Pazar Haziran 16, 2024

Bizim Ulaş'lar...Şemdin Şimşir

"Bir acının izini sürdüm durmadan/ Aydınlık bir gelecek adına./ Geçmişte kalanı kitaplardan aldım/ Yaşadığımı koydum üstüne / Hayatı bir yoğun acıda kavradım..."

Bizimkileri anlatmak zordur, bizim Ulaş'ları, çünkü bizimkiler inançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranlardır. Spartaküs, Marks, Engelslerle başlayan bizimkiler. İlk onlar direnç ve bilimle donatılar kavgayı, tarihin yasalarını, geleceğin yönünü yine onlar, yani bizimkiler çizdiler.

Bizimkiler, burjuvaziyi ilk kez iktidarda deviren, proletaryayı ilk kez muzaffer kılan Paris Komünar'larıydı. Bugünün Komünar'ları olan bizim Ulaş'lar...

Bizim Ulaş'lardı umudu yeniden yeşertmek üzere, tarihi bir kez daha ama bu kez yenilmemecesine yazmak üzere kavgaya atılmanın zamanıdır diyen. Sosyalizmin yenilgi ve zafer dolu tarihini yolumuza ışık ederek yürüyoruz. Geçmiş yenilgi ve zaferlerimizden çıkardığımız derslerle zaferimizin güvencesi olan yönelimleriyle adım atıyoruz.

Bizim Ulaş'lardı, bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açan. Ülkemizin sınıflar mücadelesinde Marksizm adına çöreklenmiş altmış yıllık reformist, revizyonizme dur deyip halklarımızın kurtuluş yolunu ortaya koyan öncülerimiz, Mahir'ler, Deniz'ler, İbo'lar ve Ulaştı sarılıp mavzere çarpışanlarımız. Ulaş'ça düştüğünde Arnavutköy'de. Binlerce fırtına yaratarak, isim oldu çocuklarımıza, inancımıza istim, canımıza can oldu.

Ve iz düşümünün, toprağa düşen filizin tohumları boy verdiğinde, barikatlarda, sokak çatışmalarında, Gezi ayaklanmasında günümüzün Dehak'larına karşı Kobanê'ye, Rojava'da boy veren filizler, aynı ruh, aynı coşkuyla, kararlıkla yine Ulaş'larımız sahnedeydi.

Çünkü onlar unutulmaya çalışılan, hüküm kurmuş, tortulaşmış solculuğun parçalanıp, yok edilmek, yok sayılan savaşkan sosyalizmin yeniden hatırlatanlarımızdı.

Orhan'la başlayan bir dönemin kapanması ve yeni bir dönemin başlamasının öncüleriydiler. Tıpkı önderlerimizin yetmiş bir çıkışı gibi. "Fedai bir kuşağa laik olma" şiarıyla fedaileşmek gerektiğini bilenlerimizdiler. Yanı başlarında süren mücadele ve yaşanan katliamları gözlerini kapayanlar, marksizm adına legalizmin, reformizm kulvarlarında boy gösterenler gibi bir devrimciliği, bir öncülüğü red edenlerimizdiler. Kürt özgürlükçülüğüyle ortaklaşarak Ortadoğu halklarıyla birlikte tarihinin tekerleğini terse çevirmek için fedai bir ruhla donanmak gerekliliğinin bilincinde olanlarımız. 
"Her ölüm erken ölüm değildir, devrimci adımların öncüsüdür" belirlemesiyle iyi biliyorlardı. Yetmiş bir çıkışı ve ardından yaşanan tıkanıklıklar ve yaşanan yenilgilerden dersler çıkarıp tıpkı Mahir'ler, Deniz'ler, İbo'lar ve Ulaş gibi şimdi kendi zamanlarında, Orhan ve Ulaş'larımız bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açmanın öncüleri oldular.

Onlar değil miydi dokundukları her yerde iz bırakanlar. En zor amansız koşullarda bile yüzlerinde tebessümü eksik olmayan, kendi gitmedikleri hiçbir yere yoldaşlarını yollamayanlar.

Yeni yönelim ve bir devrin kapatılıp yeni bir devrin açılmasında başta kendileri yürümeyi ilke haline getirenlerdiler. Soluksuz, sınırsız bir devrimcilik ve yaşamın her anında ona kilitlenmek hem savaşçı, hem önder komutanlaşmayı başaranlardı. Onlar sadece kendi dar grupsal çıkarları ve hesapları peşinde değillerdi. Böyle olmadıklarını da yaşam ve pratikleriyle her defasında gösterdiler. Çünkü aslolan grupsal büyüme değildi, aslolan köhnemiş, çürümüş bu vahşi sistem karşısında ezilen, sömürülen, yok sayılan haklarımızın kurtuluşu ve onun mücadele bayrağının en yükseklere çıkmasıydı. Bunun içindir ki birleşik devrim bilincinin yaratılması ve savunulması konusunda en çok çaba sarf edenlerimiz oldular. Türkiye işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle bütünleşmesi olmadan başarının mümkün olmadığını kavrayan, kavratmak için emek sarf edenlerdi. Bunun içindir ki en amansız çatışmada; "Yaşasın Kürt ve Türk halklarının mücadele birliği" şiarını haykıranlardı. Gezi'den Kobanê'ye uzanan direniş çizgisinin öncü militan komutanıydılar.

İşte bu ruh ve perspektifiydi onları savaş alanlarında, cephelerden cepheye sürükleyen. Ortadoğu halkları ve Kürt halkıyla aynı yapı yerinde, aynı idealle bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm kavgasının ortak idealinin savaşçısı olmak. Çünkü tüm dünya ezilenlerinin Komünar ruhuyla devrim yolunun yoldaşları olarak bakanlarımızdı. Karanlığa boğulmaya çalışılan halklarımıza ışık, zulüm ve katliamla yok edilmek istenen, teslim alınmak istenen insanlığa umut olup kavgamız sürüyor mesajı olmaları bundandır.

Bugün onların ardından methiyeler dizmek değil, onlara layık olmak, onların mücadelesini zafere taşımak ancak onlar gibi olmayı bilince çıkarmakla onlara layık oluna bilinir. Çünkü kendisini her şeyiyle mücadeleye adayanlar iyi bir savaşçı, iyi bir komutan olmakla kalmazlar, halkların dilinde türküleşirler...

Çok iyi biliyoruz ki mücadele bedel istiyor, bugün içinden geçtiğimiz savaş koşularında kavga her zamankinden daha büyük bir inanç, kararlılık, fedakârlık ve cesaret gerektiriyor. Düşenlerimize layık olmak, onların yerini doldurmak için daha ileriye atılmamız gerekiyor. Gidenlerimize layık olmanın yolu Komünarlar ruhuyla, onların emekleriyle şekillenen özgürlük güçleriyle onları yaşatmak, geliştirmek ve zafere taşımak görevi bizleri bekliyor. 

Şemdin Şimşir  

42996

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar