Cuma Nisan 26, 2024

Diran Lokmagözyan /Bese Hozat’ın attığı taş

kaypakkaya-partizan
Siyaset yap. Ama böyle yapma… Bir Kürtsen eğer Türk, Ermeni, Süryani, Zaza, Rum, Yahudi, Laz, Boşnak… Hasılı bu toprağın çocuklarını sakın incitme, ötekileştirme, bağrına bas…

 

Öcalan tarafından ilan edilen ve sabırsızlıkla beklenen “mektup” nihayet açıklandı. Bese Hozat’ın sözlerinden sonra, gözlerimizi Öcalan’ın bu açıklamasına çevirmiş halde, “kim ne diyor ve kim ne anlıyor” diye bir sonuca varmayı beklemekteydik.

Ancak… Bu “mektup” yeteri kadar net bir söylem barındırmadığından dolayı, bulanan zihinleri berraklaştırmanın aksine, sadece daha da bulanıklaşmasına vesile olmakla kalmamış (veya anlatmak istediğini açıkça ifade etmekten çekinip, üstü kapalı bir şekilde derdini anlatmaya çalışmış), aynı zamanda birçok yeni soruları da beraberinde getirmiştir.

Bu yazıda, Öcalan’ın sözlerinden bazı alıntılar sunup bu sözleri açıklamaya çalışarak, bunlarla ilgili düşüncelerimizi aktaracak, ardından da bu süreçte farklı kişi ve kuruluşların konuyla ilgili yazılarından bazı pasajları ele alacağız.

Öcalan’dan başlayalım.

Örneğin PKK “liderliği”, “Ermenilere yönelik” ünlü mektubunda, Özellikle kapitalist modernite ve onun tapınağı ulus devletlerin saçtığı zehir nedeniyle bu topraklar adeta halklar ve kültürler mezarlığına dönmüştür derken, nedense Kürtlerin toplu olarak, “kapitalist modernite ve onun tapınağı ulus devletlerin” işbirlikçisi ve ortağı rolünde, bilfiil Ermeni Soykırımı’nı uygulayan başlıca güç oldukları ve “birlikte kan döktük” şiarıyla bunu devlete (veya Türk milliyetçilerine) yaranma amacıyla sürekli dillendirdiklerini görmezden gelmektedir.

Son on yıllarda çok moda olan ve herkes tarafından kullanılan demokrasi, barış, kardeşlik (kendilerinin), milliyetçilik, ırkçılık, lobizm (diğerlerinin) benzeri ilginç, fakat sadece söyleyenlerin gerçek niyetlerini saklayan birer paravan olarak kullanılan kelimeler, Öcalan ve şürekâsı tarafından da bol-bol kullanılmaktadır. Bu bağlamda Öcalan’ın, Halklarımız arasına hançer gibi sokulan ırkçı-milliyetçi akımlar cümlesi karşısında 1915 mazlumu Ermenilerin, geçmişin zalimi ve bugünün mazlumu Kürt halkı ve yöneticilerinden, ancak halklarımız arasına sokulan bu ırkçı-milliyetçi hançerin 1915’te kimin elinde bulunmuş olduğunu düşündükten sonra, Ermenilere naçizane olarak, milliyetçi tuzaklara düşmeden, halklarımızı daha yüzyıllar boyunca çatıştırmayı hedefleyen uluslararası sermaye güçlerinin ve lobilerinin sinsi amaçlarından uzak durarak mücadelesini sürdürmesini önermesini bekleme hakkı vardır.

Özellikle devlete biat edip, durup dururken, Araç olarak da büyük sermaye lobilerini ve son dönemlerde de cemaat türü yapıları kullandılar cümlesiyle Gülen cemaatine karşı duruş sergileyerek, iç siyaset mücadelesinde Erdoğan’ın taraftarlığına soyunması, ayrıca Ermeni ve Rum lobilerinden bahsetmesi ile daha önceki medya ve iş adamlarına da sızmışlar. Sadece MIT kalmış şeklindeki açık ifadesiyle, bir zamanların can düşmanı ve günümüzdeki ortağı MİT’e yaranmaya çalışmasından sonra, artık Bizler, bu çerçeveden bakıldığında sadece Kürt halkının değil; bu kadim coğrafyanın bütün halklarının ve inançlarının özgürlüğü için mücadele ediyoruz, diyebiliriz, sözüne ne derece itibar edilebileceği netleşmektedir. Özellikle de, tersine faaliyetleri gayet belirgin okuduğumuz durumunda.

