Cuma Mart 29, 2024

“KORKU KITASI” AVRUPA'DA IRKÇILIĞIN FELSEFESI

 

Avrupa’da ırkçılık yayılıyor. Bunu, Der Spigel dergisi gibi burjuva basını da sık sık dile getirmek zorunda kalıyor. Diğer yandan ise aynı basın, karşı gibi göründükleri ırkçılığın gelişmesi için ideolojik ve siyasal zemini de hazırlamaktan, ayrımcılık (diskriminierung) yapmaktan geri durmadıkları gibi; yabancı ve göçmenlerin “suçlarını” sıralamaktan, “uyumsuzluklarından”, “entegre olmamalarından” sıkça şikayet ettikleri ve bunları sıkça manşetlere yine kendilerinin çıkardıklarını unutuyorlar(?) Ve bunu, kitleler üzerindeki etkisini bilerek yapıyorlar. Emperyalist burjuvazinin, kapitalist medeniyetinin “modern beşiği” olarak gösterdiği Avrupa, yine kendi deyimleri ile tam bir korku kıtası haline getirilmiş durumdadır. Sermayenin borsasındaki dalgalanmalar gibi, ırkçılık da bazan geriliyor, bazan ise ilerliyor. Son on beş yıldır ise mutlak oranda bir artış gösteriyor. Kapitalizmin krizine koşut olarak gelişen ve geliştirilen ırkçılık, hemen hemen bütün AB üyesi ülkeleri, özellikle de, “ileri demokrasi”nin örnekleri olarak öne çıkarılan, İsveç, Danimarka, Hollanda, Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre, Norveç, Finlandiya, Avusturya, İtalya’yı ve daha bir çok ülkeyi sarmış durumdadır. Bugün 16 AB ülkelesinin parlamentosunda ırkçılar yer almaktadır. Bu ülkelerin bazılarında ise ırkçılar, hükümet ortakları olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Irkçı-faşist partiler, Avrupa ülkelerinin parlamentolarına yerleşmiş durumda. Fransa gibi ülkelerde (2002) başkanlık yarışına katılacak duruma gelmişlerdir. Almanya’da ise Neonazi faşistleri devlet eliyle besleniyor, devletin gizli istihbarat ajanları tarafından yönlendiriliyor. Neonaziler tarafından salt yabancı oldukları için öldürülen (sekizi Türkiye’li biri Yunanlı) insanların soruşturulmasında bu ortaya çıktı. Kendilerini “yaktıkları” iddia edilen neonazi hücre elemanlarının evinde Federal Anayasayı Koruma Dairesi tarafından sadece gizli servis çalışanlarına verilen kimlikler bulundu. Bu bilgiler, her hangi bir sol basın da değil, ırkçılığın baş körükleyicisi Alman Bild gazetesinde yer aldı. Avrupa sermayesinin ahmak siyasal temsilcileri “ırkçılığı önlemek” için “yasalar” çıkartıyor, karşı demeçler veriyor, öbür yandan ise, kapitalizmin derinleşen krizinin sorumlusu olarak göçmenleri gösteriyorlar. Özellikle seçim dönemlerinde, göçmenlere karşı yapılan ayrımcılığın boyutu oldukça yükseliyor. Kitlelerin kapitalizme olan tepkisini göçmenlere yöneltmeye çalışıyorlar. Kapitalizmle yaşıt olan ırkçılık, burjuvazinin sürekli el altında bulundurduğu bir korku sopası ve kitlelerin kapitalizme olan tepkilerini başka yönlere yönlendirme eylemi ve aynı zamanda, kitleleri sermayenin tam emri altına alma aracıdır. Sermayenin krizi derinleştikçe, ırkçı-faşist propagandaların dozajı da artıyor.Burjuvazi, kitlelerin sosyal devrimlere yönelmelerini önlemek için de ırkçılığı geliştiriyor. Kitleler üzerindeki ırkçı propagandaların etkisi, sermaye tarafından, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve hatta ortadan kaldırılmasında sessiz kalmaları, bunların nedenlerini başka yerlerde aramaya kolayca yönlendirilmelerinde kendini gösteriyor. Bu durum, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Almanya yaşandı. Alman burjuvazsi, komünistlere karşı Hitlerin başını çektiği Nazileri örgütledi ve güçlendirdiler. Kitlelerin büyük bir bölümü ırkçı propagandalar ile adeta uyuşturuldu ve Alman emperyalist burjuvazisinin birer savaş aracı haline getirildi.Bu kısa yazıda, Korku Kıtası Avrupa’da, tek tek ırkçılığı ele almanın fazla bir yararı yok. Bunlar günlük basında sıkça yer almaktadır. Kısacada olsa, ırkçılığın beslendiği ideolojik ve felsefi kökenlerine de inmek gerekiyor. Marksist felsefenin karşısına çıkarılan ırkçı felsefenin en gelişmiş ana damarları Nietzsche’ye kadar uzanmaktadır. Hitler Nazizmin felsefi ideologu Alferd Rosenberg olarak bilinir. Rosenberg’in kaynağı ise Friedrich Wilhelm Nietzsche’dir. Marksist felsefeci Franz Mehring’in de belirttiği gibi; Nietzsche, “kapitalizmin kutsayıcısı”dır. Bütün ırkçılar gibi, Nietzsche’de işçi ve emekçilerin düşmanıdır. Onun toplumsal tahlili biyolojiktir. Toplumun sınıflara bölünmüşlüğünü kabul etmez. Aynı günümüz ırkçı felsefenin ideologlarından olan Peter Sloterdijk gibi. Nietzsche, Marks ve Engels’i okumadığı gibi, onlardan hiç söz etmemiştir, adeta onları yok saymıştır. Marksizmin en popüler olduğu bir süreçte, Marksizmden söz etmemek, işçi ve emekçilere karşı burjuvazinin yanında açıktan saf tutmanın bir başka adıdır. Günümüzün meşhur ırkçı feslsefecilerinden olan P. Sloterdijk, aynı Nietzsche gibi, insanın genetik yapısıyla oynanarak, yeni tipte insan (fabrikalarda, bant usulü) üretilmesini savunan faşizmin ideologlarından biridir. Çünkü, bunlara göre insan bir metadır. Sermayeye baş kaldıran insan "iyi insan" olamaz. Sermayeye hizmet edecek ve sermayeyi büyütecek insan gerekli. Bunun için de sermayeye uygun insan üretilmelidir.

O, “Hümanizm ölmüştür”, “insanın yapay olarak üretilmesini düzenleyen antropo-teknik bir kurallar dizisine sahibiz” diyerek, sermayeye baş kaldırmadan onun hizmetinde mikro-biyo insanların üretilmesinden yanadır. Gen teknolojisinin gelişmişliğinin boyutu dikkate alınırsa, bu tür “felsefecilerin” boşuna türemediği ve tekelci sermaye tarafından beslenmeleri ve desteklenmeleri kendiliğinden anlaşılır.

 “Üstün insan”, “ari ırk” kavramları da Nietzsche’den devr alınmış ve bugün, ırkçı Sloterdijk ve benzerlerinin sıkça gündeme getirdiği, gen tekniği ile “iyi insan”ların üretilmesini savunmaktadır. Onun bütün eserlerinde, konuşmalarında ve TV programlarında bunları bulmak olasıdır. Neredeyse hepsi Türkçe olarak yayınlanmış kitaplarında, ırkçılığın “yeni bir şeymiş” gibi propagandası da yapılmaktadır. Bazıları ise, bu sözlerin ve de anlayışların kapitalizm karışıtıymış ve de onun alternatifiymiş gibi piyasaya sürmeleri, kabul edilebilir gibi değil. Sloterdjik, kapitalizme karşı değil, kapitalizmin akıl hocası, sermayenin büyümesi ve güvenliği için ona hizmet edecek yeni bio-insan üretilmesinden yana. Bundan aşağılık bir düşünce olabilir mi? Burjuva idealist feslsefesinin günümüzde artık buraya kadar gelmesi, kapitalizmin çoktan bittiğinin bir sonucudur. Kapitalizm, tarihi misyonunu doldurduğu için, Sloterdjik gibi ırkçı feslsefecilerlerle insanın yok edilmesi üzerine çalışmaya başlamıştır. İnsanın yok edilmesi, doğanın yok edilmesi ile aynıdır. Bu tür felsefi görüşler, kapitalizmin her yönüyle bititğinin bir açıklamasıdır. Irkçı felsefeciler, tarihleri kendileri ile başlatıp kendileri ile bitirirler. İnsanlığın binlerce yıllık belleğini, toplumsal belleğini yok sayarlar ki, tarihi ileriye taşıyanların ezilenler olduğu unutulsun ya da görülmesin diye. Bir on yıl önce de Fukuyama diye bir CIA yazarı, “Tarihin Sonu”nu ilan etmişti. Sonra, o son kendi sonu oldu. Burjuvazi halkların direniş belleklerini yok etmek ister. Doğanın ve toplumların tarihsel diyalektiğini yok sayarlar. Irkçı felsefeciler de toplumların tarihini, kapitalizmle başlatıp kapitalizmle bitiriyorlar. Bütün burjuva idealist felsefecileri, dünyayı yorumlamak için değişik argümanlalar kullanmaya çalışmış olsalarda, onların felsefesinin kökü idealizmdir. Bu ise diyalektik materyalist felsefenin tam karşıtıdır. Her şey akla-kara olmamakla beraber, kapitalizmle birlikte iki sınıf ortaya çıkmıştır: Burjuvazi ile proletarya. Her alanda olduğu gibi felsefi alanda da bu iki sınıfın çatışması ortaya çıkar. Günümüz ırkçı felsefecileri kendilerini, arkalarına sermayenin gücünü de alarak, proletaryanın Marksist düşüncesine saldırmakla var edebiliyorlar. Ne pahasına, insanlık düşmanlığı pahasına... Bundan hareketle, Alman tekelci sermayesinin P. Sloterdijk’i el üstünde tutması, onun “günümüzün büyük felsefecisi” olarak tanıtması da boşuna değildir, diyebiliriz. Böyle felsefecilerin olduğu bir kıtada ırkçılığın gelişmesinin ideolojik ve siyasal zemini de var. Marks;“Sermaye, kar olmadığı zaman ya da az kar edildiği zaman hiç hoşnut olmaz, tıpkı eskiden doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmesi gibi. Yeterli kar olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde on kar ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır; yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insani yasaları ayakları altına aldırır; yüzde 300 kar ile sahibini astırmak olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike yoktur.” (Karl Marks, Kapital, C.1, sf. 801, Dipnot, Birinci Baskı, Sol Yayınları) Marks’ın söylediklerinde hiç bir abartma yoktur. Dünyada, sadece son on yıllık gelişmeler dikkate alındığında, burjuvazinin canilikte hiç sınır tanımadığı görülebilir. Sermayenin ırkçılığı desteklemesi, geliştirmesini de bu çerçevede ele alınmalıdır. Bunun ekonomi-politik temeli budur. Avrupa tekelci burjuvazisinin, ırkçılığı işçi ve emekçilere karşı geliştirmesi, kullanması, sermayenin kan emici karakterinden kaynaklanmaktadır. Geriye, anlı-şanlı ırkçı filozoflara da bunun felsefesini yapmak kalıyor. Irkçılığın gelişmesi karşısında, Avrupalı bazı hümanist entellektüeller ise,; “Avrupa kendi değerlerini yok ediyor” diye sitemde bulunuyorlar. Oysa, kapitalizmin doğuşuyla beraber yaratılan burjuva değerler, 1800’lü yılların sonlarından bu yana geçemedi. O günün burjuva değerleri, tarihin o sayfasında yazılı kaldı. Şimdiki değerler ise, çürümüş, kokuşmuş emperyalist burjuvazinin değerleridir. Son yüz yılı aşkın bir süredir yeni ve ileri değerlerin temsilcisi Marksist felsefeyle donanmış proletaryadır. İşçi sınıfı, kapitalist sistemi bir an önce yıkmazsa, tekelci burjuvazi, Marks’ın dediği gibi, sahibini asacağı gibi, insanlığı da yok edebilecek teknolojiye sahiptir. Bunu gerçekleştirmek içinde her hangi bir tereddüt geçirmez. 02.11.2012.****Kontinent der Angst” (Korkunun Kıtası) Başlık Der Spiegel (2010/39) dergisine ait.
106204

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar