Perşembe Mayıs 16, 2024

Başın öne eğilmesin (Nubar OZANYAN)

Herkeste umut ve heyecan yaratan, ateşi giderek yükselerek yayılan bir direniş dalgası gelişiyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyuma, diktatöre karşı gelişen direniş yayılarak devam ediyor. İttihatçı R.T.Erdoğan tarafından atanan kayyumu kabul etmeyen, istifasını isteyen öğrencilerin “red direnişi” baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşın sürüyor. Direniş Ankara-İzmir-Bursa-Adana ve diğer illerdeki üniversitelere ve semtlere yayıldı.

Ülkenin her tarafını yoksulluk ve zulümle kuru bir bozkıra çeviren AKP-MHP faşist iktidarı, dün Gezi’de bugün Boğaziçi’nde çakılan kıvılcımdan fena korkuyor. Yükselen isyan kıvılcımı, Saray hükümetinin etrafını kaçınılmaz olarak saracaktır. Bütün yalan ve iftiralara karşın söndürülemeyen kıvılcım, zalimleri daha fazla yalan ve zulme itmektedir. Para ve zulmün efendileri, her dönem ve her yerde olduğu gibi yeryüzünün lanetlilerine başlarını eğmeleri talimatını veriyor. Baş eğmenin basit bir fiziki hareket olmadığını herkes bilir. Baş eğmek, itaat etmektir. Boyun eğip diz çökmektir. İnsan iradesinin kırılarak teslim alınması demektir. Köleleşmek, onursuzlaşmaktır.

5 No’lu Zindanda yaşanan vahşetle baş eğdirmenin, yere baktırmanın ne demek olduğunu çok iyi biliriz. Zindanda devrimci tutsağa, fabrikada işçiye, tarlada köylüye, evde kadına, sokakta LGBTİ+lara, üniversitede öğrenciye, Cemevinde Aleviye, Kürdistan’da Kürt’e boyun eğdirme politikası faşizmin değişmeyen teslim alma yasasıdır.

Gözü dönmüş ve pervasız bir şekilde her şeye saldıran, herkese boyun eğdirmek isteyen ve direneni teslim almaktan başka bir şey düşünmeyen, halkına yoksulluktan başka bir şey sunmayan AKP-MHP faşist iktidarı, bozkırın tutuşan ateşinde yanmaktan kurtulamayacaktır.

Dağlar, ormanlar, ağaçlar, ırmaklar, ovalar... Her yer, saldırı ve kuşatma altındadır. İşçiler, köylüler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ+lar, çocuklar, faşistlerden yana olmayan herkes saldırı altındadır. Rektörler, öğretmenler, öğrenciler saldırı ve kuşatma altındadır. Kırk yıldır Kürt’ün, devrimcilerin başını eğdiremeyenler bugün bilimin, felsefenin, özgürlüğün başını eğdirmek istiyorlar.

Önce beyinlerin teslim alınması faşizmin temel yasasıdır. Aydınların, bilim insanlarının, öncülerin teslim alınması faşizmin öncelikli hedefidir. Bu başarılırsa toplum kolay teslim alınır. Bu zulüm yasalarını tersine çevirecek olan yine öncüler olacaktır. Başı eğdirilerek, aşağı bakılması istenen öğrenci gençlik “Aşağı Bakmayacağız” diyerek direniyor. Faşizmin yasalarını baş aşağı ediyor. Bilinir ki, başı eğilenin fikri de eğilir. Boynu eğilenin onuru da eğilir. Üniversite gençliği, en anlaşılır ve özlü bir şekilde zulüm uygulayıcılarına karşı haykırıyor: “Ne sen rektörsün ne de biz terörist!”  

Zalimler istedi diye mazlumlar başlarını eğmez. Onur ve vicdan sahibi olanlar gözünü dağlara, gökyüzüne, güneşe çevirir. Boğaziçi Üniversitesi’nde bilim ve adalet yolunda yürümek isteyen öğrenciler, başlarını yere çevirmeyecek, gökyüzüne bakarak onurlu direnişlerine devam edecek. Üniversitelerin özerkliği ve akademik özgürlükleri için direnmeye devam edecekler. Çünkü, bilim ve adalet asla baş eğmeyi kabul etmez. Baş eğmenin onur kırıcı olduğunu çok iyi bilir. Çünkü iyi bilir ki, baş eğerek yaşamaktan ve diz çökmektense ayakta ve başı dik direnmek her zaman daha iyidir.  

Yok öyle umutları yitirip zalimlerin önünde diz çökerek karanlıkta savrulmak! Unutmamak gerekiyor ki, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak. Direniş yoksa özgürlük asla gerçek olamaz.

“Eğer bir gün benim başımı eğik görürsen bil ki başım yere düşen birini kaldırmak için eğilmiştir.” (Che Guevera)

Hiç kimsenin başının öne eğilmeyeceği bir ülkedir hayalimiz. Gözünü dağlara, gözünü deniz gibi gökyüzüne, güneşe çeviren bir halkın çocukları zalimler istedi diye yüzünü aşağıya çevirmez. Ne olursa olsun ayağa kalkacağız.

Devrimciler başkalarının itibarının, halkının onurunun aşağılanmasına izin vermez. Bilirler ki, başı öne eğdirilmiş kölelere kimse saygı duymaz. Halkın gözünde saygı duyulan insan kazanır. Bugün faşist rejimin teslim alma saldırısına karşı direnişin kıvılcımını çakan üniversite öğrencileri köleliğe ve onursuzluğa karşı bedeller ödemek pahasına direniyor. Gençliğin bu direnişiyle birleşmek, kıvılcımı bütün bozkıra yaymak göreviyle karşı karşıyayız. Bu görev Birleşik Devrimci Mücadele’nin önündedir. Herkes bu mücadele saflarında birleşerek faşizme karşı savaşı büyütüp her tarafa yayarsa başımızı eğdirmek isteyenler önümüzde başlarını eğer. O günler mutlaka gelecektir!

2341

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

Sayfalar