Pazartesi Mayıs 20, 2024

ATİK Operasyonuna Karşı Mevzileri Güçlendirelim!

Almanya’nın ATİK’e (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu)yönelik operasyonuna karşı sağlam, örgütlenmiş, ciddiyet isteyen, tahkim edilmiş, kendi cephesini en geniş kesimlerle kurmuş bir barikat oluşturmak içinden geçilen kesitte önemlidir. Çünkü bu sömürüye, zulme, haksızlığa karşı devrimin, demokrasinin ve özgürlüğün alanını genişletecek bir mücadeleyi içermektedir. Bu operasyonun merkezindeki Avrupa demokrasisi karşısında da böyledir, operasyonun kaynağı ve yönlendiricisi faşist TC’ye karşı da. Bu süreçte yürütülecek siyasi ve hukuki mücadele ile elde edilecek başarı aynı zamanda tüm demokratik, devrimci ve özgürlükten yana olan örgütlü güçlerin ve geniş halk yığınlarının örgütlenme ve mücadele kazanımı olacaktır. Çünkü meşru, haklı devrimci ve demokratik mücadele hedefe konmaktadır.

Örgütlemede Planlı, Yönelimde Berrak, Hedefe Kilitlenmede Netlik!

Bunun için sürecin her aşaması bir planlama ile öncelikli ve esasa yönelen hedefler belirlenerek yapılmalıdır. Baştan savma bir ele alış bu eksende örgütlenecek mücadeleyi başından sabote eder, sürecin ciddiyetini zedeler ve en önemlisi mevzi genişletme ve örgütlenme alanını daraltır. Tüm dost demokratik, ilerici, devrimci ve konuya duyarlı kesimler bu soruna asgari düzeyde duyarlı hale getirilmeden, onlar sürece etkin ve aktif bir şekilde örgütlenerek dahil edilmeden daha geniş kesimlere ulaşmak hem zor olacaktır hem de bu kesimlere ulaşmakta başından sıkıntılar doğacaktır.

Sendikalar, meslek örgütleri, insan hakları örgütleri, uluslararası dayanışma örgütleri, yöre dernekleri, çevre örgütleri, kadın hareketleri vs. bu eksende ulaşılması zor kurumlar haline gelecektir. Bu sürecin her bir aşaması kendi içinde yapılandırılmalı ve hangi kurumların, hangi araç ve yöntemlerle sürece dahil edilebileceği içerden dışarı doğru tartışarak ele alınmalıdır. En duyarlı ve yakın olandan en uzak olana kadar bütün olanaklar zorlanmalı, kendi içinde örgütlenerek sürece duyarlılık oluşturulmalıdır. Ancak bu sürecin her aşaması örgütlenmeyi, ikna etmeyi, demokratik işleyişle planlamalar yapmayı, esnemeyi, hedefe kilitlenmeyi zorunlu kılmaktadır.

Sürecin kazandıracaklarına dair bir kafa açıklığı, netlik ve politize edilmiş bir hassasiyet sağlandığı oranda bu, meseleyi ele alışa da yansıyacaktır. Bu yaklaşım olmaz denileni başarmayı, zor olanı aşmayı, daraltılan alanı genişletmeyi, karmaşık olanın özünü yakalamayı getirecektir. ATİK operasyonuna karşı henüz sürecin başında ciddi kazanım sayılacak ve kampanya da kaldıraç rolü oynayacak gelişmeler söz konusudur. Deyim yerindeyse operasyona karşı ilk gedik açılmış ve demokratik, devrimci mücadelenin alanını genişletecek kazanım sağlanmıştır. Yunanistan’da gerçekleşen tutuklamada Almanya’nın iade talebini görüşen mahkeme hem siyasi hem de hukuki açıdan yapılan operasyonun altını boşaltacak bir karar şekillendirmiştir. Bu hukuki kazanım aynı zamanda siyasi boyutları genişleten bir özelliğe sahiptir.

Yunanistan mahkemesi Almanya’nın iade talebini ret ederken iki temel gerekçe ortaya koymuştur. Alman savcılığının hazırladığı iddianame üzerinden yapılan inceleme sonucu birinci olarak, ortaya konulan iddiaların somut bir delile dayanmadığı, meşru ve demokratik çerçevede değerlendirilmesi gereken faaliyetlerin “terör” kapsamına sokulamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Alman savcısının ortaya koyduğu iddiaların soyut, delilden yoksun ve mesnetsiz olduğu belirtilmiştir. İkincisi ise bu türden suçlamaların Türk devleti tarafından sıklıkla dile getirildiği, bu bağlamda ortaya konulan iddiaların adeta Türk devlet anlayışının bir ürünü olduğu ifade edilmiştir.

Bu, özet olarak iki temel sebepten iadenin mümkün olmadığı, doğru olmadığı belirtilerek adeta bir nevi beraat kararı şekillenmiştir. Bu durum Yunanistan sınırları içinde siyasi mültecilerin hak ve özgürlüğünü genişleten, siyasi çalışmaların sınırlan- masına karşı duran bir karaktere sahiptir. Daha da önemlisi Almanya’da görülecek davaya karşı emsal niteliği taşıyacak bir özelliğe sahiptir. Aynı şekilde Fransa ve İsviçre gibi ülkelerde iade davalarına referans olacak ve buralarda görülecek davalara hukuki destek niteliği olacak bir karaktere sahiptir.

İadeleri Durdurmanın ve Hastaları Serbest Bıraktırmanın Önemi!

Yunanistan’da elde edilen bu kazanımın hem siyasi hem de hukuki açıdan yürütülecek faaliyete, siyasal alanı genişletme mücadelesine doğrudan katkısı ve katacağı bir ivme vardır. Çalışmalar bu moral destekle ve kazanımla kendini örgütlemeli ve Almanya merkezli davanın siyasi hedefi ve hukuki temeli boşa çıkarılmalıdır.

Dava bütünlüklü ele alınırken zayıf halkalarına yönelik özel, odaklanmış bir yoğunlaşma sağlanmalıdır. Süreçte öne çıkarılarak yoğunlaştırılması gereken iki husus vardır. Birincisi Fransa ve İsviçre’de yürüyen iade davalarıdır. İkincisi ise ölüm oruçlarından dolayı oluşmuş Wernicke Korsakoff hastası olan tutukluların uluslararası standartlarda hapis yatamayacaklarına dair anlayışın uygulanmasını sağlamaktır. Bu uzun erimli politik faaliyetin ve kampanyanın özelde yoğunlaştırılmış ve kısa vadeli hedefleri olarak belirlenmelidir.

Bu bağlamda Fransa ve İsviçre’de halihazırda yürüyen iade davalarına karşı geniş kesimleri harekete geçirecek yoğunlaştırılmış bir eylemsel ve diplomatik çalışma örgütlenmelidir. Yine aynı şekilde Yunanistan kararı emsal alınarak hukuki cephede soruna vakıf, konuya duyarlı avukatların harekete geçirilmesi sağlanarak ciddi bir hazırlık yapılmalıdır. Fransa ve İsviçre örgütlülükleri bu eksende özel bir odaklanma içinde olmalıdır. Kamuoyu oluşturma, sürecin esas halkalarından birisidir. Kamuoyu oluşturma dağınık ve gerçeklikten kopuk olmamalıdır. Öncelikle konuya duyarlı kamuoyu hedeflenmelidir. İlerici, demokratik, devrimci yerel kurumlarla ve göçmen örgütleriyle hızla bir program etrafında birleşecek bir örgütlenme yaratılmalıdır. Bildiri, broşür, afişler konuya odaklı hazırlanarak yine konuya duyarlı, demokratik, ilerici, devrimci kamuoyu öncelikle bilgilendirilmelidir.

Bu kesimlerin katıldığı eylemler, şenlikler, festivaller ve tüm etkinlikler esas çalışma alanları olarak kullanılmalıdır. Yine geniş kamuoyunu bilgilendirecek tüm iletişim araçları zorlanarak olanak açılması sağlanmalıdır. Yaygın ve odaklı eylemler örgütlenmeli bu yolla ilgili hükümetler ve mahkemeler basınç altına alınmalıdır. Bu ülkeler dışındaki faaliyetler özellikle o ülkenin elçiliklerini basınç altına alacak faaliyetlere odaklanmalıdır. Elçilikler önünde eylemler, özgürlük talep eden mektuplar-fakslar-emailler yoğun şekilde kullanılmalıdır. Yine mümkün olduğu oranda geniş heyetler oluşturularak ilgili ülkenin büyük elçileri ve konsoloslarıyla randevular alınarak talepler anlatılmalı ve baskı bu şekilde yoğunlaştırılmalıdır.

Hasta olan tutsaklar için özellikle Almanya’daki hekim örgütleri ile görüşmeler yapılmalı ve konuya dair duyarlılık talep edilmelidir. Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki hekim örgütleri de aynı şekilde soruna duyarlı kılınmalıdır. Uluslararası hekim örgütleri bu vesileyle harekete çağrılmalı, Alman devletinin bu tutsakları hapishanede tutmasına karşı tavır oluşturması istenmelidir. Konuyla ilgili tutsaklara verilmiş raporlar ve hastalıkla ilgili yazılmış bilimsel makaleler dosya haline getirilip özelde hekim örgütleriyle ve genelde geniş kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Wernicke Korsakoff hastalığına dair raporlar yazmış, çalışmalar örgütlemiş tüm demokratik kitle örgütleri ve kişiler ziyaret edilmeli, destek çağrısı yapılmalı. Bu konuda hazırlanmış metinler kullanılacağı gibi bizzat bu kurumların görüş ve önerilerini içeren imzalı metinler, belgeler edinilmelidir.  Aynı şekilde konu özgülünde geniş kesimlerin destek ve dayanışmasını sağlayacak ortak imzalı çalışmalar hızla örgütlenmelidir.

Bu odaklanmış ve özgülenmiş çalışmalar aynı zamanda ATİK operasyonun amaç ve hedeflerini anlatmaya, en geniş kesimleri bu eksende bilgilendirmeye ve davanın siyasi saiklerinin altını boşaltmaya hizmet edecek bütünlükle olmalıdır. Parça bütünden koparılmadan ATİK operasyonun siyasi amaçları boşa çıkarılacak ve demokratik-devrimci mevziinin genişlemesini sağlayacak şekilde örgütlenme ve çalışmalar yürütülmelidir. Kazanımları artmış, örgütlenme alanı yaygınlaşmış, mücadele direnci gelişmiş, politik kavrayışı zenginleşmiş, ideolojik olarak kararlaşmış bir süreci örgütleyerek ancak bu saldırı püskürtülebilir. İyi ve yoğunlaşmış bir faaliyet ise bunu olanaklı kılacaktır.

 

47727

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

Sayfalar