Pazar Nisan 28, 2024

HBDH YK üyesi Tekin Yoldaş MedyaHaberTV’de Delal Devrim’in Konuğu Oldu(29 Nisan 2022)

kaypakkaya haber
HBDH YK üyesi Tekin Yoldaş, katıldığı MedyaHaber TV’nin Özel Programı’nda Delal Devrim’in sorularını yanıtladı. Yoldaş, programda 1 Mayıs’tan Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırılara kadar birçok konuda soruları yanıtladı.

 

Delal Devrim: “İşçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Türkiye’de 1 Mayıs’ın tarihsel önemi nedir?”

Tekin Yoldaş: “Herşeyden önce 1 Mayıs Türkiye’de işçi sınıfının ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Bu anlamıyla şu tespiti yapmak gerekiyor. Türkiye’de devrimci mücadelenin, işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin hak arama ve özgürlük mücadelesinin, geleceğini kazanma mücadelesinin ve onların mücadele içerisinde dayanışma birlikteliğinin temsili aslında 1 Mayıs’ta cisimleşmiştir. İşçi sınıfının bütün mücadele alanlarında ki tarihsel haklarının, günlük yaşam mücadelesinden genel siyasi hayata dair onların taleplerini içeren bir mücadele günüdür. Aynı zamanda işçi sınıfının diğer toplumsal kesimlerle de buluştuğu bir gündür. En genel anlamıyla emeğin kurtuluşu günü olarak değerlendirilebilir. Tarihsel kökenine bakarsak, ABD’de 1886’da gerçekleşen bir işçi direnişine dönük yapılan katliam sonrasında 2.Enternasyonal’in 1889 kararıyla, 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olmuştur. Bugün de Türkiye’de emek-sermaye çelişkisinin yoğunlaştığı, işçi sınıfının üzerinde ki sömürünün yoğunlaştığı, faşist rejimin işçilere-emekçilere hak gaspı yaparak onların yaşamını daha da zorlaştırdığı, onları kölece yaşam koşullarına dayattığı bir tarihsellikte 1 Mayıs’ın anlamı ve önemi daha da artıyor. Öncelikle şunu da belirtmek gerekiyor. Türkiye mücadele tarihinde 1 Mayıs, aynı zamanda faşist rejimin, sömürücü düzenin işçi, emekçi ve devrimcilere dönük gerçekleştirdiği katliamlarla anılıyor. Biliyorsunuz, 1977 katliamı Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilenlerin mücadele tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu anlamıyla, Taksim Meydanı’nda gerçekleşen bu katliam aslında 1 Mayıs mücadelesi tarihinde ayrı bir öneme sahip. Bu yüzden Taksim Meydanı aynı zamanda 1 Mayıs meydanıdır. Türkiye işçilerinin, emekçilerinin, ezilenlerinin bilincinde, hafızasında 1 Mayıs’ın böylesi bir tarihsel önemi var. Öte yandan, 1977 1 Mayıs’ından sonra 78’de 79’da 1 Mayıs alanlarında ve Taksim’de devrimcileri var olmaya devam etti. Aslında 12 Eylül askeri darbesi Türkiye devrimci hareketine dönük bir tasfiyeyi içerirken, darbenin yarattığı o baskı ve sömürü politikalarında ilk karşı çıkışın ifadesi kendisini 1 Mayıs alanlarında gösterdi. ’89’da Mehmet Akif Dalcı’nın katledilmesi, ’96 1 Mayıs’ında gerçekleşen katliamlar, 2000li yıllardan sonra Taksim Meydanı’nın yeniden kazanılması… Türkiye’de sınıf mücadelesi açısından o gün konjonktürel olarak sınıf çelişkileri hangi boyuttaysa işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta bu kendini ifade etmiştir. Birlik sınıfın bir arada olmasını, dayanışma sınıfın hem kendisiyle hem diğer enternasyonal halklarla dayanışmasını, mücadele ise aslında işçi sınıfının kendi emeğinin kurtuluşu için mücadele etmesi anlamına geliyor. 1 Mayıs tarihsel olarak büyük bir anlama sahiptir. O gün aslında bütün bir yıl boyunca işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin ortak mücadelesinin anlam kazandığı bir gündür. 1 Mayıs bugün resmi tatil. 1 Mayıs üzerine haklar var. Eskisi gibi yasaklarla değil, belirli alanlarda kazanılmış durumda. Bu da bu uğurda canları pahasına mücadele eden kazanımlarla elde edilmiş bir gündür. Tabii ki mücadele etmeden kazanım olmaz. Türkiye gibi özellikle sömürü politikalarının bu kadar derinleştiği, emek düşmanı politikaların bu kadar güçlü olduğu ülkelerde ve iktidarlarda işçi sınıfı ve emekçilerin mücadele etmeden sonuç elde etmeleri mümkün değildir. Bu yönüyle de, 1 Mayıs’ın Türkiye toplumunda ki ifadesi nedir? Birlik, mücadele ve dayanışma bu anlamıyla 1 Mayıs’la özdeşleşmiştir. Bu yönüyle mücadele daha ön plana çıkmıştır. Bu mücadelede de devrimciler her zaman işçi sınıfıyla yan yana, omuz omuza olmuştur. Bugün HBDH’ı kuran bileşenlerin hepsi bu 1 Mayıs mücadelesinde aktif bir şekilde yer almıştır. Bu mücadelenin başarıyla sonuçlanması için, daha güçlü bir noktaya taşınması için bedel ödemişlerdir.  Taksim Meydanı’nın kazanılması için, 1 Mayıs’ın kutlanılabilmesi için mücadele edilmiştir. Türkiye ve Kürdistan halkının, emekçi halkın, ezilenlerin 1 Mayıs alanlarına taşınması için mücadele etmişlerdir. Türkiye sınıf mücadelesinde ezen-ezilen mücadelesin 1 Mayıs’ın önemli bir belirleyiciliği vardır. Türkiye’de devrimci hareket açısından, birleşik devrim güçleri açısından da 1 Mayıs aynı zamanda bir varlık-yokluk koşullarında bile var olmanın ifadesidir. Her koşulda 1 Mayıs en kararlı şekilde sahiplenilmiştir. Bir mücadele günü olarak tarihsel anlamına uygun bir şekilde aslında faşizme meydan okunduğu devrim, sosyalizm iddiasının, ezilenlerin öfkesinin, taleplerinin ifade edildiği bir gün olmuştur.”

Delal Devrim: “1 Mayıs’ın tarihsel önemini değerlendirdiniz. Peki, günümüz konjonktüründe 2022 1 Mayıs’ının anlamı ne ifade ediyor?”

Tekin Yoldaş: “Geçtiğimiz bir yılın değerlendirmesinde şunu söyleyebiliriz. Türkiye’de sınıf çelişkileri çok yoğunlaştığı, ezme-ezilme ilişkisinin çok derinleştiği tarihsel bir dönemi yaşadık. Bugün, Türkiyeli işçilerin, emekçilerin yaşamı çok zorlaşmış durumdadır. Hayat pahalılığı çok ciddi bir boyuta varmış durumdadır. Bu faşist rejim bir avuç iktidar yanlısının refahı için bütün yoksulluğa itiyor durumda. Dolayısıyla, bu 1 Mayıs’ın gündemlerinden biri bu sömürü düzeni gerçekliği ve halkın yaşadığı ekonomik sorunlardır. Bu anlamıyla emeğin özgürleşmesi 1 Mayıs’ın taleplerinden biri olacaktır. İşçi sınıfının yaşam koşullarının ve sömürü politikalarının topyekun ortadan kaldırılması 1 Mayıs’a devrimci talep olarak kendini ifade etmektedir. Diğer taraftan bununla alakalı olarak hem Kürdistan coğrafyasında yürütülen işgal saldırısı faşist rejimin bu sömürü politikalarının devamı ve onu destekleyen bir pratiğidir. İktidarda kalabilmek için, kendi varlığını devam ettirebilmek için bu faşist rejim Türkiye ve Kürdistan halkların dönük büyük bir savaş politikası yürütmektedir. 1 Mayıs’ta bu anlamıyla faşizmin karşısında işgal siyasetinin karşısında özgürlük talebi daha ön plana çıkacaktır. Emeğin kurtuluşu ve özgürlük talepleri 1 Mayıs’ta kendisini daha güçlü ifade edecektir. Burada halkların, Kürt halkının özgürlüğü ve sömürü politikaları karşısında emeğin kurtuluşu ve Kürt halkının, ezilenlerin özgürlük mücadelesi 1 Mayıs’a damgasını vuracaktır. AKP-MHP faşist iktidarı Türkiye’yi bir bütün olarak halklar hapishanesine çevirmiş durumdadır. Bugün, ülkenin her yerinde halklara, muhalefete, emeğe, ezilenlere karşı baskı var, sömürü var. Anadolu’nun hangi coğrafyasına, hangi kentine gitseniz mutlaka bir işçi direniş var. Hakkını alamayan işçiler var, kötü koşullarda yaşayan insanlar var. Bunların sorumlusu bu faşist düzendir. 1 Mayıs’ta emeğin kurtuluşu ve aynı zamanda özgürlük mücadelesi AKP-MHP faşist iktidarının yıkılması anlamına gelecektir. Bu iktidar savaştan, işgal politikalarından ve sömürüden beslenmektedir. Ona karşı işçi sınıfıyla ezilen Kürt halkının birlikte olduğu bu 1 Mayıs’ta aslında kendini daha güçlü ifade etmek zorundadır. Çünkü faşizm, bir yönüyle savaş politikalarıyla aslında kendi iktidarını devam ettirebilmek için, kendi varlığını koruyabilmek için mevcut sömürünü daha güçlü ifade edebilmek için halklara karşı büyük bir işgal saldırısı başlatmış durumda. Yine şunu belirtmek gerekiyor. 1 Mayıs denildiğinde o yıl, ülkenin sınıf mücadelesinin gerçekliğinde ne varsa o kendini ifade eder. Türkiye’de gelişmelere baktığımızda şunu görebiliyoruz. Bir tarafta AKP-MHP faşist bloğunun başlattığı bir şovenist savaş politikası ve sömürü politikası var. Öte yandan onu destekleyen ve ona yedeklenmiş olan burjuva muhalefet var, düzen içi muhalefet var. Bu anlamıyla, emeğin kurtuluşu mücadelesi Kürt halkının özgürlük mücadelesinden bağımsız düşünülemez. Bu ikisi birbirini destekleyen ve güçlendiren bir şeydir. Bizim de aslında birleşik devrim stratejimizin altında bu var. Emeğin kurtuluşu ile Kürt halkının mücadelesini birleştirmek Türkiye ve Kürdistan halklarının kazanmasını sağlayacaktır. 2022 1 Mayıs’ına damgasını vuracak olan bu iki talep olacaktır.”

Delal Devrim: “1 Mayıs’ı hem tarihsel olarak hem de günümüz açısından ne ifade ettiğini vurguladınız. İşçilerin bir sınıf olarak örgütlenmesi ve ezilen halklarla buluşması birleşik devrim için ne anlama geliyor, ne ifade ediyor?”

Tekin Yoldaş: “Bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx ‘dünyanın bütün işçileri birleşiniz’ sloganını ortaya atmıştı. 1848’de Komünist Parti Manifesto’su yazıldığında. Sonrasında Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren Bolşevik Partisi önderi Lenin ‘dünyanın bütün işçileri ve ezilen ulusları birleşiniz’ sloganını ekledi. Çünkü, emperyalizm koşullarında aslında işçi sınıfı ile ezilen halkların çıkarları ortaktır. Türkiye konjonktüründe de Kürt özgürlük mücadelesi Türkiye’de emekten, işçi sınıfından yana emeğin kurtuluşu mücadelesi birlikte yürür, ortak olmalıdır. Birlikte bir potada birleşmelidir. Tek başına emeğin kurtuluşu mücadelesi işçi sınıfının mücadelesi Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile beraber yürümediği sürece her zaman milliyetçi odakların, nasyonal sosyalist odakların, ulusalcı-şovenist saldırılara açık hale gelmektedir. Aynı zamanda Türkiye, AKP-MHP faşist rejiminin aslında hem Kürt meselesi hem de sömürü meselesi zayıf karnıdır. Bir tarafı ile özgürlük mücadelesi ve yaşam-hayatını devamı devam ettirme mücadelesi birleşmelidir. Biz bunu yapılan zamlar karşısında Kürdistan’da halkın kendiliğinden gelişen tepkilerinde gördük. Bu durum karşısında siyasi iktidar paniğe kapılıp operasyonlarla halkın bu öfkesini engellemeye çalıştı. Yine aynı şekilde yoksul emekçi köylülerin, tütün işçilerinin ‘tırşikçi kapitalizm’ sloganı ile ifade ettiği çelişkiyle kendini ifade etti. AKP-MHP faşist iktidarının sömürü politikaları bir avuç azınlığı zengin kılarken işçileri, emekçileri, yoksul halkımızı daha derin sömürmekte, onların üzerine sömürü çarkını daha da katmerli hale getirmektedir. Onların için yaşamı daha da zorlaştırmaktadır. Aynı zaman da, Kürt halkının üzerinde ki sömürgeci politikaları daha da derinleştirirken, onun üzerinde ki hak gaspını daha da derinleştirirken Kürt halkının özgürlüğünü elinden almaktadır. Bu anlamıyla birleşik devrim hem Kürdistan hem de Türkiye coğrafyasında aslında işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, kadınların, gençlerin kurtuluşu mücadelesidir. Bu da, bu faşist iktidarın ortak birleşik devrim mücadelesiyle yıkılması meselesidir. Zaten HBDH olarak kuruluş amacımız da bu hedeflere dayanıyor. Birbirinden bağımsız gelişen Türkiye devrimci hareketi ile Kürdistan özgürlük hareketinin birleşik faşist AKP-MHP iktidarını yıkma mücadelesidir. HBDH aslında kendisini işçi sınıfının, emekçilerin mücadelesiyle Kürt halkının özgürlük mücadelesinin birleşmesi olarak ifade etmiştir. Birleşik devrimde ki esas mantık bu dinamiklerin birleşmesi, Türkiye metropollerinde ki özgürlük mücadelesinin sınıf mücadelesiyle, Kürdistan’da ki özgürlük mücadelesinin birleşmesi olarak ifadelendirmek lazım. Bu mücadele birleştiği zaman önünde faşizmin hiçbir baskısı duramayacaktır. Bu mücadelenin birleşmesi ve örgütlenmesi tarihsel öneme sahiptir. Tarihsel bir adımdır. HBDH’ın kuruluşu aslında atılmış büyük bir adımdır. Bu devrim yürüyüşünü tamamlamak, bu adımı da tarihsel anlamına kazandıracaktır.”

Delal Devrim: “Faşist iktidar sıkıştığı zaman bir saldırı dalgası başlatıyor. Aslında ivmeyi yükseltiyor. Faşist saldırılara, işkencelere karşı sokaklara, hapishanelere ve meydanlara kadar uzanan bir direniş var. 1 Mayıs bu direnişleri ne ölçüde büyütecektir?”

Tekin Yoldaş: “1 Mayıs tarihsel anlamı ile işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Aynı zamanda işçi sınıfının, emekçilerin, ezilenlerin özgürlük mücadelesi, emek mücadelesi verenler bu faşist rejim tarafından hapse atılıyor. Cezaevlerinde işkence görüyor, baskı görüyor. İşinden atılıyor. KHK’lar ile işi elinden alınıyor. Geleceği elinden alınıyor. Bu koşullar altında şunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Faşizme, faşizmin baskılarına karşı ülke halklar hapishanesi haline dönmüşken özgürlük mücadelesini her yerde büyütmek, özgürlük arayışını emeğin kurtuluşu mücadelesini her yerde örgütlemek tarihsel görevimizdir. Bu temelde de şunu çok net söylemek gerekiyor. 1 Mayıs bu anlamıyla bu kesimlerin özgürlük talebini, emeğin kurtuluşu talebini, gelecek talebinin ifade edildiği bir gündür. HBDH olarak halkımızın özgürlük mücadelesini, emekçilerin, işçilerin ve ezilenlerin emeğinin kurtuluşu mücadelesini faşizmin baskıyla, zorla yasaklayarak sindirmeye çalıştığını biliyoruz. Halkımızın alınteri, emekçileri çalınıyor. AKP yandaşı TÜGVA’lara, onlara yandaş Ensar vakıflarına aktarılıyor. Cezaevlerinde, zindanlarda halkımızın evlatları işkenceye uğruyor. Baskıya uğruyor. Artık işkence politik tutsaklar dışında da adli tutsaklara kadar yayılmış ve sistematik bir devlet politikası haline gelmiş durumdadır. Biz HBDH olarak şunu net bir şekilde söylüyoruz. Bu işkenceye ortak olanlar, işkencecilerin talimatlarını yerine getirenler bunun hesabını verecekler. HDBH olarak, işçilere, emekçilere zulmedenlerden, halkın geleceğini çalanlardan, zindanlarda devrimci tutsaklara, devrimci yurtsever tutsaklara işkence yapan gardiyanlar artık sokaklarda elini-kolunu sallayarak gezemeyecek. Onlar birleşik devrim milislerinin hedefi olacak. Bu halkın evlatlarına, bu halkın en onurlu davasını savunan devrimcilere, yurtseverlere, özgürlük mücadelesi verenlere, ezilenlerin geleceği için mücadele verenlere, eşitsizliğin ortadan kalkması için sosyalizm mücadelesi verenlere yapılan, işlenen suçlar karşılıksız kalmayacaktır. Bu suçların hesabını soracağız. Dolayısıyla da 1 Mayıs bu kesimlerin özgürlük talebinin, eşitlik talebinin ifadesidir. Bu faşist rejim koşullarında mücadele etmezsen, uğruna bedel ödemezsen hiçbir sonuç alamazsın. Bunun en güzel örnekleri, Türkiye toprakları, işçi sınıfı ve emekçilerin, Kürt halkının tarihi bunlarla dolu. Şenyaşar ailesi günlerce, haftalarca, bir yılı aşkın süredir direndi. Talebi neydi? Açık bir katliam vardı, iktidar yanlısı güçler tarafından gerçekleştirildi. Şimdi o direnişi belki de gölgelemek için, direnişi yürütenlere artık yarattığı kamuoyu karşısında geri adım atmak zorunda kalan faşist iktidar o katliamı gerçekleştiren dört ismi göstermelikte olsa tutukladı. Bu neyi gösteriyor? Bu faşizmin sana yaptığı zulme, baskıya karşı sessiz kalmazsan, direnirsen, mücadele edersen, savaşırsan sonuç alırsın. Ama direnmezsen onun sana yaptıkları karşısında korkarsan, sinersen bu faşizmin istediğini yapması anlamına gelir. İstediğini alması anlamına gelir. Dolayısıyla 1 Mayıs özgürlük, eşitlik, devrim, sosyalizm taleplerinin ifade edildiği bir 1 Mayıs olacak. 1 Mayıs’ı en güçlü şekilde örgütlemek birleşik devrim güçlerinin görevidir. Bu 1 Mayıs’ta, tarihsel olarak 1 Mayıs’ın anlamını taşıyan Taksim Meydanı’nı, orada da olmanın önemi büyüktür. Taksim’de ve direnişin olduğu her yerde 1 Mayıs’ı örgütlemek, özgürlük ve emeğin kurtuluşu talebi ile taşımak ve orada ifadelendirmek tarihsel sorumluluğumuzdur.”

Delal Devrim: “1 Mayıs’a yaklaştığımız bu günlerde AKP-MHP faşist iktidarı MSA’ya işgal girişimi saldırılarında bulundu. Bunu nasıl yorumlamak gerekiyor?”

Tekin Yoldaş: “AKP-MHP faşist iktidarı büyük bir ekonomik krizle karşı karşıyadır. Her geçen gün faşist rejime karşı halkın desteği azalmaktadır. Enflasyon almış başını gitmiş durumda. Temel tüketim gıdaları çok ciddi fiyat artışı ile karşı karşıya. Elektrik, doğalgaz, su bunlara emekçi halkın ulaşımı çok zorlaşmış durumda. Böylesi büyük bir kriz koşullarında aslında meşruiyeti her geçen gün azalan, her geçen gün tabanı eriyen bir siyasi iktidar bütün sömürücü faşist rejimlerin yaptığını yapıyor. Bu krizden çıkabilmek için savaş kartını ortaya koyuyor. Bu anlamıyla MSA’ya dönük gerçekleştirdikleri işgal saldırıları aslında Türkiye içerisinde muhalefeti parçalama, halkın yükselen tepkisini-öfkesini sindirme operasyonudur. Böyle görmek lazım. Eğer bu askeri operasyondan başarı elde ederlerse şunu yapacaklar; belki özgürlük mücadelesinin belirli yöneticilerini bir şekilde şehit etmek, belirli alanlarda alan hakimiyeti kurup bununla bir başarı tiyatrosu oynayıp, arkasından ülke içerisinde HDP’yi kapatıp, bütün toplumu sindirip baskın bir erken seçimle iktidarlarını tahkim etmek isteyeceklerdir. Çünkü, gelişmeler şunu gösteriyor. AKP-MHP iktidarına halkın desteği eridikçe iktidar daha baskıcı, daha otoriter bir nitelik kazanmaktadır. Bu anlamıyla bu savaş politikası aynı zamanda muhalefeti de kendine yedekleme politikasıdır. Ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere o bloğun bir şekilde Millet İttifakı’nı da kendine yedekleyerek aslında hedeflenen şu; o ittifakı da dağıtmaktır. Burjuva siyasetini kendine yedeklemek istemektedir. Şunu görüyor AKP-MHP faşist iktidarı. Kürt halkıyla savaş, ülke içerisinde ki yürüttüğü faşizan politikalara bir meşruiyet aracı haline gelmiş durumdadır, faşist iktidar tarafından. Kürtlerle savaşıp bir şekilde Türkiye siyasetini dizayn etme politikası izliyor bu anlamıyla. Medya Savunma Alanları’nın işgali aynı zamanda AKP-MHP iktidarının tek başına yaptığı bir politika değildir. Bunun arkasında uluslararası emperyalist güçler var. NATO’nun desteği var, KDP burada bu işgal politikasının doğrudan ortağı. Doğrudan yürütücüsüdür. Operasyonun başlangıcında Metina, Zap, Avaşin alanlarına gerçekleştirilen işgal saldırısındad Türk devletinin helikopterleri ve askeri sevkiyatı KDP bölgesinden gerçekleşti. Gerilla Türk ordusuna doğru konumlanmışken, askeri olarak tahkimat yapmışken bu operasyonun amacı aslında “Pençe-Kilit” operasyonu ile muhalefeti kitleme operasyonudur. Bunu böyle görmek lazım. Türkiye’de bu savaş politikasından, bu işgal politikasından faşist rejimin başarı kazanması demek Türkiye halklarının kaybetmesi demektir. Türkiye’de işçi sınıfının emekçilerin, kadınların, gençlerin kaybetmesi anlamına geliyor. Daha fazla sömürü politikasının derinleşeceği, faşizmin ve sömürü siyasetinin daha da tahkim edileceği, sarayın o debdebeli-lüks yaşantısının daha hakim olacağı bir Türkiye yaratma çabasıdır. Bu işgal saldırısının yenilgiye uğraması Türkiyeli işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin çıkarınadır. Türk ordusunun bütün teknik saldırıları karşısında Metina’da, Avaşin’de, Zap’ta HPG gerillaları büyük bir mücadele veriyor. Büyük bir direniş gösteriyor. Bu direniş aynı zamanda HBDH’ın ortak direnişidir. HBDH güçleri de bu direnişin bir parçasıdır. Burada gerillanın başarı kazanması ve Türk devletinin yenilmesi bu iktidarın çöküşünü hızlandıracaktır. Bunu çok net bir şekilde görmek gerekiyor. Bu şekilde sıkışmış kriz içerisinde olan rejimlerin temel politikası aslında bir şekilde savaş gündemiyle kendilerini ayakta tutarak ülke içerisinde ki toplumsal muhalefeti sindirmek ve kendine yedekleme politikası uygulamaktır. AKP-MHP iktidarı da bunu yapıyor. İktidarın bu operasyonunun başarısız olması, askeri açıdan yenilmesi çöküşü hızlandıracaktır. Bu önümüzdeki aylar faşist rejimin kaderinin belirleneceği aylar olacaktır. Burada ki mücadele eğer gerilla kazanırsa, başarı kazanırsa faşist rejimin günleri artık sayılıdır. Zaten gelişmeler de bunu işaret ediyor. Askeri açıdan bütün teknik üstünlüğüne rağmen gerillanın bilinçli devrimci direnişi karşısında faşist rejim o bildiğiniz zafer naralarını atamamaktadır. Bugün artık sekizinci, dokuzuncu günleri geride kalırken operasyonu artık bir başarıdan ziyade uzun bir savaş süreci olacağı ve başarı kazanamayacağı aslında kendisini gösteriyor. Şunu diyebiliriz, gerillanın inisiyatifinde olduğu bir süreç yürüyor. Gerillanın mücadelesi kazanacak. Faşist rejim burada kaybedecektir. Ama bu kaybetmek sürecinde şunu görmek gerekiyor. Faşist rejim bütün imkan ve olanakları ile saldırıyor durumdadır. Buna karşı birleşik devrim güçleri olarak, bütün imkan ve olanaklarımızla direnmek, mücadele etmek ve onun saldırısını karşı saldırıyla yanıtlamak zorundayız. Burada artık sadece mevzilerdeki gerillanın direnişi değil kentlerde milislerin, sokaktaki insanın, herkesin bu faşist rejimin yürüttüğü savaşa karşı yapabileceği bir şey var. Bütün imkanlarımızı kullanarak bu faşist rejimi sabote etmeliyiz. Onun bu son savaşında, onun belirleyici olan savaşta başarı kazanmaması için bütün imkanlarımızı seferber etmeliyiz. Faşizmin topyekun saldırısı ve imha politikası karşısında topyekun direniş ve bütün halkın devrimci savaşıyla ona karşılık vermesinin zamanıdır. Bu tarihsel görev ve sorumlulukla aslında işgal saldırısını 1 Mayıs sürecinde en güçlü şekilde yanıtlamak faşizmin bu politikalarına karşı durmak tarihsel sorumluluğumuz ve görevimizdir.”

