Cumartesi Nisan 27, 2024

Katledilişinin 47. Yılında KAYPAKKAYA'NIN İzinde...

kaypakkaya haber
Kaypakkaya yoldaşı tarih sahnesine çıkartan Türkiye'de sınıf mücadelesinin gelişimidir. Komünist önder Kaypakkaya yoldaşın tarihsel olarak ortaya çıkışını bundan farklı bir yere koyamayız. Proleter hareket tesadüflerin sonucu ortaya çıkmadı. Tarihte bireyin rolü olarak Kaypakkaya'yı ele alırken, Türkiye'deki sınıf mücadelesinden bağımsız ve tek başına ele almak onu eksik olarak değerlendirmek olur.

 

Bundan tam 47 yıl önce Diyarbakır hapishanesinde Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaş aylarca süren işkence sonucu bedeni paramparça edilerek katledildi. Faşizm onu aylarca “Türkiye’nin en tehlikeli görüşlerine sahip komünist” olarak aramıştı. Kaypakkaya yoldaş, bir ihbar sonucu Ocak 1973 tarihinde yaralı olarak esir alındı. Faşizmin polis şefleri, Kaypakkaya’yı işkencede konuşturarak zaferlerini perçinlemek istiyorlardı. Fakat yanılmışlardı! Nitekim onu koşturamadılar ve sonunda katlettiler.

Unuttukları bir şey vardı: Bir ağaç misali, kollarını kesmiş kökünü bırakmışlardı. İşte bizler, 48 yıldır Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu bilimsel görüşlerinin izinde, kararlı ve azimle yürüyoruz. Faşizm bizden bir can alsa da Kaypakkaya’nın görüşlerini öldürememiştir.

Kaypakkaya yoldaşın işkencede direnişi onun sadece bir devrimci olarak faşizm karşısında gösterdiği kararlılık değildir. Bunun yanında sahip olduğu ideolojik görüşler ve bu görüşlerin onu komünist bir önder yapmasındaki duruş esas olandır.

Türkiye devrim mücadelesinde Mayıs ayının anlamı oldukça büyüktür. “Kanlı Mayıs” denilmesinin bir nedeni de Mayıs ayında yitirdiklerimizdir.

6 Mayıs 1972 tarihinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan darağacında katledildiler.

Dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1976, 1 Mayıs etkinliğinden hemen sonra Proletarya Partisi üyesi Mehmet Kocadağ gözaltına alınarak katledildi.

1 Mayıs 1977’de Taksim’de gerçekleştirilen mitinge saldıran MİT, kontrgerilla 37 devrimciyi ve işçiyi katletti.

1 Mayıs 1989’da Mehmet Akif Dalcı, 1 Mayıs 1996’da aralarında Proletarya Partisi taraftarı Dursun Odabaş’ın da olduğu, Hasan Albayrak, Yalçın Levent 1 Mayıs’ı kanlarıyla kızıllaştırarak toprağa düştüler.

Proletarya Partisi tarihinde de Mayıs ayının ayrıca büyük bir önemi vardır. 29 Mayıs 1976’da Erdoğan Yalçıngil, 13 Mayıs 1980’de  Armenak Bakır, 27 Mayıs 1980’de Cihan Çelebi, 1980 yılında Hayri Aslan, 11 Mayıs 1981’de Haydar Çakmak, 1 Mayıs 1982’de Bahar Yıldız, 9 Mayıs 1985’de Kenan Bozkurt, 20 Mayıs 1997’de Parti Genel Sekreteri Kazım Çelik’le birlikte Hıdır Aykır, Müslüm Emre, Cihan Taş, Ali Kayadoğan, Mayıs 1990 tarihinde Mehmet Ali Elalmış, 19 Mayıs 1991’de İsmail Oral, Hatice Dilek, 12 Mayıs 1992’de Gürsel Çelebi, Gülseren Ağgül, 14 Mayıs 1992’de Mehmet Yaşar, 11 Mayıs 1994’de Eyüp Güllen, 5 Mayıs 1998’de İbrahim Bozkurt, 16 Mayıs 2003’te Emel Kılınç, 22 Mayıs 2003’de Murat Arıcak, Bülent Ertürk, 6 Mayıs 2016’da Haydar Arğal ve Murat Tekgöz yoldaşlar ölümsüzleşmişlerdir. Demokratik Halk Devrimi uğrunda yitirdiğimiz yoldaşlarımızı da bir kez daha anıyoruz.

