Pazar Haziran 16, 2024

Cengiz, Hakan ve Özgüç anısına… Onları yaşatmak…

İnsanlar ölür, sözleri kalır. Devrimcilikte söz, devrimci duruştur. Devrimci duruş; devrim için kendini örgütlemek, kendini örgütlerken halkı örgütlemek ve bunları yaparken tüm yaşamını devrime örgütlemektir. Ve yaşamını devrime örgütleyenler bugün ölseler bile devrime sevdalı her yürek atışında yeniden canlanırlar.

21 Ekim 2015’te şehit düşen üç Partizan, Sefkan, Yurdal, Ünal yoldaşlar yaşamın anlamını bireycilikten kopuşlarıyla bulmuşlardı. Mücadele kararlılığını her alanda gösteren ve mücadelenin gelişimi için büyük katkı sunan yoldaşlarımız Dersim’de devrimci bir duruş sergilediler.

Biri devrimci mahallelerde büyümüş, biri liseye kadar çarşıya bile tek başına gidememiş, bir diğeri ise sürgün çocuğu olarak büyümüştü. Yaşam koşullarındaki farklılıklara rağmen özgürlük ve kurtuluş yolunda devrim neferleri haline geldiler. Sistemin zincirlediği yerden kopmak, bireycilik yerine kolektif bir çalışmanın uygulanmasını sağlamak, sürecin gerisinde kalmak yerine süreci iyi okuyarak önüne geçmek, düşmanla uzlaşmaz bir çizgiye sahip olmak üç yoldaşın da ortak özellikleriydi.

Ünal yoldaş (Cengiz İçli), yenilenmenin, ilerlemenin ve gelişimin insanıdır. Türk kökenli yoldaş, Kaypakkaya’nın KKTH’na dair açtığı yoldan ilerleyerek Kürt ulusal mücadelesine dair sürekli araştırmalar yapmış, YDG’nin Kürt ulusu mücadelesine dair politik gelişiminin mimarlarından olmuştur.

Sefkan yoldaş (Özgüç Yalçın), Kemalizm’le uzlaşmaz, kitlede samimiyet uyandıran yapısı ve kavgada en önde olma isteğiyle arşınladı Ankara sokaklarını. Üniversiteden mahalleye, mahalleden işçi saflarına kadar her alandaki görevini büyük bir azimle yerine getirmişti. Kitlelerle samimi bağla kuran yoldaş, düşmana olan öfkesiyle bilemişti devrimci duruşunu. Kaypakkaya’nın zindanlarda işkenceye karşı kararlı duruşunun devrimci bir görev olduğunu savunan Özgüç yoldaş, Mercan Dağları’nda üstüne düşen görevi layıkıyla yerine getirmişti.

Yurdal yoldaş (Hakan Çakır), en zor koşullarda dahi örgütlülüğü korumak ve geliştirmek için hiçbir görevden kaçmamıştı. Emeğin önemi ve gücünü iyi kavramış olan yoldaş, anın sorunlarına çözüm olabilmiş, örgütlülüğe de samimiyetle emek vermişti. Örgütün yaşamsal ihtiyaçlarının devamlılığını sağlamak, her alanda faaliyeti daha ileri taşınmak için çaba harcadı. Pratikle teoriyi hücrelerinde birleştirerek öncü bir nefer nasıl olunur, gösterdi.

Bugün ne yapmalı?

Şehit yoldaşlarımızın her zaman vurguladığı gibi süreci ne kadar iyi okuyabilirsek hamlelerimiz o kadar sağlam olacaktır. Ünal yoldaşı hatırlayalım. Kürt ulusu mücadelesini çözümleyebilmek, ezen ulus şovenizmini saflarımızdan temizlemek için sırt çantasında Kürt ulusu mücadelesine dair bir yığın makale ve kitapla dolaşan Ünal yoldaşı... Bugün yaşadığımız coğrafyada yaşanan katliamları, baskı ve zulüm politikalarının çıkış noktalarını iyi okuyabilmek, çözümleyebilmek demek mücadele hattını bir adım ileri taşımak demektir. Emperyalist devletler güç savaşımı içerisindedirler. Birçok ülkede gençlik hareketleri sokağa çıktı, işçiler greve gitti, halk isyanları patlak verdi. Yaşadıkları krizin çözüm noktasını Ortadoğu olarak gören devletler bugün de kirli bir savaşa daha imza atıyorlar.

 Emperyalizme uşaklık yapan TC ise bugün T. Kürdistanı’nı vuruyor, Kürdistan’ın dört parçasının birleşme korkusuyla Cerablus’a girip Rojava’yı işgal planları yapıyor. “Çatlak bir sesin” planlarında pürüze yol açabileceğini öngören devlet, OHAL’i T. Kürdistanı ile sınırlandırmayıp, tüm ülkeye yayıyor. Bu süreçte kan kokan propagandalarıyla elini güçlendirmeye çalışan devlet karşısında Sefkan yoldaş kadar kararlı, öfkeli olmalı ve Yurdal yoldaş kadar örgütlü, ilkeli olmalıyız.

Ezenlere, ezilenlerin güçlü, haklı ve yenilmez karşı koyuşlarıyla tavır almalıyız. Şehit yoldaşlarımızdan öğrendiğimiz kitle faaliyetimizi geliştirmeli, sürecin özgünlüğünden doğru kitlenin ihtiyacıyla beraber yeni yöntemler geliştirmeliyiz. Ezenler nasıl ki söz konusu ezilenler olduğunda ortak bir cephe oluşturuyorsa bizler de ancak ve ancak devrimci, ilerici gençlik örgütleri ile beraber kavgamızı güçlendirebiliriz. Ortak mücadele hattını örmek devrimci görevlerimiz arasındadır.

Eklemek gerekir ki bir diğer önemli husus da sürecin öne çıkan yanlarıdır. Devlet başta Kürt ulusu olmak üzere ezilenlerin mücadelesini engellemek, parçalamak ve enerjisini soğurmak için şovenizmi büyütmeyi hedeflemiş ve ne yazık ki hedefini önemli derecede gerçekleştirmiştir. T. Kürdistanı’ndan eline bulaşan kanı hem FETÖ mendiliyle silerek katliamlardan kendini “aklamış” hem de PKK’yle FETÖ’yü bağdaştırarak geniş yığınları ve özellikle de etkisi altındaki kitleyi Kürt halkına karşı daha da düşmanlaştırmış, demokrat olan kesimde ise algı karışıklığı yaratmaya çalışmıştır.

Devlet her hamlesini önceden belirliyor, kitleyle aramıza engeller koyuyor, mat etmeye çalışıyor. Tek bir kıvılcım bütün bozkırı tutuşturabilir. Burada bozkırı tutuşturacak olan kıvılcımın kim/ne olacağı önemli. Kitleyle aramızdaki bağı sağlamlaştırmak, bağımızın kopmaması için yeni yollar geliştirmek gerekiyor. Kitleyle aramızdaki bağın kopması örgütlülüğümüzün boşa çıkması, politik seviyemizin yerle bir olması demektir. Devletin katliam naralarını her an daha çok yakınımızda duyarken gündelik yaşamsal faaliyetlerimizin, kitle faaliyetlerimizin önüne geçmesi kendi sonumuzu hazırlamak anlamına gelir.

Üç yoldaş, Sefkan, Ünal ve Yurdal yoldaşlar bugün gelişen süreç için neler yapabileceğimizi bizlere göstermiştir.

Onları yaşatmak, yoldaşların analiz ve muhakeme yeteneklerini, süreçle birlikte işletebilmemiz demektir.

Onları yaşatmak, egemenlere karşı dinmeyen öfkemizi, araştıran, kafa yoran bir işleyişle bilinçli hale dönüştürmek ve kolektife mal edebilmek demektir.

Onları yaşatmak, dün onların yüklendiği devrimci görevlerin üzerine bir yenisini daha koyarak yüklenebilmek, önümüze koyduğumuz hedefi kolektif bir ruhla göğüsleyebilmektir.

Onları yaşatmak, devrime daha fazla kafa yormak ve bu kafa yoruşla bugünkü sürece dair politikalarımızı net bir biçimde ortaya koyabilmemiz, bu politikalar doğrultusunda disiplinli çalışmamız demektir.  

Yoldaşlarımızın iddiasını diri tutarak kavgamızda yaşatırız. “Kitleden kopan birey eksikliklerine, zaaflarına kapalı hale gelir, bu da bireyi örgütten uzaklaştırır. Bireyin bilincinde, kararlılığında, iddiasında bozulmaya yol açar, kitlelere yabancılaşmayı doğurur bu da mücadeleye yabancılaşmayla paralel ilerler. Ancak sürekli kitlelerin içerisinde olan, kitlelerden öğrenen ve öğrendiklerinden hareketle kitlelere öğretenler mücadeleyi özümseyebilir ve mücadelede ilerleyebilir. Her an kitlelerin içinde, kitlelerle el ele mücadeleyi sürdürebilenler ideolojik sağlamlığı, politik seviyeyi yükseltebilir ve devrimci iddiada kararlı bir duruş sergileyebilir.” (Mao)

(Bir YDG’li)

45806

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar