Pazartesi Mayıs 6, 2024

Devlet Kürtleri Öldürürken 'KCK 'yı Uysallaşmaya Çağırmak’ ne anlama geliyor?

  Geçmişten günümüze  demokrasi güçleri arasında  iki yol , iki bakış açısı , iki çizgi ,, iki ayrı ideolojik dünya görüşü  arasında mücadele kıyasıya devam etmektedir. Stratejik  ve taktik mücadele biçimleri üzerinde  belirlemeler yapılır, politik hat  hatlar belirlenir. Ona uygun  döneme uygun çağrılar yapılır. Buraya kadar her şey normal. Çünkü her grup ve birey  kendi dünya görüşünü açıklamakta özgürdür.  Farklılıklar anlamında bunda bir sakınca yoktur, olmaması da gerekiyor. Demokrasi ve sosyalizm güçlerini diğer gerici -faşist güçlerden ayıran en temel özelliklerden  birisidir.

   Tabi ki, emperyalizme, faşizme karşı yürütülen demokrasi ve bağımsızlık mücadelesinin içinde bulunduğu durum, düşmanın durumu  bölgemizin durumu her yönlü iyi değerlendirilmelidir. İçerisinde bulunduğumuz objektif ve sübjektif durum iyi okunmalıdır. Eğer ki, iyi okunma olmazsa  her iki yönlü yanılgıda yenilgiye ve yıkıma götürebilir  demokrasi güçlerini.

  Tamda bu noktada, hele ki savaş   şartlarında (bugün bölgemizde ve ülkemizde fiili savaş  koşulları uygulanmaktadır.)  Yapılan çağrılar daha da ciddiyet  göstermektedir. İyi bir entelektüel olabilirsiniz, iyi bir yazar -yorumcu, tahlilci de olabilirsiniz. Ama bir savaşın strateji  ve taktiklerini belirlemek akıl hocalığı yapmakla olmaz, olmuyor da. Yapacağınız çağrı  KCK 'yi hele ki düzene adapte etmek, reformist bir platformda edilgen hale getirmek olur ki  niyet ne olursa olsun bu  Kürdistan  devriminin yolunu saptırmaktır. Ve   Kürdistan  devrimini geleceği belirsiz olan  bir tarihe ertelemek, sınıf uzlaşmacılığını  esas almak olur ki , işte 'demirden  kapılar 'çelikten suyunu almadığından çürümüş  olur  geleceğimizin yönünü , yolunu saptırır. O zamanda  entelektüel söylem  soyut kalır, gerçekle bir bağlantı kuramaz.
  Burada durumdan vazife çıkarmanın bir  anlamı  yoktur.   Sübjektif niyetle gerçek çakıştığında  her kim olursak olalım, sükût olmayı bilmeli, akıl hocalığına soyunarak  ukalalık yapılmamalı. Savaş koşullarında  yaşanan şartlar  bilinmeli ki olağanüstü bir durumdur. Dışarıdan yol göstericilikle olmuyor anlık politik tavır ve pratik eylemlilik gerektiriyor. Kalkıp  grev kırıcılığa soyunmanın   Kürtleri düzene adapte ederek  ehlileştirmeye çalışmak   Kürdistan devrimine niyet ne olursa olsun çelme atmaktır. Bu teslimiyetçi teorilerin yenilir içilir bir tarafı kalmadı. Tarihin çöplüğünde  bir taraf durmakta yer yer demokrasi ve devrim güçlerine karşı kullanılmaktadır.

   Günümüzde  Ortadoğu, Kürdistan  ve  Türkiye’de  yönetenler  eskisi gibi yönetemez durumda, yönetilenler artık kendilerini yönetenleri istememekte, köklü bir hoşnutsuzluk    göstermektedirler. Eskiye oranla sübjektif  güçlerin durumu daha iyi ve örgütlü  hatta toplumun önemli bir kesiminin desteğini almaktadır. Antiemperyalist, anti sömürgeci ve antifaşist  güçlerin örgütlülüğü ve birlikte ittifakları ciddi  ilerlemeler  gösteriyor. Bu gayet açık  ve nettir. Bu gerçeği görmemek  Kürdistan ve Türkiye devrimine  sekte vurmaktır. Devrimci silahlı güçlerin önüne set çekmektir. Bir anlamda Türk faşist devletinin  istediği rotada hareket ederek düzen sınırları içerisinde  ehlileştirilmektir. Bunun adı devrim güçlerini tasfiye etmektir.

Savaş siyasetin  başka araçlarla devam ettirilmesidir. Demokrasinin bütün şartlarının yok edildiği, var olan demokratik hak ve özgürlüklerin  kırıntılarının dahi yok  edilerek , 'kırk katır mı yoksa kırk satır mı' diyerek faşist devlet mantığının hâkim olduğu, dayatıldığı bir noktadayız.  Açık ki, siyaset yapmanın bütün yolları kapatılmıştır. Siyaset sanatı burada yeni duruma ve döneme müdahale ederek taktik değişikliğe gider. Siyaset yapmanın bütün yolları tıkanıyorsa  düşmanın  istediği  platform da yer alınamaz. Baş  düşmanlarımızın anlayacağı dilde   mücadele şekillerine başvurmamız gerekmektedir.  Buda siyasetin  şiddet yoluyla devamı anlamına gelmektedir. Kriz  döneminde  siyasi, iktisadi, toplumsal  ve yönetsel   çarkın  artık yürütülemeyeceği  ortaya çıkan bir  gerçekliktir. Burada  devrimcilerin  görevi devrim yapmayla  karşı karşıya  geldikleri gerçeğini  ortaya çıkmaktadır.

   Tamda bu   önemli  siyasal, politik manevrada tasfiyeciliğe, teslimiyetçiliğe, devletin dayattığı yasalcılığa ,'ateşkesi gerilla yapsın, geri çekilsin, zorunlu kalmadıkça eylemler yapmasın ' mantığına açık tavır alınmalı, bu uzlaşmacı, reformist  -teslimiyetçi anlayışlar mahkûm edilmelidir.

Faşizm sana her türlü zulmü, katliamı, baskı ve  köleliği  müstahak görecek  ve sen buna razı olacaksın, bunun adı da 'yasal alanda kazanılan mevzileri  koruma ' olacak. ' Demirden kapılar' kendini akıllı, kendi dışındaki devrim güçlerini  geri zekâlı sanmaktadır. Bu nedenle olacak ki, KCK içerisinde sorun yaratmaya çalışmakta, KCK’yı bölme, parçalama, kendi aklıyla 'yönetmeye' çalışmaktadır.  Bilinmeli ki, o çokbilmişlik dönemi kapandı. Artık savaş içerisinde enginleşen  hiçbir  devrimci güç  buna müsaade etmez ve pirimde vermez.

KCK Bugünkü duruşuyla devrim ve demokrasi  mücadelesinde önemli sıçramalar yaratacak konumdadır. Marksistlerin, Maoistlern bu mücadele içerisinde tam bağımsızlık  ve demokrasi mücadelesini  yükseltmek için   sınıf mücadelesinin denizine tüm benlikleriyle atılmaları, üstlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmelidir.

 

45614

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Devlet Kürtleri Öldürürken 'KCK 'yı Uysallaşmaya Çağırmak’ ne anlama geliyor?

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar