Perşembe Mayıs 16, 2024

Bizi kim değiştirecek?

Geçen sayımızda “Aynaya Bakmak” başlığını atmış ve bireyin-bileşenin-kolektifin “körleştiği” noktada ona ayna olan yoldaşlardan bahsetmiş ve bunun “bir şans” olduğunun altını çizmiş; bununla bağlantılı olarak başarının müdahaleye-eleştiriye açık olmakla ilişkisine değinmiştik.

Hepimizin bildiği ve durmaksızın tekrarladığı gibi devrimci kişi artık “hata yapmayan”, “mükemmel”, “tamamlanmış”, “olmuş-bitmiş” değildir. Onu “sıradan” insandan ayıran özelliklerden birisi hataları, eksik ve zaafları karşısındaki tutumudur. Gerçek bir devrimci –ki devrimcilik tamamlanmış bir olgu değildir, devam eden bir süreçtir ve bu yüzden devrimcileşmekten bahsedilir– hatalarıyla dürüstçe yüzleşir, içindeki “düşman”la çatışır-hesaplaşır ve böylece güçlenir. Bu “iç düşman”lardan ve de bunun bir sonucu olarak yüzleşme ve hesaplaşma alanlarından biri de erkek egemenliğidir.

Ancak devrimci komünist saflarda “erkek egemenliğiyle mücadele”yi sadece kadınların görevi gibi algılama, en iyi haliyle “kadınlar bizi değiştirsin”le sınırlama hali oldukça yaygındır. Oysa kadın sorunu dediğimiz “şey”, en basit ifade ile “erkek egemenliğidir”.

Erkek egemenliği diye bir şeyi inkar eden de pek yok. Ancak maalesef bir şeyi teorik olarak kabullenmek, pratikte onu değiştirmek anlama gelmiyor. Örneğin öğretilmiş kimliklerle savaşmak söz konusu olduğunda genelde kadınlar akla geliyor.

Neden egemen erkek kimliğiyle, erkeklikle savaşmak gelmiyor? Neden egemen zihniyetin erkek devrimcilerdeki izleri, erkek egemen tutumlarıyla mücadele gelmiyor? Neden erkek egemenliğinin saflarımızdaki yansımalarını doğru çözümleyebilmek, tek tek erkek devrimciler şahsında ortaya çıkan pratikleri birer “erkeklik hesaplaşmasına” dönüştürmek gelmiyor? Sorular çoğaltılabilir…

Sonda söyleyeceğimizi hemen burada söylersek; toplumsal-öğretilmiş erkeklikten kopuş, devrimci komünist erkeğin kendi devrimci gelişiminin zorunlu bir parçası olmalıdır! Bu mücadeleyi yalnızca kadınlara havale ederek, “kadınlar beni-bizi değiştirsin”le sınırlamak erkek egemenliği ile yüzleşmek ve devamında hesaplaşmaktan kaçışın yolunu döşemektir.

Yüzleşme korkusu denilen budur. “Orada bir yerde duran” gerçekliğimizle karşılaşmak, yüzleşmek, hesaplaşmak, bu süreçten bir sonuç çıkarmak ve bu sonuçla birlikte mevcut yapımızı güncelleyerek, kişisel malzememizi yeni olanla harmanlayarak mücadele etmekten korkmak! Bu ne kadar devrimci bir tutumdur?

Açıktır ki, devrimcilik insanın başta kendini, kendi gerçeğini anlaması, kabullenmesi ve onunla savaşmayı göze almasıyla başlar. Geçen sayımızda altını çizdiğimiz gibi bu savaşı tetikleyen kimi zaman “uzun yılla­rın devrimcisi bir erkek yoldaş kar­şısında kadın bir yoldaş olur” ve “onu erkekliğiyle yüzleştirir.”

İşte bu noktada cesaret, insanın “dış düşmana karşı” gösterdiği değil, “iç düşmana karşı” mücadelesindeki tutarlılıktır. Bahanelerimizi zenginleştirerek, ısrar ve inadımızı sürdürerek, “doğru bildiklerimizi”-“genellemelerimizi” yineleyerek, kendi sorumluluklarımızı kadın yoldaşlara aitmiş gibi ele alarak da yolumuza devam edebiliriz. Ancak bu ne kadar devrimci olur, tartışılır!

Kolektifimiz hiçbir biçimde ve koşulda zayıflatılmasına izin vermeyeceği, vazgeçmeyeceği bir faaliyet başlatmıştır. Bunu sürdürecek olanların kadın yoldaşlar olması sorunun tabiatı gereğidir ama bu faaliyette erkek devrimcilere de önemli görevler düşmektedir.

Bahsini ettiğimiz, kadın faaliyetinin toplam faaliyetimizin kritik bir parçası olduğunun altını çizmek değildir. Bu elbette önemlidir ancak erkek devrimciler şahsında “görev” burada bitmemektedir.

En az bunun kadar önemli olan, sorunun kendisiyle ilgili yanını aşma çabası olmaktır. Bizzat kendi cinsinin toplumsal şekillenişinin beslediği ve bu anlamda bir parçası olduğu sorun, erkek yoldaşlar bakımından zor bir sınav niteliğindedir.

Kadın mücadelesi ve özgürleşmesinin kolektifimiz içindeki dinamikleri söz konusu olduğunda, bu mücadele ve özgürleşmenin en büyük engellerinden biri olan erkek egemenliğini yok etmede; bu egemenliğin izlerini taşıyan erkek devrimci komünistlerin eleştiriye açıklığı, eleştiriden öğrenme kararlılığı, yenilenme iradesi, özeleştirel savaşımı devreye girmektedir.

Tıpkı Cengiz İçli yoldaşın altını çizdiği gibi; “Mesele ideolojik anlamda devrimciliğimizin güçlenmesi meselesidir. Bu anlamda devletle, egemen sınıflarla her türlü ortaklıktan kopuşu sağlamak gerekir ki devrimciliğim daha güçlü hale gelsin. Devlete, egemen sınıflara ve onun sistemine örgütlü mücadeleye girerek ilk adımı atmış bulunuyoruz. Ancak diğer her şeyde olduğu gibi bu ilk adımlar kendi içerisinde yetersizliği barındırıyor.

Nitekim bir dizi devrimci, bu ilk adımın devamını getiremediği için örgüt saflarından ayrılmakta, egemen sınıfların sistemine geri dönmektedir. Devrimcilik de sürekli bir şekilde, gündelik yaşamda yeniden üretilmelidir. Yeniden üretilmeyen devrimcilik, tükenmeye, yok olmaya muhtaçtır. Devrimciliğimizin yeniden üretimi, ancak egemen sınıfların değer yargılarının üzerimizdeki etkilerinden köklü kopuşu beraberinde getirmeli yoksa bu kopuş mümkün olmayacaktır.

(…)Bu toplumda yaşayan herkes ve her kurum (kolektifimiz de dahil) ataerkiden şu ya da bu şekilde etkilenmiştir. Hepimizin bünyesinde bu hastalık ya da mikrop vardır. Doğallığında da bu durum bu meseleye dışarıdan bir yaklaşımı doğru görmez, içeriden bir yaklaşımla soruna yaklaşmamız gerekir.

Bunun anlamı her şeyden önce kendimizden başlamamız gerektiğidir. Şüphesiz bu bütün çelişkiler için gereklidir ancak ataerkinin üzerimizdeki etkisinin derinliğini göz önünde bulundurduğumuzda bu meselede kendimizden başlamamız daha önemli hale geliyor.”

2211

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

Sayfalar