342

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar