Pazartesi Mayıs 20, 2024

Bir direniş destanı: Cezayirli Cemile

Cezayir, Kuzey Afrika coğrafyasında emperyalizme karşı belki de en çetin direniş dönemlerini yaşayan ülkelerin başında gelir. Anti-emperyalist direniş geleneğinin yanı sıra Marksist düşüncenin de Kuzey Afrika’ya yayılmasında önemli yerde duran Cezayir, emperyalizme karşı direniş geleneğinin Ortadoğu’da aldığı dini biçimler açısından kendisini ortaya koymuştur. Cihad algısı ile donatılmış bu anti-emperyalist direniş inancını ve ideolojisini büyük oranda İslamiyet’ten alıyordu. Dolayısıyla Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde olduğu gibi Cezayir’de de anti-emperyalist direniş dinin bir buyruğu şeklinde biçim kazanıyordu.

Fransa’nın daha 1830’larda Cezayir’i işgal etmesi ile başlayan direniş, 1950’lerde farklı bir biçime evrilir. Fransa’nın Cezayir’i işgali bir başka evreye, ilhaka dönüşmeye başlamış ve yerli halkın nüfusu giderek azalmaya başlamıştır. Bu süreçte genel olarak kırsal alanlar giderek güç ve direnişin merkezi haline gelirken şehirler ise bu ilhak politikası nedeniyle çözülmeye başlamıştır.

Direnişin kırsal alanlarda yayılması ve güçlenmesi nedeniyle 1960’larda Marksizm içinde tartışmaları alevlenen Maoist düşüncenin varlığı Cezayir’de de kendisini göstermiştir.

Sovyet tipi örgütlenme takıntısı ve ekonomik indirgemeciliğin yarattığı ivmedeki düşüş, Maoist düşünce ile yeniden hareketlenmiş ve emperyalist işgaller neticesinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Çin Devrimi’nin ve Maoist düşüncenin kendisi varlık kazanmıştır. Emperyalist ilhakın cenderesinde olan kent merkezi, zaman içinde emperyalist ekonomi politikalarının ve kültürel gelişmelerin eşliğinde giderek asimile olmaya başlamasıyla kırsal alanda süregelen direniş, kırlardan şehirlere bir askeri harekatla zafere ulaşacağını bilince taşımış ve bu durum onu illegal bir mücadele ve kurtarılmış bölgeler yaratma şeklindeki halk savaşı teorisine yaklaştırmıştır.

Direnişin giderek ülke geneline yayılması sonucunda Fransa emperyalizmi, saldırılarına start vermiş ve Setif kasabasında başlayan eylemler giderek yayılırken Fransa ordusu bu eylemlere dönük saldırılar gerçekleştirerek resmi kayıtlara göre Mayıs 1945’te 45 bin Cezayirliyi katletmiştir. Bu katliam tarihe Setif veya Uçaksavar Katliamı olarak geçmiştir.

 

“Unutma, sen bir Cezayirlisin!”

Cemile Buhayrad işte böylesi bir politik dönemde dünyaya geldi. SetifKatliamı gerçekleştiğinde Cemile henüz on yaşındaydı. Ailenin tek kızı olarak dünyaya gelen Cemile, enerjisiyle  öne çıkarken özellikle Fransa’nın ilhak politikalarına karşı da erken yaşta tavır almaya başladı.

Bulunduğu okulda ilhak politikasının bir dayatması olan “Annemiz Fransa” andı okunurken sadece kendisi “Annemiz Cezayir” diye haykırırdı. Müdür onu ağır ceza ile cezalandırmasına rağmen Cemile bu tavrından bir gün bile geri adım atmamıştır. Okul müdürünün cezalandırmasına karşın her gün annesinin onu okula yolcu ederken kulağına fısıldadığı o şiddetli sesle hareket ederdi:“Unutma sen bir Cezayirlisin!”

Cemile 20 yaşına geldiğinde amcasının tutuklanarak idam edilmesi onun için bir dönemeç olur. Amcası Kurtuluş Cephesi’ne üyesiydi. Amcasının katledilmesinin ardından 15 yaşındaki kardeşi de tutuklandı ve işkence ile katledildi. Bu katliamların yarattığı öfke ve giderek gelişen ulusal bilinçle Kurtuluş Cephesi’nin askeri lideri Yusuf el Saadi ile görüşmeler gerçekleştirdi ve gerillaya katılma kararı aldı.

Gerilla faaliyeti içindeki ilk görevi gerilla ile Yusuf el Sadi arasındaki istihbaratı sağlamaktı. Bu zaman onu hem gerilla savaşı konusunda deneyimli hale getirdi hem de şehir faaliyetinde illegal çalışmanın detaylarını kavramasına yardımcı oldu.

Cemile’nin çalışma tarzı gerillanın eylem ve güvenliğini giderek güçlendirdiğinden Fransa, Cemile’yi yok etme planlarına başladı ve kısa bir sürede bir bildiri yayınlayarak Cemile’nin başına 100 frank ödül koydu. Fransa emperyalizminin bu bildiriyi yayınlamasının hemen ardından Cemile, Fransız birliklerinin geçtiği güzergaha dönük yapılacak eylemde gönüllü oldu ve bu güzergaha güvenli bir şekilde bomba yerleştirerek eylemi başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Bu zaman içinde Cemile direnişin sembolüne dönüştü.

İşkencede tek söz: “Annemiz Cezayir!”

Cemile, 1957 yılında Yusuf el Saadi’yle olan bir randevusuna giderken takip edildiğinin farkına varması sonucu kaçarken açılan ateş sonucunda omzundan yaralanmıştır. Takibi fark ettiğinde randevu yerine yaklaşık 1 kilometre mesafede bulunurken düşmanın Yusuf el Saadi’yi yakalamaması için mevcut güzergahın tersine koşmuş ancak bu güzergahın açık alan olması yakalanmasına neden olmuştur.

Kaçarken ve yakalanırken de soğukkanlılığını koruyan Cemile, yol boyunca işkenceye maruz kalır. İşkenceler sırasında yarasını 17 gün boyunca elektrikle yakarlar, gördüğü işkencelerden dolayı bilincini kaybeden Cemile kendine geldiğinde ağzından tek kelime çıkıyordu: “Annemiz Cezayir!”

18 saat boyunca süren işkencelerde Cemile işkencecilere karşı direniş destanı yazdı. 50’li yıların en ünlü işkencehanesi olarak bilinen Barbados Zindanı’nda destanlaştı. Gerillaların yerini ve Yusuf el Saadi’nin nerede olduğunu öğrenmeye çalışan işkenceciler hiçbir şey elde edemeyince Cemile’yi tanımalarına rağmen ondan en azından ismini söylemesini istediler. O ise sadece tek bir cümleyi tekrarlıyordu:“Annemiz Cezayir!”

 

Ezilenlerin haykırışı: Cemile seninleyiz!

İşkencelerin ardından Cemile’nin davası, Fransız sömürgeci mahkemeleri tarafından sürekli ertelendi, avukatları ölümle tehdit edildi. Bu süreçte sokak eylemleri giderek yaygınlaşırken hapishanelerde de direniş büyümeye başladı. Hapishanelerdeki tutsaklar Cemile için isyan ve açlık grevleri örgütlediler.

Bu eylemler kısa bir sürede dünya geneline yayıldı. 7 Mart 1958’de mahkemenin Cemile hakkında verdiği idam kararından sonra eylemler giderek büyümeye başladı. Sömürge mahkemelerindeki Cemile’nin “Cezayir’i istiyorum” sloganı sokaklarda eyleme dönüşürken dünya genelinde yayılan eylemler kimi ülkeleri de tavır almaya itti.

Oluşan tepkiler neticesinde 18 Nisan’da Cemile’nin idam kararı  “ömür boyu hapis” cezasına dönüştürüldü. Bu gelişme üzerine Cemile mahkeme salonunda “tutuklu kalmaktansa idam daha iyidir. Beni idam edin. İşkencelerinizden korkmuyorum… Ben vatanımı seviyorum ve onun özgürlüğünü istiyorum. Bunun Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin saflarına katıldım. Siz beni idama mahkum edeceksiniz… Unutmayın ki hiçbir zaman bağımsızlığı elde etmeye karşı durmada başarılı olamayacaksınız” diyerek tavrını ortaya koydu.

Cemile’nin tutsaklığının 5. yılında Fransa ülkeyi terk etti ve onun da tutsaklığı sona erdi. Tahliyesinin ardından çalışmalarına devam eden Cemile,Cezayir Kadınlar Birliği başkanlığına seçildi.

Bu dönemde Cemile’nin hayatı filmlere konu oldu. GilloPontecorvo imzalı “Cezayir’in Mücadelesi” (The Battle of Algiers) adlı filmde onu Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin üç kadın bombacısından biri olarak betimlendi. Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin, özgürlük mücadelesinin Afrika’daki simgesi olan Cemile’nin hayatını 1958 yılında “Cezayirli Cemile” adıyla sinemaya uyarladı.

10437

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

Sayfalar