Çarşamba Mayıs 15, 2024

15 Şubat Roja Reş (Nubar OZANYAN )

Halkların tarihinde ve yaşamında bazı günler vardır, unutulmazlar. Hatırlanmazsa ihanet, unutulursa vefasızlık olur. 15 Şubat Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi nezdinde kara bir gün olarak anılır. O kara günde uygar diye bilinen dünyanın haydutları ve bölgenin eşkıyaları, mazlum bir halkın özgürlük iradesine hain bir komployla kelepçe vurmak istediler. Özgürlüğüne sevdalı sayısız Kürt militanı, komploya karşı yaşamını bilerek ve isteyerek önderliğine armağan etti. Dünya hayretler içinde ve büyük şaşkınlıkla bu genç militanların yaşamlarına son vermelerini izledi. Anlam veremediler bu büyük eyleme. Gürül gürül akan bir nehir kenarında bedenini ateşe vermeye anlam veremez, özgürlüğün ne demek olduğunu bilmeyen “batının uygar” politikacıları. İttihatçılık zehriyle kirlenen, şovenizmle vicdansızlaşan sahte Türk solcuları da anlayamazlar yanıbaşlarındaki bir halkın görkemli özgürlük eylemini.

Bilinir ki, önderliğini yaratamayan hiçbir halk ve hiçbir sınıf hareketi stratejik olarak belirlediği amacına ulaşamaz. Özgürlüğünü eline alamayan, başarı ve zaferi yaşayamaz. Kürt halkı tarihi boyunca ilk kez özgürlüğüne bu kadar yakın oldu. Ve bu kadar sözünü güçlü söyleyen, dinleten eylemini kabul ettiren bir halk oldu. Kürt gerçekliği önderliğini yarattı, önderliği ise sözü ve eylemi zayıf olan bir halkı uyandırıp ayağa kaldırdı. Kürt kadınını hiç olmadığı kadar irade, söz ve karar sahibi yaptı. Kürtler, önderlikleri sayesinde sözlerini söyleyerek ve eylemlerini yaparak tarih sahnesinde yerlerini aldı. Hiç olmayacak kadar etkili ve görünür özne oldular.

Önderliği tutsak alınan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, özgürlük ideallerinden ve Devrimci Halk Savaşı’ndan vazgeçmeyerek mücadeleleriyle özgürlük ve adalet arayanlara örnek oluyor. İttihatçı faşistlerin, Kürtleri imha ve yok etme hesaplarını dağın Devrimci Halk Savaşı stratejisi boşa düşürüyor. Dün Kemal Pir’i, Mazlum Doğan’ı, Hayri Durmuş’u yutamayan katliamcılar bugün de Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin önderi Abdullah Öcalan’ı yutamadı. Özgürlük iradesi, özgürlük düşmanlarının kursağında kaldı. Kesintisiz süren özgürlük yürüyüşü, TC devletinin hesaplarını alt üst etti. İttihatçı Kemalistler, hangi sinsi imha ve soykırım hesabına başvurduysa hangi yalan ve aldatmaca politikasını uyguladıysa da bir türlü başarılı olamadı. Kürt'ün direnişi, faşist Türk devletine dert oldu. 

Peru devriminin önderi Gonzalo’nun tutsaklığından bu yana devrim ve özgürlük düşmanları öncüleri tutsak etmenin peşine düştü. Şubat 1999’da başlayan Kürtlerin Roja Reş’i bugüne kadar devam ediyor. İmha ve inkardan, soykırım politikalarından vazgeçmeyen, İttihatçı-Kemalist gelenekten kopmayan faşist iktidar bugün de Garê’yi işgal etmeye çalıştı. İHA ve SİHA’larıyla saldırıyı başlatan eli kanlı TC ordusu, arkalarına aldıkları bölgesel Kürt yönetimiyle yeni bir imha saldırısına girişti. Gerillanın 2007 Zap Direnişi halen hafızalardadır.

Kürdistan’a sefer olur ancak zafer olmaz.

Türk savaş hükümeti, AKP-MHP ittifakı dün başaramadığını bugün başarmaya çalışıyor. Düşmanın hava ve teknik üstünlüğüne karşı kendini eğiten ve yeni koşullara göre konumlandıran gerillalar, saldırıları boşa çıkarıyor. İnanç, irade ve kararlılıkla bir kez daha yenilmezliğini ispatlıyor. Ermeni’yi, Süryani’yi, Rum’u, Kürt’ü, LGBTİ+yı, Aleviyi, kadını, ormanı yakan AKP-MHP faşist yönetimi, yarattığı cehennemde yanmaktan kurtulamayacaktır.

Ülke açlık ve zulümle kaynıyor. Çöpten yiyecek toplayan, yoksulluktan ve çaresizlikten intihar eden, bilimsel-özerk üniversite talebi nedeniyle başı eğdirilmek istenen bir ülkede yaşamından memnun olan, geleceğinden kaygı duymayan kimse kalmadı. Açlık ve yoksullukla terbiye edilmek istenenlerin başlarının öne eğilmesini isteyen faşist Saray yönetimi, dikkatleri Kürdistan’daki bitmeyen sözde güvenlik sorunlarına ve sınırlarına çekerek yarım kalan imha görevini tamamlamak istiyor. Gerillayı ve Kürt'ü imha politikasıyla sorun olmaktan çıkarmak istiyor. Dün Ermeni ve Rumları, Süryani ve Asurileri bugün ise Kürtleri soykırımla mesele olmaktan çıkarmak isteyen faşist TC devleti fena halde yanılmaktadır. Unuttukları bir şey vardır ki; işgal ve ilhak politikası özgürlük ateşini daha fazla harlamaktan öte bir rol oynamıyor. Oynamayacaktır. Gerillanın darbeleri altında yenilgiyi yaşamaktan kurtulamayacaktır. Türk ordusunun gök gürültüleri değil, gerillanın yağmurları yeşertecektir Garê’yi ve Kürdistan’ı.

Bu zulüm dünyasında tek umut halkın silahlı örgütlenmesidir. Başka hiçbir fikir hiçbir öneri ve yol bu gerçeği değiştiremez. Kürtlerin gözyaşları üzerinden kendi servetini büyütmek ve zevklerini yaşatmak isteyenler, asla muratlarına eremeyecektir. Kürt halkı hiç olmadığı kadar özgürlüğün ve mutluluğun tadını yaşıyor. Bunun sırrının da cesaret, örgütlülük, iyi savaşmak olduğunu çoktan öğrendi. Ve başka halklara öğretmeye başladı bile.

Kürdistan adına, bir parça özgür toprak aşkına Kürtler kendisi olmalıdır. Kendi askerini bile öldürmekten çekinmeyen merhametsiz düşman karşısında sırtını birbirine ve diğer mazlum halklara dayamalıdır. Unutmamak gerekir ki, bugün hem düşmanların hem de ihanetin sayısı giderek çoğalıyor. Düşman, özgür Kürt'ü değil kendi tahakkümcü tekliflerine fayda sağlayan Kürt'ü istiyor. Kendi askerine acımayan düşman Kürde asla şefkat göstermez. 

2848

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Sayfalar