Kürt Ulusal Özgürlük Kurtuluş Hareketinin kurucu kadrolarından Haki Karer 1977’nin 18 Mayıs’ında Antep’te katledildi.

12 Eylül 1980’de Askeri Faşist Cuntanın iktidarı döneminde 18 Mayıs 1982’de Ferhat Kuntay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner, Amed zindanında her türlü işkence ve teslim alma politikalarına karşı üç kibrit çubuğuyla kendilerini ateşe vererek Amed Zindanı’nı aydınlatan meşale oldular.

Kaypakkaya’nın Çıkışı Tesadüfi Değildir!

Kaypakkaya yoldaşı tarih sahnesine çıkartan Türkiye’de sınıf mücadelesinin gelişimidir. Komünist önder Kaypakkaya yoldaşın tarihsel olarak ortaya çıkışını bundan farklı bir yere koyamayız. Proleter hareket tesadüflerin sonucu ortaya çıkmadı. Tarihte bireyin rolü olarak Kaypakkaya’yı ele alırken, Türkiye’deki sınıf mücadelesinden bağımsız ve tek başına ele almak onu eksik olarak değerlendirmek olur.

Nitekim proletaryanın ölümsüz öğretmeni K. Marks “Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır” (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol Y., 4. baskı, s. 25) diyerek meseleye belli bir çözümleme getirmektedir.

Yine Marks’ın materyalist tarih anlayışına getirdiği çözümlemede de belirttiği gibi: “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar” (Brumaire, Seçme Yapıtlar I, S. 477) Marks bunları söylerken Kaypakkaya’nın komünist çıkışına dair bize belli bir zemin sunar.

Tüm bu doğru belirlemelerin yanında Marksizm bireyin rolünü yok saymaz. Öncü ve önderlik rolünün etkisini de her zaman vurgulamıştır. Marks, Engels’in Marksizm’in ideolojik olarak ortaya konmasındaki, Lenin ve Stalin’in Rus Devrimindeki rolleri ve Mao’nun Çin Devrimindeki önderliği ve ustalığı görmezden gelinemez, yok sayılamaz.

Sınıf mücadeleleri tarihi boyunca hiçbir şey ne bir ”kader” olarak ne de bir tesadüf olarak ortaya çıkmıştır. Köleci dönemde kölelerin ayaklanarak özgürleşmesi, feodal dönemde köylülerin feodal beylere karşı ayaklanmaları, Paris Komünü, kapitalizm dönemindeki burjuva devrimleri, emperyalizm döneminde proleter sosyalist devrimlerin hiçbiri sınıf mücadelesinin kendi diyalektiği içinden ayrı gelişmemiştir. Tam da bu nedenle Kaypakkaya’yı değerlendirirken bunu dünyadaki devrimci durum, ülkemizdeki sınıf mücadelesinin gelişiminin üzerinden atlayarak yapamayız.

71 Devrimci Çıkışının Zemini!

Neydi bu şartlar? Birincisi: 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’yle değişen dünya gerçekliği. O güne kadar tek kutuplu olan dünya iki kutuplu bir dünyaya evrilmiştir. Bir yanda kapitalist-emperyalist sistem, diğer yanda ise sosyalist sistem. Emeğin Ekim Devrimi’yle özgürleştiği, ulusların devrimle özgürce ayrıldığı ve her şeyden önce de Ekim Sosyalist Devrimi’nin sadece Rusya’ya özgü değil, bir standart olarak tüm ezilenler için bir model olduğu gerçeği…

İkincisi: Ekim Sosyalist Devrimi’nin gökyüzünde çakan bir şimşek gibi dünyayı aydınlatması. Yol göstermesi ve birçok ülkede yeni Komünist Partilerin kurulması.

