Pazar Mayıs 26, 2024

Azeri ve Ermeni emekçileri ve yoksulları dosttur!

"Pazar günü çatışmaların başlamasıyla birlikte Ermenistan sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti. Azerbaycan'ın Ermeni halkına savaş ilan ettiğini belirterek Ermenistan ve Azerbaycan'ın büyük bir savaşın eşiğinde olduğunu ifade etti"

 

1917 yılında Rusya’da Lenin’in önderliğinde gerçekleştirilen Sosyalist Ekim Devrimi’yle Rusya bir halklar hapishanesinden halkların özgürce yaşadığı, ezilen bağımlı ulusların kölelik zincirlerini paramparça ederek kendi kaderini tayin etme haklarını elde ettikleri bir sisteme kavuştular.

Rusya’da yaşayan tüm uluslar, 1922 yılında SSCB’yi kurarak aynı çatı altında kardeşçe yaşadılar.

Azerbaycan ve Ermenistan, 1922’de SSCB’ye katıldı. İki toplum arasında sürekli sorunlu bir alan olan Dağlık Karabağ da 1923’te Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir bölge statüsü kazandı.

SSCB sürecinde 70 yıl boyunca barış içerisinde kardeşçe yaşayan Azerbaycan ve Ermenistan halkları da Sovyetler Birliği’nin 1957 yılından itibaren yaşanan süreçte sosyal emperyalist bir sürece evrilip SSCB’nin dağılmasının ardından ulusal boğazlaşmalar yaşandı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında da toprak paylaşımı, sınır anlaşmazlıkları nedeniyle çatışmalar yaşandı. İki ülke arasında özellikle de Dağlık Karabağ ile ilgili anlaşmazlıklar nedeniyle uzun süreden bu yana çatışmalar yaşanıyor.

Sovyetler Birliği’nin zayıflaması ve akabinde de dağılmaya başlamasıyla Ermeniler Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan Ermenistan’a devredilmesini istediler. Azerbaycan ile Ermenistan 1991 yılında bağımsızlıklarını ilan etmelerinin ardından Dağlık Karabağ Ermenilerinin ayrılma girişimleri de yoğunlaştı.

Dağlık Karabağ Ermenileri 6 Ocak 1992’de bağımsızlık ilan ettiler. Ama Ermenistan dahil hiçbir ülke bu bağımsızlık ilanını tanımadı. 1992 yılında başlayan çatışmalar savaşa dönüştü. Savaş 1994’te sona erdiğinde Ermenistan sadece Dağlık Karabağ’ı değil, onun iki katı kadar Azerbaycan toprağının kontrolünü ele geçirdi ve işgal etti.

1994 yılında Rusya’nın araya girmesiyle ateşkes sağlandı. Günümüze kadar geçen bu 26 yıl boyunca da ateşkes kağıt üzerinde kaldı. Dağlık Karabağ yüzünden dönem dönem çatışmalar yaşandı. Son olarak da Temmuz 2020’de Azerbaycan-Ermenistan sınırının Tavuz bölgesinde ateşkes ihlal edilmiş, çatışmalar yaşanmıştır.

Ki burası Dağlık Karabağ da değildir. Çatışmalarda her iki taraftan da yaşamını kaybedenler işçiler ve yoksul köylüler olmuştur.

Temmuz ayında yaşanan çatışmalardan sonra TC devleti ”iki devlet tek millet” doktrini çerçevesinde Azerbaycan’a askeri danışmanlık adı altında yardımlarını artırdı, Azeri ordusunu eğitti. 20 Temmuz ile 10 Ağustos tarihleri arasında da iki ülkenin hava ve kara kuvvetleri ortak tatbikat yaptılar. Bu tatbikat sırasında Azerbaycan’a yeni silahlar, SİHA ve İHA’lar taşındı. TC Azerbaycan ordusunu uzun menzilli toplar, tanklar ve uçaklarla donattı. TC, Azerbaycan’ın daha önceki çatışmalarda kaybettiği toprakları geri almak için Azerileri Ermenistan’a karşı kışkırttı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında yıllardır sorun olan Dağlık Karabağ bölgesinde pazar günü çatışmalar yeniden başladı. Bu son çatışmada TC’nin doğrudan müdahalesi ve bölgeye askeri olarak yaptığı sevkiyatlar bu çatışma durumunu önceki çatışmalara göre farklı bir duruma taşıdı.

TC Rejimi Çeteleriyle Doğrudan Savaşın Tarafıdır!

TC devleti “iki devlet tek millet” doktriniyle diplomatik olarak destek sunarken siyasi ve askeri olarak da Azerbaycan’ın yanında olduğunu çeşitli düzeyde yaptığı açıklamalarla belirtmekten geri durmuyor. Azeri ordusuna yönelik lojistik ve taktik desteğin yanında, Suriye’den DAİŞ artığı cihatçı çeteleri de transfer etti. TC devleti, Kuzey-Batı Suriye’deki Sultan Murat Tugayı, Hamza Tümeni, Süleyman Şah gibi gruplardan çok sayıda çeteyi Afrin’den Antep’e oradan da Bakü’ye taşıdı ve savaşın ön cephelerine sürdü.

The Guardian gazetesinde çıkan haber de “özel bir Türk şirketi Afrin’de Azerbaycan kampı kurdu” denildi. Haberde özel bir Türk şirketinin Afrin’de bir eğitim kampı kurduğu ve cihatçı çeteleri Azerbaycan’da konuşlanmak üzere eğittiği iddia edildi. The Guardian gazetesi Azerbaycan’da ”muhafızlık” yapacakları söylenen çetelerin eylül ortalarından beri kampta toplandığını ve ayda 7 ila 10 bin TL maaş alacaklarını da yazdı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında çatışmalar başladıktan sonra da bu konu çeşitli uluslararası basın kurumlarında yer almaya devam etti. Londra merkezli ve “muhaliflere” yakın Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, TC’nin Ermenistan’a karşı savaşmak için Azerbaycan’a gönderdiği çete sayısının 850 kişi olduğunu ve yaşanan çatışmalarda 3’ünün öldüğünü bildirdi. Reuters Haber ajansı, TC’nin 700 ile 1000 çeteyi Azerbaycan’a gönderdiğini servis etti. Rusya ve Ermenistan medyası ise TC’nin 4 bin çeteyi Suriye’den Azerbaycan’a gönderdiğini yazdı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Brüksel’deki AB zirvesine geldiği sırada yaptığı açıklamada, TC’nin Dağlık Karabağ’a karşı savaşmak için Azerbaycan’a çete grupları gönderdiğine dikkat çekti. Macron; “Cihatçı gruplara mensup Suriye’li savaşçıların Antep üzerinden Dağlık Karabağ’daki operasyon alanına gittiğini gösteren kesin bilgilere sahibiz” dedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise Dağlık Karabağ’da yaşanan şiddetli çatışmalarda Suriyeli ve Libyalı silahlı grupların yer aldığını belirtti. Moskova yaptığı açıklamada müdahil olan ülkelere “yabancı teröristler ve çeteleri” kullanmama çağrısında bulundu.

AKP-MHP iktidarının cihatçı çeteleri Suriye’de B. Esad yönetimine karşı kullandıkları, Suriye’den Libya’ya Sarraç’ın başında bulunduğu UMH’ne saflarında savaşmaları için taşındıkları daha önceleri çeşitli kez uluslararası basında yer almıştı. Üstelik bunu Erdoğan’da kabullenmişti. Şimdi de Libya ve Suriye’den bu cihatçı çetelerin AKP-MHP iktidarı tarafından Ermenistan’a karşı savaşmaları için Azerbaycan’a taşındıkları uluslararası basında yer alıyor.

TC devletinin Dağlık Karabağ meselesinde bölgeye bu denli yüklenmesinin ardında birincisi; Dağlık Karabağ meselesinde Rusya’yı uğraştırarak hem NATO hem de “Batı”nın desteğini sağlamayı, diğer taraftan da Rusya’yı Libya ya da Suriye’de tavizler verdirmeye çalışması vardır. TC rejimi, Dağlık Karabağ’daki krizi derinleştirerek Suriye’de Rusya’dan bazı tavizler koparmaya çalışıyor. Daha önce Afrin işgalindeki gibi Rojava’ya yönelik saldırılar için yeni tavizler koparmaya çalışıyor.

İkincisi; basına yansıyan haberlere göre de Azerbaycan’dan da Bakü’de askeri üs talep edildiği, Dağlık Karabağ’da da askeri gözlem noktaları -İdlib’de olduğu gibi- talep ettikleri anlaşılmaktadır.

Bununla bağlantılı olarak üçüncüsü AKP-MHP iktidarının Kafkaslar’a yönelmesinin arkasında TC rejiminin geçmişten gelen ilhakçı, yayılmacı işgalci politikası vardır. Bir zamanlar İttihatçıların Pan-Turanizmi olarak ortaya çıkan ve İsmail Enver’in Orta Asya çöllerinde kurşuna dizilmesiyle sonuçlanan hayal, günümüzde neo Osmanlıcılık olarak diriltiliyor.

AKP-MHP iktidarı son Kafkasya seferinde kazanımlar elde etmeyi umarken eldekini de kaybedebilir. TC rejimi cihatçı çetelerin hamiliğini yaparak onları Suriye’den Libya’ya, Libya’dan Kafkaslar’a taşırken bu kez bu cihatçılar yüzünden ciddi bir bedel ödeyebilir.

Pazar günü çatışmaların başlamasıyla birlikte Ermenistan sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti. Azerbaycan’ın Ermeni halkına savaş ilan ettiğini belirterek Ermenistan ve Azerbaycan’ın büyük bir savaşın eşiğinde olduğunu ifade etti. Azerbaycan Savunma Bakanlığı da tüm cephe hattında operasyon başlattığını bildirdi. Dağlık Karabağ Yönetimi de “Bize karşı savaşan Azerbaycan değil, TC’dir” açıklamasını yaparak TC’nin savaş uçakları, helikopterleri ve çeteleriyle saldırdığını açıkladı.

Bütün dünya ülkeleri, liderleri ateşkes çağrıları yaparken TC devleti tüm kurumlarıyla savaş çığırtkanlığı yapıyor. TC’nin Dışişleri Bakanı “Azerbaycan nasıl isterse o şekilde yanında olacağız” açıklaması yapıyor. Bunun anlamı açıktır: Askeri birlik, havadan müdahale, tank, top, İHA, SİHA…

Savaşa Karşı Ateşkes Çağrıları

HDP dışındaki siyasi partiler savaştan, destekten dem vuruyorlar/açıklamalar yapıyorlar. HDP dışındaki TBMM’de grubu bulunan dört parti Azerbaycan ile Ermenistan arasında devam eden çatışmalara ilişkin ortak tutum belirlediler.

Öte yandan birçok uluslararası güç çatışmaların durmasını istedi. Ateşkes çağrısı yapanlar arasında BM ile ABD bulunuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron derhal Karabağ’da ateşkes yapılmasını istedi. O da RTE’nin tam tersi/aksi yönde bir açıklama yaptı: “Fransa her zaman Ermeni halkının yanındadır” dedi.

Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Almanya Başbakanı A. Merkel ile görüşerek TC’nin bölgedeki saldırgan politikasına engel olunması çağrısı yaptığı belirtildi. A. Merkel de yaptığı açıklamada; Karabağ sorununun barışçıl yolla çözümünden başka alternatif olmadığını vurguladı. Rusya’nın tutumuna gelince. Rusya bölgede çatışma istemiyor.

Bu çatışmalarda daha çok arabulucu bir rol üstlenmekten yana. Azerbaycan ve Ermenistan’a ateşkes çağrısı yaptı. Dışişleri Başkanı Lavrov, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri bakanlarını görüşmeler için Moskova’ya çağırdı.

Önümüzdeki süreç ateşkes çağrılarının daha da yoğunlaşacağı, barış için müzakerelerin başlayacağı bir süreç olarak gözükmektedir.

Azerbaycan ve Ermenistan halklarının, bölgenin halklarının bu savaştan hiçbir çıkarı yoktur. Halklar açısından daha fazla sömürü, kan ve ölüm getirmektedir bu savaş. Bu savaşın ve genelde savaşların kazananı emperyalistler ve silah satıcılarıdır.

Azeri ve Ermeni emekçileri, yoksulları dosttur ve savaş istemezler. Azeri ve Ermeni patronları bu savaşın tarafıdır. İşçilerin, emekçilerin düşmanıdırlar.

Rusya’da 1917’de gerçekleşen Sosyalist Ekim Devrimi’yle Azeri ve Ermeniler SSCB’de birlikte barış içerisinde yaşadılar. Azeri ve Ermeni halkları yine bugün de barış içerisinde sömürüsüz bir dünyada yaşamak için Azerbaycan ve Ermenistan’ın işçi sınıfı ve emekçileri bölgenin halklarıyla birlikte sömürücü egemenlere karşı devrim ve sosyalizm bayrağını bir kez daha yükseltmeleri gerekmektedir.

İnsanlığı haksız savaşlardan, kapitalizmin barbarlığından kurtaracak tek çözüm reçetesi demokratik devrimlerdir.

Özgür gelecek net

2445

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Sayfalar