Cumartesi Nisan 27, 2024

Burjuvazinin sendromları ve İşçi sınıfının kaybedeceği yeryüzü

Dünya ve Türkiye’deki yıkıcı/yıpratıcı kaos ortamı, kapitalist sistemin öngörülen çelişik çatışmalarının bir ürünüdür. Bu, kapitalizmin daha iyi günleridir. Bir kaç Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerini saymazsak, çatışmalı ortam içinde olmayan bölgeler yok gibidir. “Çatışmalı olmayan ülkeler” ise içten içe kaynamaktadır. Bir taraftan ırkçılık, bir taraftan ise işçi sınıfıyla burjuvazi arasında süregelen sınıf mücadelesi, hiç bir burjuva ülkesini “güvenlikli” kılmıyor. Bunlara ek olarak tekellerin kendi aralarındaki çelişmeler, kaos ortamını derinleştirmenin araçlarından biri olmaya devam ediyor.

ABD’nin Vietnam sendromuna bir de 11 Eylül sendromu eklenmesi ... Dünya burjuvazisinin “demokrasi” sembolü Paris’in her yanını silahlı asker ve polislerin işgal etmesi... Alman hükümeti’nin halkı yiyecek ve su depolamaya çağırması... AB üyesi bir çok ülke yönetimine faşzimin egemen olması ve bütün ülkelerde etnik-dinsel kutuplaşmaların ve ırkçılığın artış göstermesi... Bütün bu gelişmeler, burjuvazinin yönetim krizi sendromunun derinleştiğinin göstergeleri oluyor.

Kapitalist sistemin refah dönemi artık çok gerilerde kaldı. Bunu, tekelci burjuvazinin öne çıkan sözcüleri ve temsilcileri de söylüyor. En gelişmiş bir kaç Avrupa ülkesi de bu rahatlığı çoktan terk etmiş durumdalar. Emperyalist burjuvazinin, sermayesini büyütmek için doymak bilmeyen daha fazla üretim hırsı, insanlığı, kendi kendini yok eden kontrolsüz biyomakinik bir makineye dönüştürmüş durumdadır.

Kapitalizmin, 2. Emperyalist payalaşım savaşı sonrasına denk gelen, uzun sayılabilecek iki on yıl “krizsiz” bir sürecin içine girmesine karşın, sonraki gelen yıllarda peş peşe bunalımların içine girmiştir. Kapitalizm, aşamadığı bunalımları nedeniyle 70’lerin sonlarından itibaren ise bölgesel savaşlardaki artışlar, kapitalist dünyanın çelişmelerinin derinleşmesinin de açık göstergeleri olmuştur. 

1980’lerin sonlarına doğru Rus Sosyal Emperyalizmin (RSE) çöküşü, kapitalist-emperyalist sisteme “barış ve refah” getirmemiş, tersine, silah zoruyla ayakta tutalmaya çalışılan dengeler yıkılınca, kriz, dünyanın en geri ülkelerine kadar yayılmıştır. RSE’nin çöküşü, ABD emperyalizmini dizginlerinden koparmıştır. Ancak, emperyalistler arasındaki çelişmeler ve kutuplaşmalar gerilememiş, tersine, artış göstermiştir.

Emperyalist burjuvazinin, işçi sınıfına yeni bir saldırı dalgası olarak 1980’lerden itibaren gündeme soktuğu neoliberal ekonomik politikalar; emperyalizmi krizlerden çıkaramadığı gibi, işçi ve emekçiler üzerinde yıkıcı (ideolojik-örgütsel) etkisi oldukça artmış ve dünyayı, adete bir emperyalist anarşi metaforu içine sokmuştur.Burjuvazinin bu politikası da, toplumlar için ne refah ne de barış üretebilmiştir. Var olan çelişmeleri derinleştirerek, üretim bolluğunun içinde açlığın ve yoksulluğun olduğu, baskıların ağırlaştığı bir kaos dünyası yaratmıştır. Bu salt toplumlara özgü olarak kalmayıp, insanlığın tüketilmesine oranla, doğayı da, insanı üzerinden atma ekoloji krizi içine sokumuştur.

Kapitalizm, insanı insan olmaktan çıkarırken, üretimin bolluğu içinde yoksulluğu yaşayan bir insan kitlesiyle karşı karşıya bırkamıştır. Savaşlar, bölgesel çatışmalar ve özellikle kapitalizmin tüketim kültürünün dayattığı doğanın yok edilmesi, insanlığın çok yönlü bir felaketle karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bu bağlamda, kapitalizm yeryüzünden sökülüp atılmazsa, işçi sınıfının kaybedeceği şey yeryüzü olacaktır.