Delal Devrim: “Birleşik devrim gerillalarının ve milislerinin bu işgal saldırıları karşısında tarihsel görevi nedir?”

Tekin Yoldaş: “Her şeyden önce işgal saldırılarının yenilmesi işgalin, kırılması bu faşist iktidarın ve onun oluşturduğu bloğun dağılması anlamına gelecektir. Yine sonuçta dediğiniz gibi, bu işgal politikası sadece AKP-MHP iktidarının gerçekleştirdiği birşey değildir. Bunun arkasında uluslararası emperyalist güçler var, NATO bloğu var. Aynı zamanda KDP var bunun bir ortağı olarak. Bütün bu işgal politikasının amacı bir şekilde Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmek, onu o alandan çıkarmak, tasfiye edemezse zayıflatmak… Bu anlamıyla bunun karşısında birleşik devrim gerillalarına, milislerine büyük bir tarihsel görev düşüyor. Bu mücadelede eğer, faşist rejim yenilirse bu AKP-MHP iktidarının çöküşünün bir domine etkisiyle, çok hızlı bir şekilde gerçekleşeceğini gösterecektir. Hızla AKP-MHP ittifakı dağılacaktır. Onların kentlerdeki paramiliter güçleri dağılacaktır. Onların kurdukları o sömürü çarkı dağılacaktır. Bu iktidarın günleri sayılı hale gelecektir. Bütün imkanlarımızı seferber ederek özellikle Türkiye coğrafyasında, metropolleri, bütün mücadele alanlarını eylem alanlarına çevirmek zorundayız. Tarihsel sorumluluğumuz buna işaret ediyor. AKP-MHP iktidarı, onun temel hedefi, Türkiye siyasetinde kazanabilmek için MSA’da bir işgal savaşı yürütmek ve savaşı orayla sınırlamak istemektedir. Biz ise bu savaşı hem orada hem de Türkiye metropollerinde ve Kürdistan metropollerinde yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. HBDH gerillalarının ve milislerinin görevi bütün alanı, bütün coğrafyayı eylem alanına çevirmektir. Faşist rejim bulunduğu hiçbir yerde güvende ve rahat olmamalıdır. Ona karşı bütün imkanlarımızı seferber ederek devrimci eylemi, birleşik devrimin eylemini güçlü bir şekilde örgütlemeliyiz. Her insanın bu savaşta yapabileceği bir şey var. Herkes bu sürecin bir parçası olmalıdır. Tek bir eylem yöntemi, tek bir mücadele yöntemi üzerinde yürüyen bir mücadele olarak görmemek lazım. Topyekun bir halkın direnişi ve savaşından bahsediyoruz. Bu anlamıyla örneğin Vietnam halkının ABD’ye karşı verdiği mücadeledeki, ABD emperyalizmine karşı direnişi örnek alabiliriz. Topyekun bir halkın direnişi ile zafer kazandı Vietnam halkı. Tek başına Vietnam gerillaları değil kentlerde, şehirlerde Vietnam halkı bu mücadelenin bir parçası oldu. Bugün de aynı şekilde Türkiye metropollerinde işçi sınıfı, emekçiler, ezilenler Kürt halkıyla omuz omuza bu mücadeleyi büyütmeliler, faşist iktidardan hesap sormalılar. HBDH olarak bu mücadelenin ortağıyız. Birleşik devrim mücadelesinin nasıl ortağıysak faşizme karşı savaşın, mücadelenin de ortağıyız ve yürütücüsüyüz. Bütün alanlarda HBDH güçleri faşist iktidarı ve onun işbirlikçilerini hedef alacaktır. Bu konuda bu mücadelede MSA ile sınırlı bir savaş değil, bütün coğrafyaya yayılmış özellikle Türkiye metropollerine ve Kürdistan kentlerine, dağlarına yayılmış bir savaş süreci yaşanacak. Bu mücadelede sorumluluğumuz büyüktür. Bu halka, emekçilere, ezilenlere tarihsel sorumluluğumuz var. Bunun bilinciyle hareket etmek zorundayız. Bugün, faşizme karşı sıkılan her kurşun, yapılan her eylem, yapılan her milis eylemi, yapılan her gerilla eylemi faşizmin sonunu yakınlaştıracaktır. Faşizmin kaybetmesi anlamına gelecektir. Bu kararlılıkla, birleşik devrim güçleri tarihsel ve siyasal haklılığına dayanarak bu sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Biz, HBDH güçlerimizi bu konuda zaten öncesinde bilgilendirmiştik. Bu operasyon beklenen bir operasyondur. HBDH gerillaları, milisleri bulundukları her alanda faşizme karşı savaşın en öncüsü olmak tarihsel sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Bunu yerine getireceklerine inanıyoruz. Gün faşzime karşı mücadele etme, savaşma ve ondan hesap sorma günüdür. Bütün imkanlarımızla, olanaklarımızla bu hesabı en güçlü şekilde sormalıyız. Önümüzde ki günler yaz ayları sadece iklim olarak değil sınıf mücadelesi açısından, ezenle ezilenin arasındaki mücadele açısından da sıcak geçecek. Bu aylar faşizmin kaderinin belirleneceği aylar olacak. Bu anlamıyla, şunu belirtmek gerekiyor. AKP-MHP faşist rejimi kaybedecek, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesi kazanacaktır. Bu mücadelenin sonucunun hedefimiz bunun yakınlaşmasıdır.”

Delal Devrim: “Gerilla açısından muazzam bir savaş yürütülüyor. Milisler açısından da belirttiniz. HBDH gerillaları ve milisleri de bunun içerisinde yer alıyor. Peki, fiili meşru mücadele alanları bu işgal saldırılarına karşı 1 Mayıs’ta ve sonrasında nasıl yanıtlar üretmeliler?”

Tekin Yoldaş: “Bu işgal saldırısı aslında, AKP’yi kurtarma operasyonudur. Niye? Çünkü her tarafta sorgulanan, tel tel dökülen iktidardan bahsediyoruz. Artık ekonomik sıkıntıların çok ciddi boyutlara ulaştığı, yaşamın çok zorlaştığı, iktidarın temel tüketim mallarını karşılamakta zorlandığı ve neredeyse karneyle ekmek dağıtılan, karneyle yağ dağıtılan, marketlerde yağın, unlu mamüllerin sayılı miktarda satıldığı bir ülkeye döndü. Bunun bu noktaya gelmesinin sorumlusu yine emek düşmanı, sömürücü, tüccar politikalarıyla bu faşist rejimdir. Bu koşullar altında bu iktidar kendini kurtarabilmek bu savaşa, işgal saldırısına ihtiyacı var. Bu işgal saldırısıyla aslında Türkiye toplumsal muhalefetini sindirmek istiyor. İşgal saldırısının bir diğer ayağı da bunun kamuoyu tarafından desteklendiğinin algısını yaratmaktır. Burada özellikle CHP’yi, İyi Parti’yi, burjuva muhalefet siyasetinin diğer renklerini kendine yedeklemek istiyor. Bu şekilde kendi iktidarını devam ettirecek ve onlara aslında can simidi olacak bu savaş. Kemal Kılıçdaroğlu’nun değerlendirmeleri askeri operasyonu destekleyerek iktidara bu istediği desteği vermiş oldu. Erdoğan’ın diğer politikalarını eleştirse de evinde elektriği kesik oturuyor. Ama bu elektrik niye kesiliyor? Kürt halkıyla savaşıldığı için, emekçiler sömürüldüğü için kesiliyor. Orada bir mum yakıp karanlıkta oturması değil mesele. Mesele, bu işin toplumsal arka planını halktan gizlemeleridir. AKP-MHP iktidarının ihtiyacı olan muhalefet budur. CHP, İyi Parti muhalefetidir. Onlar birbirlerini tamamlamaktadır. Ermeni Soykırımı olduğunda aynı şeyi söylemektedirler. Kürtlere zulmetmek meselesinde aynı şeyi söylemektedirler. Bugün, CHP’li belediyeler işçilerin haklarını gaspetmekte, işçileri işten atmakta, grevci işçileri uzaklaştırmakta… Aslında birçok konuda aynı şeyi söyleyen iktidarın neyi farklı söylediğini, iktidar ile burjuva muhalefetin, anlamakta zorlanıyoruz. Bu anlamıyla, fiili meşru mücadele alanında, savaş ve işgal politikaları karşısında Kürt halkının özgürlük mücadelesini, işçilerin-emekçilerin emeğin kurtuluşu mücadelesini güçlü bir şekilde örgütlenmesi gerekiyor. Bu anlamıyla 1 Mayıs tarihsel bir öneme sahiptir. 1 Mayıs alanlarını en güçlü şekilde doldurmak, Türkiye ve Kürdistan’da 1 Mayıs alanlarında bu işgalci faşist rejimi teşhir etmek, onun sahte muhalefetini-işgalciliğe ortak olan muhalefetini teşhir ederek özgürlük, demokrasi ve sosyalizm sloganlarını en güçlü şekilde ifade etmek gerekiyor. Çünkü, bütün gelişmeler şunu gösteriyor. Dünyada sosyalizm yeniden insanlık için bir gelecek haline geliyor. Sosyalizmin idealleri, eşitlik, özgürlük, adalet yeniden insanlığın geleceği için umut oluyor. Bu mücadelenin asıl sahibi olan devrimciler, birleşik devrim güçleri de bu talepleri sokaklarda ifade ediyor. Fiili meşru mücadele alanı AKP’ye karşı sahte muhalefete teslim edilmemelidir. Gerçekten özgürlükten yana olan, emekten yana olan, demokrasiden yana olanlar devrimcilerdir. Bu alanların güçlü olması, etkili olması, meşruiyet temelinde yaklaşması önemlidir. Burada meşruiyet aslında sokakta olan, mücadele eden kazanacaktır. Sokakta özgürlük talebi, sokakta demokrasi, sosyalizm talebi gerillanın dağlardaki direnişine, milislerin kentlerde ki eylemine güç verecektir. Bu şekilde bakmak gerekiyor. Yaşamın her alanında faşizmin karşı-devrimci saldırısına karşı devrimci taarruzla, kesintisiz devrimci taarruzla cevap vermek zorundayız. Her yerde savunmada olan değil, saldıran olmak zorundayız. Bu yaklaşımla ele almak lazım. Fiili meşru mücadele alanı da, 1 Mayıs alanı da bu anlamıyla tarihsel sorumluluğa uygun bir şekilde Taksim’de, bulunduğumuz bütün alanlarda bir mücadele günü, bir kavga günü, faşizmden hesap sorma günü olarak örgütlenmeli ve bu ciddiyetle ele alınmalı. Bu ciddiyetle alanlarda olmak zorundayız. Bu sorumlulukla yaklaşmalıyız. Bu 1 Mayıs’ta tarihsel ve politik haklılığımızla fiili meşru mücadele alanında da en güçlü, görkemli şekilde 1 Mayıs’ı sahiplenmek ve emeğin kurtuluşu ile Kürt halkının özgürlük mücadelesini birleştirmek zorundayız.”