Üçüncüsü: 1920 tarihinde Çin’de ÇKP’nin kurulması, birinci iç savaş, Japon emperyalizmine karşı verilen ulusal kurtuluş mücadelesi ve sonrasında ikinci iç savaşla birlikte Çin’de Demokratik Halk Devrimi’nin gerçekleştirilmesi. Çin DHD sürecinde Mao Zedung’un önderliği ve ustalığıyla Çin gibi yarı-sömürge ve yarı feodal ülkeler de devrimin yeni bir standardı olarak Marksizm-Leninizm’e yaptığı katkılar. Böylece ML’nin üçüncü tarihsel gelişimi olarak Maoizm’in ortaya çıkışı.

Dördüncüsü: Ekim Sosyalist Devrimi’nin yanı sıra, Çin Demokratik Halk Devrimi ve onun askeri stratejisi olarak halk savaşının yeni bir devrim stratejisi olarak yarı-sömürge ve yarı-feodal ülke KP’lerince benimsenmesi

Beşincisi: Mao Zedung’un MLM’ye yaptığı katkı olarak sosyalizmde sınıf mücadelesinin devam ettiği gerçeği. Nitekim bu tez soyut değil, 1966 yılında ÇKP içinde çıkan yeni burjuvaziye karşı başlatılan Büyük Proleter Kültür Devrimi’yle doğrulanmış ve bu hareketin yankıları dünyada yeni bir dalga yaratmıştır. Yeni KP’ler kurulmuş, gençlik bundan muazzam ölçüde etkilenmiş ve dünya çapında hatırı sayılır bir anti-emperyalist hareket doğmuştur.

Altıncısı: 1968’de büyük bir devrimci dalga olarak gelişen gençlik hareketinin yerkürede yarattığı etki, işçi ve köylülerin kendi hakları için toprak işgalleri ve büyük grevler örgütlemeleri, Vietnam’ın ABD emperyalizmine karşı verdiği ulusal kurtuluş savaşının yarattığı büyük sempatinin “daha fazla Vietnam” şiarına dönüşerek anti-emperyalist mücadelenin büyümesi… Keza Filistin kurtuluş mücadelesi ayrı bir kulvarda ilerlemiş ve dünyanın bir çok ülkesinden Filistin’e savaşmaya giden anti-emperyalist güçleri bu coğrafyada buluşturmuştur.

Dünyadaki bu gelişmelerin ülkemize yansımaması düşünülemezdi. 1970 Türkiye’si devrimci durumun yüksek olduğu, ezen ezilen çelişkisinin her alanda açıkça görüldüğü, Kürt Ulusal Hareketi’nin doğuş nüvelerinin filizlendiği bir Türkiye gerçekliğine karşılık gelir. 1968 gençlik hareketinin iz düşümü olarak gelişen anti-emperyalist direniş, “6. Filo ülkemizden defol” miting ve yürüyüşlerine dönüşürken, Marksizm-Leninizm üzerine yapılan tartışmalar da yol ayrımlarının ilk nüveleri olarak genç aydınlar arasında ateşli tartışmalara neden oluyordu.

Türkiye’de toprak işgalleri sınıfın bağlaşığı olarak köylülüğün kayda değer bir örgütlülüğün oluşmasına yol açmıştı. Ve elbette ki 15-16 Haziran büyük işçi direnişi işçi sınıfının ayaklanmasıyla doğruya çıkan bir diğer gelişme olarak tarihe yazılmıştır. 1971 devrimci çıkışı, tüm gelişmelerin iz düşümü olarak okunmalıdır. THKO, THKP-C ve TKP-ML bu tarihsel sürecin ortaya çıkardığı Türkiye Devrimci Hareketi’nin soy ağacı olarak kabullenilmiştir.

’71 Devrimci Kopuşunun Komünist Çizgisi!

Benzerlikler vardı, ancak her üç hareket aynı değildi. Dayanak noktaları, yaslandıkları ideolojik dünya görüşleri bir değildi. İşte Kaypakkaya’nın bireyin rolü olarak, diğerlerinden ayıran temel farklılık buradan doğmaktadır. Bunun özeti; Kaypakkaya’nın resmi ideolojiden tam ve kökten kopması onu, çağdaşı diğer devrimci önderlerden başka bir yere koymasıdır.

