Salı Mayıs 28, 2024

Bu çocuğa iyi bakın, hepimiz suçluyuz!

Sermaye gruplarının çıkar ve kârları uğruna çıkardıkları savaşlara sessiz kalmakla yaşanan ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Sabah haberleri izlediğimde karşıma dünya güzeli, tertemiz, bütün kötülüklerden uzak masum üç-dört yaşlarında bir çocuğun sahile vurmuş ölü bedeninin yüzüstü yatık haliyle karşılaştım. Önce bir şaşkınlık sonra bir acı tüm bedenimi kapladı. Gözyaşlarımı tutamadım. Yüreğimi yakan bu görüntü tüm insanlığa, kendine insanım diyen ama geçmişini unutan, yaşadığı acılara sünger çeken, ortaya çıkan insanlık dışı bu zulme sessiz kalanlara avazım çıktığı kadar küfür etmek geldi. Nasıl olur da dün aynı acıları yaşadığınızı unuttunuz diyesim geldi. Bugün mültecilerin yaşadığını sizler de yaşadınız, insanoğlu bu kadar ama bu kadar nankör, geçmişte yaşadıklarınızı nasıl yok saydınız! Her şey buralara kapak atmak, oturum almak, pasaport almak kendinize sistemin bahşettiği, rahat dur hediyesi olan vatandaşlığı almaya 'kadar mıydı? Sitemim ilerici, demokrat, aydın ve devrimci olduğunu söyleyen tüm kulağı sağırlara, gözleri körlere, böylesi durumlarda dili lal olanlara... Hani neredesiniz, yeri ve zamanı geldiğinde her biriniz ateş parçasısınız. Neden halen sessiz ve bana necisiniz! Yoksa 'bugüne kadar biz yaptık, bundan sonrası bana necilik mi’ oluyor?

 

 Evet, üzülerek söylüyorum ve görüyorum ki, bizler geçmişte yaşadıklarımızı erken unutmaktayız, emperyalist sisteme hızla adapte olarak  ,'aman bana neci ' oluyoruz. Ahlarla, sitemlerle, sosyal medyada resimler… birkaç sözcük koyarak görevlerimizi yaptığımızı sanıyoruz. Kaç kez şahit olduk, her şey işlemlerin bitmesi ve oturumun alınması sonrası sabahı  -selamı kesenlere... Yine de olabilir dedik, tercih dedik ama bu kadar vurdumduymaz olunacağını gerçekten düşünmüyordum.

 

Gel gör ki, Dünya’da, Ortadoğu’da, Kürdistan’da ve Afrika’da yaşanan insanlık dramı bizleri bu kadar duyarsız, sorumsuz kılmamalıydı. En azından insan olarak her şeyimizi diyemiyorum ama evimizi, kapımızı, pişiyorsa aşımızı bir lokma ekmeğimizi açabilirdik, verebilirdik. Cüret ve cesaret göstererek halka önayak olabilir, yardım elimizi uzatabilir geçmişte kazandığımız 'örgütçülüğü ' zor durumda olan bu insanlar için kullanabilirdik. Kişiler kendi reklamına gelince güzel laflar etmekte, iyi bir örgütçü meziyetini kullanmakta ama toplumsal sorunlara gelince yeteneksiz oluveriyorlar. Bu inanılmaz ve akıl dışı egoist davranış dünyamızda şiddetle hüküm süren savaşlara yaklaşımlara da yansıyor.

 

Öyle ki; savaşları kimler çıkarmakta, hangi sınıf veya sınıfların çıkarılan savaşlarda menfaati ve çıkarları var. Milyonlarca halktan insanımızın ölümüne sebep olan silahları kimler üretiyor, kimler satıyor, sevkiyatını yapıyor,  kimler ülkeleri, insanları yakıyor, yıkıyor öldürüyora bakmadan organizatörü emperyalist tekellere ve onların hükmü altındaki devletlere bakmadan, ‘savaş değil barış, ille de barış ' demektedirler. Ya tamamda kardeşim sormazlar mı insana, kiminle barış, kimle barış!  Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalist devletler ve onların uşak faşist yönetimleri daha fazla sömürü, kâr ve hâkimiyet sağlamak için savaşmıyorlar mı? Ürettikleri her türlü silahla ülkelerimizi işgal ve egemenlikleri altına almıyorlar mı, bu haksız ve gerici savaşlara karşı mücadele eden halklarımıza saldırmıyorlar mı, acımasızca dünya halklarına bugün yaşadığımız zulmü yaşatmıyorlar mı ,'ya benim egemenliğime girer modern köle olarak yaşarsın ya da senin varlığına, yaşamına son veririm '   emperyalist, faşist terörü bizlere müstahak görmüyor mu? 

 

Eee, yapılan  tüm bu vahşete boyun mu eğelim, teslim mi olalım ,  'tamam bize dokunma, bizi öldürme, biz de sana karşı çıkmayacağız, kulun -kölen olarak yaşamımızı sürdüreceğiz  ', dememizi mi  bekliyorsunuz? Bu iğrenç insanlık onurunu ayaklar altına alan emperyalist gerici savaşlara, halklara yapılan katliamlara, işgal ve sömürü sistemime karşı çıkmadan, onlara karşı halkların haklı ve meşru haklı savaşını savunmadan ne kadar güçlü olursan ol, hangi ordulara, silahlara sahip olursan ol yenilmeye, ezilmeye, sömürülmeye, sömürgeleştirilmeye mecbur olacağız. Çünkü işin başında sen, haklı savaşlarla haksız savaşları görme körlüğüne sahipsin, halkı da bu yanlış siyasal tahlilinle esarete mahkûm etmektesin. Sınıfsal körlük bir kere bütün vücuda dolanınca PKK'nin haklı ve meşru mücadelesini de haksız bir savaş göstererek sapla -samanı birbirine karıştırmış olursun.

 

Tam da bu ana noktada, haksız gerici emperyalist savaşlara, onların egemenlikleri altında varlık gösteren faşist devlet ve yönetimlere karşı mücadele devrimci savaş yürütülmeden esaretten insanlığın kurtulmasının yolu yoktur. Şu iyi bilinmeli ki; halkların kardeşliği, birliği, gerçekte bir barışı ancak ve ancak emperyalizme faşizme karşı verilecek bağımsızlık, özgürlük ve de sosyalizmle gelecektir. Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da yaşanan bu zulmün, sokaklarda öldürülen, sahilde boğulan çocuklarımızın, kahpece katledilen mazlum insanlığın gerçek kurtuluşu zulme ve sömürüye karşı yürütülecek haklı savaşlarla mümkündür.  Aksini savunmak her şeyi oluruna bırakan kaderciliktir. Emperyalistlerin halklara çizdiği kaderinize razı olun teslimiyetçiliğini 'barış' adına savunmaktır.

 

Bir kere daha önemle vurgulamalıyım ki; ben benimle aynı görüşleri savunanlar öz itibarıyla yaşadığımız sınıflı toplumlarda, buna sosyalist toplumlarda da dâhil olmak üzere sınıf savaşları vardır, yönetenlerle yönetenler arasında, devletle -halk arasında sınıf savaşları vardır. Savaşların gerçek anlamda ortadan kalkması ancak ve ancak sınıfsız, sömürüsüz halkların her yönlü eşitçe yaşadığı komünist bir toplumda mümkündür. İnsanlık mutlaka bu özlenen komünal sistemi yaratarak kuracak, tüm savaşlara son vererek gerçek kardeşçe yaşanacak bir dünya kuracaktır. Bu gerçeğe inanmak ve bunun için mücadele etmek insanlığın en büyük erdemidir. Gerisi olsun diyedir, teferruattır.

43270

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Sayfalar