Pazartesi Mayıs 20, 2024

2 Temmuz ağrısı -Özden Çiçek

YOL

Bir yürüyüş eyleyenlerin

yolu bu

uzak dünlerden bugüne

 

Görecekler sonra ermezliğini

bir yangınla çıkanlar

o yolun önüne

                         Kemal Özer

Evrensel manada erdemli insan, başkasının yüzünde patlayan tokatı kendisinde hissedebilen ise; yeniden ve her zaman soralım öyleyse, insan olabilmenin neresindeyiz? Konu 2 Temmuz olunca değil unutmak; akıldan çıkmıyor gözlerimizde asılı duran yangın görüntüleri. Yaşam zıtlıklar mücadelesi hep;  barışla savaşır savaş, hoşgörüyle didişir kabalık, sevginin karşısında durur sevgisizlik... Oysa sevinci paylaşmakta olduğu gibi zulümlerimiz de insanlık tarihiyle yaşıt!.. Evrenin dönüşü, haktan alıp halka veren, anlamı paylaşmak olan ve Hünkar Hacı Bektaş` ın ifadesiyle semah; ‘ ariflerin adeti, muhiplerin ibadeti, taliplerin maksududur. Hakka, ki bizim semahımız oyun değildir, ilahi bir sırdır, mecazi değildir’.  Tıpkı  2 Temmuz`da kadın ve erkeğin birlikte döndüğü semah gibi; yalınayak, sade ve hakikati gösteren... Bu nedenle 2 Temmuz 1993 Sivas  katliamı;  hakikat, hoşgörü, paylaşma  ve sevgiyi gölgelemenin kalkışmasıydı.

Yine bir soruyla düşünelim, ‘2 Temmuz Sivas`ı unutmuyoruz’ tekrarlarının dışında peki  ne yaparsak bu ağrı  diner ya da neyle unutulmamış olur? Uluslararası hukuk ve insan hakları beyannamesi bağlamında öncelikle gerekli kriterler yerine getirilip ve tabii ki katliamlarla yüzleşerek mümkün. Değil 2 Temmuz Sivas katliamı, yüzleşmeyi bekleyen o kadarunutamadıklarımız var ki!

Sanatını toplumsal sorumluluk ve tanıklıkla yükümlü gören sanat insanları unutamadıklarımıza unutulmayacak katkılar sundular, sunuyorlar da hala... Türkiye edebiyatının önemli isimlerinden biri olan  Kemal Özer, bu bağlamda adı anılması gereken şair ve yazarlarımızdandır. Temmuz İçin Yaralı Semah, Yangın Şiirleri  (Yordam Kitap, 2008) adlı eseriyle yitirdiğimiz güzel insanları şiirine konuk ediyor, her bir ismi dile getiriyor. Kemal Özer ozanı/şairi ‘bilinç işçisi’ olarak görür, bu nedenle insan yüreğini bilinçle doldurmanın amacını güttüğü gibi, şiirin niçin ve kime yazıldığının da bilmesi gerektiğini söyler. Pablo  Neruda`nın deyimiyle barıştan doğan ozanı, ekmeğin undan doğması kadar gayet olağan bir bağ kurar.

Kemal Özer 1935`te İstanbul`da doğdu. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bülümünde eğitim gördükten sonra çeşitli gazete, dergi ve yayınevlerinde çalıştı. Edebiyat dergileri kurdu ve yönetti, bu bağlamda Yeni A Dergisi öne çıkanlardandı. Türkiye Yazarlar Sendikası`nda yöneticilik yapmasının yanı sıra kendi kurduğu Yordam  Yayınevi`nde kendi kitaplarını yayınladı. İlk üç şiir kitabıyla İkinci Yeni hareketinin içinde yer aldıktan sonra, ozanın toplumcu yaklaşımı üzerine yoğunlaşan, toplumsal eylemler, yurdun ve dünyanın siyasal olaylarını şiirine yansıtan bir tutum izledi. Yaşamın dinamik uçlarına sahip çıkarak, onları bilemekten yana, şairi sorumluluğa davet eden bir tutum izlemiştir. Şiir kitapları dışında; anı, öykü, deneme, gezi, çocuk ve çeviri kitapları dahil olmak üzere altmışa yakın edebi eser veren  bir bilinç işçisinden yani şiirle düşünen bir yazardan söz ediyoruz. Bu anlamıyla da yazar kime denir ve  kimdir yazar sorusuna karşılık olarak, Kemal Özer iyi bir cevap niteliği taşımaktadır.