Kaypakkaya her şeyden önce MLM’yi Türkiyelileştirmiştir. O, hiçbir zaman dogmatik olmadı. O, günün Türkiye’sinde sınırlı olan kaynak ve belgelerden sonuna kadar yararlanarak Türkiye gerçekliğini inceledi. Gittiği her yerde o yörenin ekonomik ve politik durumunu analiz etti. Kürecik Raporu bu tezimizin ispatı olarak hala güncelliğini hala koruyor. Keza, katıldığı köylü direnişleri ve toprak işgallerin de elde ettikleri sonuçlar ve 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nden çıkardığı derslerle Kaypakkaya, devrimin niteliğini, devrimin ittifak güçlerini ve yolunu bu somut gelişmeler üzerinden çıkartmıştır.

Kaypakkaya sadece bununla yetinmedi. Türkiye’de ulusal sorun, azınlıklar meselesini çözümledi. Ve elbette ki resmi ideoloji olan Kemalizm’den kökten kopuş onun ideolojik duruşunun doğrudan sonucudur.  Bu, üzerinden atlanacak kadar da basit bir değerlendirme değildir. TC devletinin öncesi ve 1923’den günümüze niteliği tam da Kemalist ideolojinin derinlerinde yatıyor. Kemalizm’in doğru tahlili, bir diğer ifadeyle düşmanın doğru tanımlanması, ona karşı verilecek mücadelede tayin edicidir.

Kaypakkaya yoldaşı değerlendirirken vurgulanması gereken temel tezlerden biri de işçi sınıfının devrimin önder gücü olarak ele almasıdır. Kaypakkaya, popülist bir halkçı çizgi izlemedi. O, sınıfı esas aldı ve sınıfın öncü ve kurmayı olarak da partiyi işin merkezine koydu. Tıpkı Lenin’in “Ne Yapmalı” sorusuna verdiği cevaptaki gibi. Lenin’i takip ederek sağlam ve gizli bir parti gerçeği üzerinden yürüdü.

Kaypakkaya yoldaşın görüşleri sadece ülkemize özgü olmaktan çıkmıştır. Ortadoğulaşma derken kastedilen de tam da budur. Başta ulusal sorundaki çözümlemesi olmak üzere, bugün Ortadoğu halklarının yaşadığı sorun ve çelişkilere doğru bir çözüm getirmesi, onun bölge halkları açısından güncel olmasını getirmiştir. Türkiye bir Avrupa ülkesi sayılsa da tarihsel ve kültürel olarak Ortadoğu halklarıyla da derin tarihsel ortaklıkları ve benzerlikleri olan bir ülkedir. Ekonomik, kültürel bağlar yüzyıllara dayanmaktadır. Suni olarak emperyalistler tarafından çizilen sınırların bizce anlamı yoktur. Türkiye komşusu olan birçok Ortadoğu ülkesiyle benzerlikler arz etmektedir.

Ortadoğu ülkelerinin tamamı Türkiye gibi emperyalistlerin yarı-sömürgesidir.  Birçoğunda ulusal sorun çözülmemiş ve varlığını korumaktadır. Ekonomileri geri ve uluslararası tekellerin denetimindedir. Kültürel olarak feodal değer yargıları hala etkindir. Yönetim biçimleri gerici ve faşisttir. Müslüman olmanın getirdiği ortak bir sorun olarak din, kitleleri önemli ölçüde etkilemeye devam etmektedir. Tüm bunlar Kaypakkaya’nın görüşlerinin ülke sınırlarını aşarak Ortadoğulaşmada önemini ortaya koyuyor.

Katledilişinin 47. yılında Kaypakkaya’nın izinde yürümek ancak ve ancak bu gerçekler üzerinden olabilir. Bunu başaracak hem iradeye hem de cesarete sahibiz!

Kaypakkaya yoldaş ölümsüdür!

636