Delal Devrim: “HBDH olarak ezilen halklara ve işçi sınıfına çağrınız nedir?”

Tekin Yoldaş: “HBDH olarak gerilla mücadelesinin, direnişinin ve savaşının yükseldiği bu tarihsel dönemde halkımıza gerilla mücadelesine katılmalarını, onlara omuz vermelerini; HBDH milislerine katılmalarını, onlara omuz vermelerini, faşizme karşı hesap sorma eylemlerine güç vermelerini istiyoruz. HBDH mücadelesi gerillaların, milislerin, halkımızın fiili meşru mücadele alanları ortak mücadelesidir. Faşizme karşı bu direniş ve savaş sadece gerillanın yürüttüğü bir savaş değildir. Bütün halk bu faşist işgalcilere karşı, sömürücülere karşı sokağa çıkmalı, mücadelenin içinde olmalı ve onlara hayatı zindan etmelidir, dar etmelidir. Onların bu baskılarına, sömürü politikalarına karşı çaresiz değiliz, devrimciler var, mücadele mevzileri var. Mücadelenin görevleri var. Bunları güçlü bir şekilde yerine getirme göreviyle karşı karşıyayız. HBDH da artık daha güçlü ve daha örgütlü. Her gün HBDH eylemleri oluyor. Artık bizzat, o İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu, HBDH’ın ismini verdi. Yapılan eylemlerimizi artık gizleyemiyor. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Eskiden biz eylem yapıyorduk, HBDH olarak üstleniyorduk. Onlar diyordu ki ‘elektrik kontağından çıktı’. Biz bir yerde eylem yapıyorduk, onlar ‘direk devrildi’ diyordu. Bir yerde eylem yapıyorduk, ‘araba devrildi’ diyorlardı. Ama artık şunu demek zorundalar. HBDH’ın eylemleri her geçen gün artarak ve etkisini göstererek arttıkça onlar bunu kabul etmek zorunda kaldılar. Gerçekler devrimcidir, gerçekler bütün açıklığıyla ortaya koyar. Bunu gizleyemezler. HBDH’ın yaptığı eylemler artık bizzat İç İşleri Bakanlığı tarafından da kabul edildi. Şunu da söylemek gerekiyor; hani bitirmiştiniz, hani 2020’de 2021’de bir tanemiz kalmayacaktı. Ama şunu görüyoruz. Bütün engellemelere, baskılara rağmen devrimciler her yerde hesap soruyor, eylem yapıyor. Bu gerçekliği görmek gerekiyor. Faşizm bunun karşısında artık savunmada olandır. Zayıf olandır. Güçlü olan saldırıda olan bizim. Halkımız bu mücadeleye güç vermelidir. Bu mücadeleye katılmalıdır. Halkımızla beraber daha güçlüyüz. Onlar katılırsa bu savaş daha kısa sürede bitecektir. Er ya da geç kazanacağız. Halkımızla beraber daha güçlü kazanacağız.

An Serkeftin! An Serkeftin! Yaşasın Birleşik Devrim Mücadelemiz! Kahrolsun Faşizm! Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!”

428