Perşembe Mayıs 23, 2024

22 Kasım 1986 Yılında Ölümsüzleşen 9’ların Kızıl Anılarını Selamlıyoruz!

Hapisten çıkmıştı çoğu… Kısa süre şehirlerde kalıp örgütsel çalışmaları yürüttükten sonra, Parti konferansına delege olarak katılmak üzere Dersim’e gerilla bölgesine tereddütsüz yürüdüler. Silah kuşanıp gerilla savaşı siperlerinde konumlandılar. Gerilla birliği çok geçmeden düşman saldırısına maruz kalarak büyük bir çarpışmaya girdi. Bu çarpışmada yedisi konferans delegesi, ikisi parti savaşçısı olmak üzere toplam 9 yoldaş, 22 Kasım 1986 günü Dersim-Ovacık kırsalında düşman tarafından hunharca katledildi. Yoldaşların katledilmesi partimiz açısından ağır bir örgütsel darbe oldu. Alınan bu ağır darbe partimizde birikmiş sorunları ateşleyip gün yüzüne çıkararak önemli sonuçların yaşanmasına vesile olan bir süreç oldu.

Katledilişlerinin yıl dönümü vesilesiyle, Mehmet Kemal Yılmaz, Ünal Küçükbayrak, Zeki Uygun, Rıza Sökmen, Hüseyin Tosun, Ali Rıza Boyoğlu, İbrahim Polat, İsmail Doğan ve Kamile Öztürk yoldaşların anıları önünde saygıyla eğiliyor, onlar şahsında tüm devrim ve parti şehitlerini anıyor, mücadelelerini selamlıyoruz…

Bağımsızlık, Halk Demokrasisi, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinde ölümsüzleşen yoldaşlarımızı unutmadık, Sosyalizm için Sosyalist Halk Savaşı mücadelemizde yaşatacağız. Mücadele ve kararlılıklarını kılavuz alırken, onlardan öğrenerek ilerliyoruz… Slogancı değiliz, onların mücadele ve kahramanlık yazan yaşamlarını slogan ediniyoruz! Onlar bir tarihtir, yazdıkları devrimci tarihe bağlıyız, bu tarihten öğrenerek ilerliyor, ilerletiyoruz… Onların tecrübeleri öğretmenimizdir. Ondan öğrenmeliyiz…

22 Kasım 1986 yılında ölümsüzleşen 9 yoldaşın partimiz için anlamı büyüktür. Yoldaşların ölümsüzleşmesi parti tarihimizde sadece ağır bir kayıp olarak yer edinmez. Aynı zamanda belli tarihsel gelişmelerin de başlangıcı olarak anlam taşır bu süreç… Ve bu süreç neredeyse partimizin genel tarihine de ışık tutan ya da o tarihle örtüşen bir süreçtir.

***

1976 yılında Koordinasyon Komitesi (KK) Hizibi diye bilinen ayrılık, hareketimizin ilk ayrılığı olmakla birlikte, büyük ve köklü bir örgütsel ayrılık tecrübesiydi de. Bu ayrılık aynı zamanda hareketimizin aldığı ilk örgütsel yenilgiden sonra yaşadığı ‘‘bölgesel dönemi‘‘ takiben giriştiği toparlanıp merkezileşme çalışmaları sürecinde gündeme geldi. Hareketimiz ilk yenilgisini almış ve bu yenilgiyi atlatmak üzere ilk konferansını gerçekleştirerek merkezi yapısına kavuşmayı planlarken ilk ayrılık tecrübesini yaşadı… Böylece, merkezileşme çabası baltalanmış ve fiilen ertelenmiş oldu. Hareketimiz 1978 yılında ilk konferansını gerçekleştirerek 1973 örgütsel yenilgisinden sonra merkezi yapısını inşa edebildi. 1978 ve 80 yıllarında değişik çaplarda örgütsel hiziplerle tanıştı. 1980 AFC’siyle birlikte ikinci örgütsel yenilgisini aldı. 1981 yılında ikinci konferansını gerçekleştirerek yeniden merkezi yapısına kavuştu. Bu yıllar da çeşitli hiziplere tanık oldu… Her konferans ve aynı zamanda her yenilgi dönemleri adeta hizipler doğuran süreçler olarak işledi… Nitekim gerçekleştirilmesi gerekip de bir türlü gerçekleştirilemeyerek 1987 yılına sarkan üçüncü konferans da hizip veya ayrılığa şahit oldu. Ve elbette ayrılık konferans dönemine denk gelmekle birlikte, ağır örgütsel darbelerin alınıp örgütsel tasfiyeciliğin yaşandığı döneme de denk geldi ki, hemen her ayrılık ve hizip vakıasının ortak özelliği, konferans ve örgütsel yenilgi ya da ağır örgütsel darbelerin yaşandığı döneme denk gelmesiydi…

1987 yılında gerçekleştirilmesi kararlaştırılan 3. Konferans dönemi ağır örgütsel darbelerin alınmasına ve ikinci büyük ayrılığın yaşanmasına şahit oldu. Bu ayrılıkta, gerilla bölgesinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılan konferansın, 22 Kasım 1986 yılında konferans delegeleri olarak Batıdan gerilla bölgesine gelen yoldaşların düşman tarafından katledilmesinden hemen sonra gündeme gelen ‘‘konferansın gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi ya da konferansın nerede gerçekleştirilmesi gerektiği‘‘ üzerine yaşanan ve son tahlilde ayrılığa neden olan tartışmalar ve tavırlar doğrudan belirleyici oldu… Yedisi konferans delegesi olmak üzere 9 yoldaşın düşman tarafından katledilmesinden sonra, 2 MK’cılar olarak bilinen kadrolar(esasta dönem önderliği) bölgeye ve dolayısıyla konferans alanına gelmeyi yanlış bularak gelmeme tavrını geliştirip, konferansın başka yer ve zamanda yapılması tartışmalarına girdiler. DABK olarak bilinen Dersim gerilla bölgesi örgütü bu tavır, öneri ve tartışmaları belli gerekçeler temelinde doğru bulmayarak konferansın kararlaştırıldığı yer ve zamanında yapılmasını istediler. Derinleşerek boyutlanan tartışmalar neticesinde 1987 ayrılığı yaşandı… Ayrılık nedensiz değildi ama nedenlerine rağmen yanlıştı. Her süreç kendi iç özellikleriyle anlaşılıp açıklanabilir elbet. Tamamen sebepsiz ve keyfi şeklide bir ayrılık olamazdı. Fakat sebeplere ve hatta haklı bir çok neden ve dayatmaya karşın, ayrılık gerekli değil, yöntem olarak da hatalıydı…

 Ayrılıklar ve hizipler pratiği öğretici derslerle doludur. Hemen her ayrılık ve hizipler vakıasının örgütsel yenilgi, ağır darbe koşulları ve konferans dönemlerine denk gelmesi tesadüf değildir, olamaz da. Dolayısıyla, her ayrılık ve hizip gibi gelişmeler kendi somutunda değerlendirilip sonuçlandırılırsa da, genel anlamda yaşadığımız ayrılık ve hiziplerin yanlış olduğu gündeme geliş şartları bakımından da desteklenmektedir.

22 Kasım 1986 yılında delege yoldaşlar ölümsüzleşmeseydi 87 ayrılığı yaşanmazdı-yaşanmayabilirdi. Yaşansaydı da başka bir ayrılık olarak ve başka bir içerik ve biçimde gerçekleşirdi. Neden 87 ayrılığı yaşanmazdı? Çünkü yoldaşların ölümsüzleşmesi diğer kadrolar ve parti üzerinde etki göstererek yeni tartışmaların gündeme gelmesine, tartışmaların daha keskin uçlarda yaşanmasına yol açtı. Burada 87 ayrılığının sorumlusu ve suçlusu ölümsüzleşen delege yoldaşlardır sonucu çıkmaz, kasıt bu da değildir zaten. Anlatmaya çalıştığımız, ayrılık vb gelişmelerinin ekseri yenilgi-ağır darbe gibi koşullarda yaşanması gerçeğidir. Konferans dönemlerinin de aynı biçimde ayrılık gibi gelişmelerin yaşandığı dönem olması da anlamlıdır. Konferans dönemleri yoğun ve ciddi tartışma süreçleridir ve bu tartışmalar doğru yürütülmediği taktirde bunların ayrılıklara varması mümkündür. Yenilgi ve ağır darbe koşulları da en zor koşullardır ve bu koşullarda ideolojik kırılmaların ve savrulmaların yaşanması, dolayısıyla örgütsel sorunların gündeme gelmesi anlaşılırdır. Ayrılık ve hizipleri bu zeminde anlar ve açıklarsak, onlara karşı silahlanmış olup daha doğru davranır ya da yönetiriz. Şüphesiz ki, bu şartlardan bağımsız olarak ideolojik-siyasi çizgide gündeme gelen derin farklılaşma ve çizgileşmeler de ayrılıklara yol açar ve bu ayrılık biçimleri esasta doğrudur. Bazen, yenilgi vb koşullarında değil, bilakis gelişme dönemlerinde de ayrılıklar gündeme gelmekte-gelebilir. Bunlar da ilerleyen yönelimle gerileyen yönelim-tutum arasındaki olağan çatışma durumlarıdır ki, bu ayrılıklar da anlaşılırdır…

Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın idealleri ve mücadelelerini yaşatarak zafere taşımak için ayrılıkları değil, birlikleri geliştirmeliyiz. İdeolojik-siyasi temelde gelişip önlenemez ve kaçınılmaz olan ayrılıklarda sorun yoktur; bunlar haklı-doğru ayrılıklardır. Ama bu zemine sahip olmayan ve dolayısıyla önlenebilir olup da kaçınılmaz olmayan ayrılıkları önleme konusunda çok daha bilinçli hareket etmemiz şarttır. Bu, devrimin istediği olmakla birlikte, ölümsüzleşen yoldaşlarımızın ideallerinin gerçekleştirilmesi için de gereklidir.

Ölümsüz yoldaşlarımızdan öğrenmek, onların ideallerinden olduğu kadar, pratiklerinden de öğrenmektir. Birlikleri geliştirmek, mücadelede kararlı ve fedakar olmak, cesaretli ve atılgan-militan olmak, siyasi iktidar için savaşı ilerletmek öğrenmemiz ve uygulamamız gerekenlerdir… Hesapsız ve dürüst olmak, parti, devrim ve halka bağlı olmak onlara bağlılığın şartıdır. Onlardan öğrenmeli, onları yaşatmalı, bunun için devrimde ısrar, mücadelede kararlı olmalıyız. 9’ların kararlılığını, feda ruhunu, militanlık ve cüretini kuşanmalı, miraslarını büyüterek devrimle taçlandırmalıyız. Onlara karşı sorumluluğumuz budur… Anılarını yaşatacağız!…

Devrim görevimiz, savaş yolumuz, ölümsüz yoldaşlar kılavuzumuzdur… 

4183

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Sayfalar