Bilim ve teknolojinin ilerlemesi, sermayenin artan ölçüde temerküzü, kapitalizmin krizini sıklaştırıcı ve derinleştirici bir rol oynuyor. Ve kapitalist sistemin bu işleyiş tarzı, kapitalist refah ortamını ortadan kaldırdığı gibi, üretim bolluğu içinde muzzam bir yoksullaşma da üretmektedir. Devasa lüks üretimin ve tüketimin arkasında bir o kadar da çürümüşlük üretilerek milyonlarca insan açlığa mahkum edilmektedir. Kapitalist sistemin sahipleri ne kendileri güvendedir, ne de baskı altına aldıkları ve üzerlerinde sömürülerini her geçen gün ağırlaştırdıkları işçi sınıfı güvendedir. 

Burjuvazinin ortaya çıkışındaki “demokrasi” vb. değerlerin artık hiç bir hükmü ve değeri kalmamıştır. Burjuva demokrasisinin özü olan “politik özgürlük”lerin yerini, politik özgürlüklerin kısıtlanması, ortadan kaldırılması almıştır. Ve bugün kapitalist devletler, kendi devlet terörlerini işçi ve emekçiler üzerinde resmileştirmişler, işçilerin ve ezilen ulusların mücadelesini ise “terör” kapsamı içine sokmuşlardır. Dünyanın en büyük terörist emperyalist devletleri, “teröre karşı olma” adı altında istedikleri her yere askeri olarak saldırma hakkını kendilerinde buluyorlar. Örneğini NATO, dünyanın en büyük vahşi terör örgütüdür. Böylesine devasa bir terör mekanizması yıkılmadıkça, insanlığın üzerine barış ve refah güneşi asla doğmayacaktır. Bu bağlamda, kapitalizm, “refah ve güven” değil, terör üretici bir sistemdir.

Kapitalizm sürdüğü sürece, bugün dünü, yarın bugünü aratacak gelişmelere sahne olacaktır. Türkiye’nin içine sokulduğu girdap bunun en yakın örneğidir. Emperyalist burjuvazi kendi çıkarları için etnik, dinsel, işgal vb. temelli çatışmaları kışkırtarak yarattığı “Ortadoğu Cehennemi” denilen girdabı daralmamış, giderek her geçen gün yeni bir ülkeyi içine alarak genişleme göstermektedir. Böylece, tekelci burjuvazinin ve gericiliğin ele ele verdiği bir süreçte, işçi sınıf ve ezilen halkların devrimci fırtınalarının kabarmasını önlemenin ve geriletmenin gerici taktikleri de üretilmiş oluyor.

Kapitalist sistem her yönüyle çürümüştür. Her şeyden önce ahlaki olarak çürümüştür. Çünkü üretim biçimi, insanların lehine değil, bir avuç burjuvazi dediğimiz zebanilerin lehine toplumsal yaşama biçim verebilmektedir. Üretim ve bölüşümün toplumsal karakterinden kaynaklı ahlaksızlık toplumsal yapının tüm alanlarına yansımaktatır. Meta üretim sisteminin sınırsızlaştırılması; insanın insanı sömürmesi, insanın insana baskı uygulaması, insanın insanı ücretli köleliğe mahkum etmesi, insanın insanın elindeki yaşam araçlarını (özel mülkiyet adı altında) alması, toplumsal çürümeyi de hızlandırmaktadır. 

“Can çekişen” emperyalizm, ne yazik ki, kendiliğinden ölmeyecek ve yeryüzünden defolup gitmeyecektir. Emperyalist-kapitalist canavarı insanlığın sırtından, doğanın kucağından atacak olan toplumun devrimci ve dinamik gücü işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı, özel mülkiyetsiz sosyalist toplumu gerçekleştirdiğinde; toplumsal refah ve güven ortamı gelişecek, insanın insanı her türlü ezme, sömürme ve insanın doğayı tahrip ve talan eylemine son verecektir. Temel sorun: İşçi sınıfının örgütlenmesi, kapitalizmi yıkıcı bir bilinç düzeyine ulaşması ve harekete geçmesinin zorunluluğu vardır. Bunu, yaşamın her alanında eyleme dönüştürecek olan sınıfın kendi sınıf bilinçli partisidir. 

46364

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Sayfalar