Ölümünden önce en son eseri olması nedeniyle Temmuz İçin Yaralı Semah ayrı bir önem de taşır. Kitap altı bölümden oluşuyor, kimi bülümler tek bir şiirden oluşurken, kimi bölümler de beş altı şiir yer alıyor. Her bölümde yaşanan an’lara tanıklık edilen dizelerle birlikte, kendi söyleyiş özelliklerini de beraberinde taşıyor. Anlatılan kişileri uğraşlarından, daha başlamadan biten hayatların ayrıntıları, onlardan geride kalan duyarlılıkları duyuruyor bizlere ozan. Metin Altıok, Behçet Aysan, Carina, Nesimi Çimen, Hasret Gültekin, Mehmet Atay, Sehergül, Serkan, Gülsüm, Menekşe, Koray... ve her biri sıralanıyor tanık günlerimize. Üstelik bütün anlatılan kişiler aynı uslupla anlatılmak yerine kişilerin özlelliklerini yansıtan imge, kurgu ve söyleyişlere uygun davranılarak oluşturulan güçlü  metinler haline getirilmiş. Tıpkı Oğlundan Öksüz Kalan Ananın Şiiri`nde ifade edildiği gibi:

Ağaç desem ağaca assam sazını

hangi dalın kıvrımına güvensem

 

Yol desem yola sorsam nerdedir

kimden gelir kime gider bilmeden

 

Temmuz İçin Yaralı Semah, Kemal Özer`in  de dile getirdiği gibi bir ozan olarak Sivas`a yeniden bakmak, bu bakışı yiritirilenler adına bakmak, onların anılarıyla bakmak, onlarla birlikte orada yok edilmek isteneni yeniden ayağa kaldırmak isteğidir. Tıpkı Ömrü KısaKelebekler şiirinde dile getirdiği gibi:

Herkes unutmuş olsa bile

sen tutuyorsun ya aklında

yıllar geçti diye aradan

susacak değilsin ey ozan

Kemal Özer özellikle Tanık Günler ve Umut Edebiyatı Yedi Canlıdır deneme eserlerinde sanatı ve sanatçının ya da ozanın görevini sorgulamaktan geri durmaz. Şiirin kavgasını, kültür ve siyaset kavgasından  hiç ayırmıyor. Yine sanatı diğer disiplinlerden üstte görmeden sanatın hayat kavgasında var olmasından hareketle özellikle şiiri bu sorumluluk düşüncesiyle bütünler. Diğer taraftan sanatı hayatın gerisinde ve toplumsal sorumluluktan bağımsız tutanlara karşı da ciddi tavır alır ve yaşadığı topluma tanıklık eden şiir ve diğer türdeki eserleriyle bizleri buluşturmayı elden bırakmamıştır. Zonguldak kömür ocakları başta olmak üzere işçi ve emekçinin sesine Onların  Sesleriyle Bir Kez Daha eserinde ses olmuştur. Yine 12 Eylül zindanlarında hayatları çalınan evlatları için  anaların  diliyle Oğulları Öldürülen Analar şiirleri aklımızda yer tutanlarındandır.

Bireyin mi toplumun mu şiirini yazmalı sorusuna cevap olarak, bireye nereden bakıldığının sorgulanması gerektiğini söyler. Kemal Özer eserlerinde bireyi anlatırken, toplumsal sorunları  bireyde yansıması olarak görmek gerektiğini vurgular. Bu nedenle Kemal Özer yaşanana bakmak, bakılanı görünür kılma çabası güden, toplumcu gerçekçi sanat tutumunu elden bırakmayan ve de sanatını direnç ve  umutla ören bir bilinç işçisidir. 30 Haziran 2009`da yitirdiğimiz Kemal Özer`i ölümünün onuncu yıldönümünde bir kez daha saygıyla anarken;  Son Söz Yerine şiirinden bir alıntıyla 2 Temmuz`da yitirdiğimiz  çocuklarımızı, gençlerimizi ve dostlarımızı bir kez daha sevgi ve özlemle anıyoruz.

Zaman adınızla anılacak Temmuz geldiğinde

Yerinden oynayan ana yüreği kapının her çalınışında

 

Adınızla anılacak körün gözünden

Perdeyi kaldıran o alev

Utancın yüzü yanıp durdukça...

Özden Çiçek

1 Temmuz 2019

6325

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Sayfalar