Bu arada, bu topraklarda yaşayan bütün kadim halklar bu toprakların sahibidir ve paylaşamayacakları hiçbir şey yoktur diyen Öcalan, bu toprakların “kadim halkları” olarak Kürt, Türk, Arap, Fars, Ermeni halklarını sayarak, kendisinin “bu topraklar” olarak kastettiği bölgenin neresi olduğu konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Söz konusu olan, günümüz Türkiye Cumhuriyeti bölgesiyse, “Arap ve Fars” halkını “bu toprakların kadim halkları” arasında saymak ne anlama gelmektedir? Aksi durumda, “bu topraklarla” neyin ifade edildiği konusunda bizi bilgilendirme durumundadır. Sadece bu konuda değil, örneğin, Bu da ancak gerçek bir adalet üzerine inşa edilmiş tarihi bir barışla olur diye açıklamada bulunan Öcalan’ın haricinde, Bese Hozat ile daha başkaları tarafından da son zamanlarda ortaya sürülenlerin ışığında bu barışa giden yolu kendisinin nasıl tasavvur ettiğini de açıkça ortaya koyma zorunluluğu doğmaktadır.

Bese Hozat’ın sözlerinden sonra, Ermeniler arasında oluşan infial dalgasını, Kürt cephesinden bazı kişiler hayret, hatta bazıları öfkeyle karşılamış, Hozat’a yönelik tepkinin, aynı sözleri dile getirmiş olan Öcalan’a gösterilmediğini belirtip hepimizi ikiyüzlülükle damgalayarak, Hozat’ın kadın kimliğinin bu yaklaşımda etkili olabileceği gibi gülünç yaklaşımlar sergileyecek kadar ileri gitmişlerdir.

Bu tenkitlerden bazılarını, örneğin Öcalan’ın Türk halkı bilmeli ki Kürtlerin bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır açıklamasından rahatsız olan Alevilerle ilgili, Alevilerin o süreçteki çığlığını, Rumlar ve Ermeniler duymuş olsaydı, HDP ve benzerleri bizzat meselenin üstünü örtmeye çalışmasaydı, bugün Öcalan belki de bu kadar rahat Ermenileri ve Rumları ötekileştirecek açıklamalarda bulunamayacaktı sözlerinde olduğu gibi (Mehmet Ali Doğan), gayet haklı bulduğumuzu da eklemek gerekir.

Hâlbuki bazı “destekçiler” kabul edilmezi kabul edilir kılmaya çalışarak birçok yerde kendi kendilerine, birçok yerde ise eşyanın tabiatına aykırı düşmektedir. Örneğin Kürt Hareketi halklar ve inançlar konusunda her zaman devlete ve egemen düzene karşı koşulsuz olarak halklar ve inançlarla beraber olmayı en önemli görevlerinden bildi. Bu Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler için de geçerlidir diyen Muhammed Cihad Ebrari gibileri, Öcalan ve Hozat’ın sözlerinin tam da bunun karşıtını ifade edip, Kürt hareketinin devlet ve egemen düzenle kolkola, halklar ve inançlara karşı hareket etmeye başladığını gösterdiğinin üstünü örtmeye çalışmakta, Yakalanışı bile bu lobilerin ve paralel devletlerin içinde olduğu Gladio operasyonudur bunu da bu şekilde ifade etti savını öne sürüp, gerçekte bir MİT, MOSSAD, CİA işbirliği sonucunda gerçekleşmiş olan Öcalan’ın yakalanışını da “Ermeni ve Rum lobilerine” bağlayacak kadar ileri gitmekte, tüm bunlardan sonra hâlâ Ermeni, Rum, Yahudi kimliğiyle bir ilgisi yok bu ifadelerin, bu kimlikleri itham edici hiçbir şey yok diyebilecek kadar insanları aptal yerine koymayı sürdürmektedir. Aslında bu “ilgi” o denli bariz ki, “itham edici bir şey yok demek” düpedüz dansözlük etmek anlamına gelmektedir. Ardından da, “en iyi savunma, saldırıdır” düşüncesiyle, Siz bu tepki veren çevreler nasıl ki Türkiye’den KCK’yi, Bese’yi eleştirebiliyor, itham edebiliyorsanız Ermeni Lobisi de eleştiriye, ithama bu kadar açıktır sözüyle karşı saldırıya geçmekte, ortalığı karıştıranın gerçekte “Ermeni lobisi” olmayıp, Öcalan ve Bese Hozat’ın açıklamaları olduğunu boğuntuya getirmek istemekte, dahası, Barışı istemeyen milliyetçi Kürt lobisi oluyor da barışı istemeyen milliyetçi Ermeni lobisi olamaz mı? sorusunu ortaya atarken de, barış isteyen tüm Kürtlerin Öcalan yakalanana kadar “hain” olarak damgalandıkları, yakalanmasından sonra ise neden birdenbire haklı ilan edildiklerinin cevabını vermemektedir. Sayın Ebrari bu arada, devletten gayet aşina olduğumuz politikayı sürdürerek, Hrant’ın Ermeni Cemaati ve lobisiyle olan derin kavgasını da bilenler biliyor,sözleriyle Ermeniler arasına “çomak sokmayı” da ihmal etmiyor. Amanın da ne çok şey bilirmiş bizim Ebrari dostumuz. Kendisi bilirmiş de biz bilmezmişiz. Bu arada, Hrant hangi cemaate mensuptu da Ermeni cemaati ve lobisiyle (?) derin kavgalar içindeydi acaba? Hrant’ın kavgası, tabii ki ne “cemaatle” ne de “lobiyleydi”. Hrant’ın kendisi de bu cemaatin bir parçası olup, haliyle cemaatteki bazı kişilerle anlaşmazlığı olmuştur. Türkiye topraklarında bir “Ermeni lobisinden” bahsedenin ise ya akli dengesinden ya da Türkçe bilgisinden şüphe etmek gerekir. Sayın Ebrari, Biraz siyaset, biraz feraset arzusuyla sözlerini sonlandırmasına rağmen, burnumuza daha ziyade “biraz siyaset ve bolca fesat” kokusu gelmektedir.

Yanlışı doğru olarak bize kabul ettirme çabası içinde olan nemacılar haricinde, Ermenilerin dışında, doğruları yanlışları gören başkaları da var ve “Devrimci Karadeniz’in” 9-1-2014 nüshasında belirtildiği gibi, Kürt ulusuna önderlik eden insanların resmi ideolojinin ağzıyla, resmi ideolojinin düşman gördüğü bizleri aşağılamaları kabul edebileceğimiz bir durum değildir.

Hâlbuki kendi dillerini ilk kez 1995′te, Avrupa’da kurulan Med TV ve Roj TV’de duyan Kürtler. Daha önce sadece Erivan Radyosu’ndan dinleyebiliyordu. (Freie Universität Berlin öğretim görevlilerinden Bilgin Ayata).

İşte, hain “Ermeni lobisinin”, 1915’te oynamış oldukları role rağmen Kürtlere reva gördüğü budur.

Öcalan’ın sözleri her ne kadar “anlaşılmayan anlaşılırlık” sınırları içinde olsa da, bazı kişiler sözlerini açıkça ifade etmede bir beis görmediklerinden, “Kürt cephesinin” gerçek fikri konusunda daha net bilgi sahibi olmaktayız.

Örneğin Nimetullah Atal, “Ermeniler yürütülen bu süreçte Kürtlerden yana olmalıdır” (?) başlıklı yazısında, Ermeni aydınlardan tarafından imalı bir sekilde gerçeklestirilen saldırılar hazmedilecek düzeyde degil demekte ve şöyle devam etmektedir Bese Hozat üzerinden geliştirilmek istenilen linç kültürü Ermeni çevrelerin irkçılığa varacak söylemleri Kürtlere bakış açısının dışa vurumudur. Öyle ya, Ermeniler katledilmeyi hazmettikten sonra, şimdi de her türlü hakareti hazmedecekler. Devlet de, bir-iki yerde kendilerini katliamdan koruyan, savunan Ermenileri isyancılar olarak damgalanmıyor muydu? “Birlikte kan dökenler” nasıl da aynı ağızdan konuşuyor? Aynen, katliam dayatması ile karşı karşıya birakılmasına Kürt milleti asla izin vermeyecektir, sözlerinin, “soykırımcı olmaya izin verilmeyecektir” diyen devletle son derece uyumlu olması gibi! Dahası, bu bay, Ortadogu ve Türkiye’de Kürtler’in istikrarlı bir şekilde gelişmesi ve büyümesi söz konusu iken sık sık bu konunun ısıtılıarak Kürtler’in önüne bırakılmasını art niyetli bulduğunu ifade etmek istemektedir. Hani neredeyse Öcalan ile Bese’nin sözlerinden Ermeniler suçluymuş, bu lafları ortaya atanlar kendileri değilmiş gibi.

Nihayetinde sadede gelinmekte ve asıl niyet ortaya çıkmaktadır. Söz konusu konular Ermenilerin tekrar geri dönmesine yönelik dışa vuran düsüncelerse Kürdistan ve Kürt milletiğinin toplumsal gerçeği bunu reddeder. Varolani dişlamadıkları gibi yeniden geri dönüşlere toplumun hiç bir zaman siçak bakmayacağını hepimiz iyi bilmekteyiz. Kardeşin kardese toprak vermediği böylesi bir çağda var olan topraği baskasıyla paylaşmak hayal ürünüdür gerçekle alakası yoktur. İşte tüm düşünce bu bir paragrafta yoğunlaşmış durumdadır. “Paylaşmanın” olamayacağını biz “ırkçılara” açıklayan bu “halkların kurtarıcılarının”, açıkça “geri dönüşten” bahsetmeleri enteresandır. Burada Ermenilerin, “geri dönüşlerine sıcak bakılmayacağı” cümlesiyle, o topraklardan “gitmiş-gönderilmiş-kovulmuş” oldukları resmen tasdik edilmekte ve bunda hiçbir sorun görülmemektedir. Ardından da hemen, Demografik yapi üzerine ciddi bir araştırma bugüne kadar yapılmadı fakat Kuzey Kurdistan’da Türkmen, Kırgız, Romen, Ermeni bunların toplamı nüfus olarak çok cılız sayıdadır. Varolan milletlerle Kürtler’in arası bozulmamıştır. Kürtler kimsenin toprağını işgal etmediği gibi herhangi bir milleti sömürmemiştir çünkü Kürtler’in kendisi mazlumdur incilerini yumurtlamaktadır. Açıkçası, yukarıda itiraf edildiği gibi topraklarından sökülüp atılan, sürülen Ermenilerin, sadece geri gelmeleri kabul edilmez olarak kalmıyor (hani mücadelelerinde Ermenilerin de davasını sürdürüyorlardı?), sayısı “çok cılız” olarak kabul edilen, kalan Ermeniler, nedense “bu topraklarla” hiç ilgisi olmayan Kırgız, Romen ve Türkmenlerle anılmaktadır. Bu arada, Kürtlerin arasının hangi “varolan” milletlerle bozulmamış olduğu da bir diğer muamma, daha doğrusu sıradaki boş söylem. En ilginç söylem de “hakları için mücadele ettikleri” halkların, “geri gelmesine” müsaade etmeyen Kürtler “kimsenin toprağını işgal etmemiş” üstelik de “kendileri mazlum” oluyor. Zaten “işgal etmemiş oldukları topraklar” da “Kuzey Kürdistan” olunca, haliyle ne Batı Ermenistan’ı işgal etmiş oluyorlar, ne Ermenilerin mülkünde ikamet ediyorlar, ne de boğazlarında Ermeni lokması olmuş oluyor kendilerince.

Yazıya Aydın Engin’in konuyla ilgili yazısından bir alıntıyla son vermek istiyoruz.

Siyaset yap. Ama böyle yapma… Bir Kürtsen eğer Türk, Ermeni, Süryani, Zaza, Rum, Yahudi, Laz, Boşnak… Hasılı bu toprağın çocuklarını sakın incitme, ötekileştirme, bağrına bas…

Tüm bunların en olumlu yanının ise, artık takkenin düşüp kelin görünmüş olmasıdır.

Kürt hareketine yıllar boyunca destek vermiş olan Ermenilere ithaf edilir…

2544

Son Haberler