Pazar Haziran 16, 2024

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Zorun tarihsel rolünü “yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir” diye tanımlıyordu Marks. Mao ise “iktidar namlunun ucundadır” diyerek kristalize ediyordu toplumsal devrimin zorunlu aracını. Önderimiz İbrahim Kaypakkaya ülke devriminin programının temel ilkelerini belirlerken sürekliliği sağlanmış zorun önemini ve temelini vurgulayarak işaret etmiştir. Partimiz TKP/ML işte bu temeller üzerine oturmuş savaşçı bir Komünist Parti özelliğine sahiptir. Tam 44 yıldır Ülkemizin sosyal, ekonomik, siyasal karakterine uygun olan devrim programından vazgeçmeksizin, kesintiye uğratmaksızın bir savaşım vermektedir. Zoru, tarihsel karakterini ve ülkemizde özgünleşmiş sürekliliğiyle birlikte kavramış ve kendi tarihinin harcı yapmıştır.

Kesintisiz sürdürülen silahlı mücadelemizin ağır bedelleri, yıkıcı kayıpları da olmuştur. Bu uğurda yüzlerce parti kadromuz, üyemiz ve militanımız şehitler kervanına katılmıştır. Ülkemizde devrimi örgütlemek, devrimci savaşım vermek kesintisiz şekilde şehit vermek anlamına gelmektedir. Silah elde vuruşmak öznel bir tercih değil, tarihsel koşulların, toplumsal gerçekliğin emrettiği bir zorunluluktur ülkemizde. Partimizin bu çizgisi, uzun soluklu devrim yürüyüşünde şehitlerle pekişen, ödenen ağır bedellerle kaynaşan bir gerçekliği yaratma zorunluluğunu doğurmuştur. 44 yıl boyunca bu zorunluluk ise teoride değil hayatın içinde kendine yer bulmuştur.

Partimiz henüz kuruluş aşamasında Kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya’yı bu çizgiyi yaşama geçirirken kaybetmiştir. Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar yoldaşlar aynı dönem içerisinde parti çizgimizin ölümü kucaklayarak inşacısı olmuşlardır. Bu yolda dört genel sekreterimizi kaybettik. Yüzlerce kadromuz, savaşçımız aynı yolda sebatla ilerleyen ve komünist çizgiyi hayata geçirmede ölümleriyle birer basamak oldular.

Partimiz Ocak ayının son haftasını Parti Ve Devrim Şehitleri Haftası ilan etmiştir. Bunun nedeni ise devrim ve komünizm mücadelesindeki birçok tarihsel şahsiyeti bu ay içerisinde kaybetmemizdir. TKP kurucusu Mustafa Suphi ve yoldaşları, Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar, Atilla Özkan yoldaşlar ocak ayı içerisinde şehit olmuşlardır. Önderimiz Kaypakkaya bu ayda düşman tarafından ele geçirilmiştir. Enternasyonal proletaryanın Büyük öğretmeni ve ustası Lenin, Almanya’nın komünist önderleri Karl Liebnecht ve Rosa Lüksemburg yine Ocak ayı içinde şehit düşmüşlerdir. Partimiz bu bütünlük içinde Ocak ayının son haftasını parti ve devrim şehitlerini bir kampanya şeklinde örgütleyerek anma haftası ilan etmiştir.

Şehitler Halk savaşına önderlik eden bir partinin enerji kaynağıdır. Ölümüne bedel ödenmeksizin savaşkanlık ruhu kuşanılamayacağı gibi, devrimin ateşi de harlanamaz. Silahlı mücadelenin temel ve değişmez şartıdır bu. Şehitler ideolojimizin gürbüz yumruğudur. Kararlılığımızın can damarı ve eşsiz simgesidir. Her şehit, binlerce cümlenin, onlarca kitabın, en usta propagandanın ulaşamayacağı bilinci ve kavrayışı halkın zihnine silinmeyecek şekilde işler. Her gidenimiz toprağa düştüğünde devrimin, sosyalizmin ve yüce davamızın eşsiz kavranışına da bir tuğla ekleyerek gidiyor.

Faşist diktatörlüğe karşı mücadelenin bedelsiz olmadığını biliyoruz. Ülkemizin devrimci-demokratik mücadele süreci bu ağır bedellerin tanığıdır. Sadece devrim mücadelesi değil, demokratik hak ve özgürlük mücadelesi yürüten her kesim faşist diktatörlüğün hedefidir. Faşist diktatörlüğün ölüm mangaları silah elde kavga edenleri düşman bellediği gibi, hakkını arayan işçileri, tarlasını koruyan köylüleri, özgürlük isteyen öğrencileri, Ulusal hak talep eden ve kendi kaderini belirlemek isteyen Kürtleri, barış isteyen demokratları, tarihsel haksızlık olan soykırımı sorgulayan Ermenileri, gerçeği anlatan gazetecileri-akademisyenleri-bilim insanlarını, sistemin çölleştirmesine karşı duran çevrecileri yani özcesi kendi siyasal kalıplarına sığmayan herkesi düşman beller, hedef alır. Faşist diktatörlüğün tarihi ezilen, hakkını arayan halk kesimlerine karşı aynı zamanda katliam tarihidir. Bu anlamda topraklarımızdaki mücadele, faşist diktatörlüğün çeşitli kesimlere, çeşitli nedenlerle kanla, ölümle, gözyaşıyla bedel ödettiği bir sürece de içkindir. Bu devrimci mücadelenin ölümle ne kadar kol kola iç içe geçen bir mücadeleyi içerdiğinin tarihsel bilinci ve zorunlu kavrayışı anlamına da gelmektedir. Devrim ve komünizm şehitleri halkın ödediği bedellerin en üst düzeyde örgütlenerek, halkın büyük çıkarlarıyla kaynaştırılması ve güzergahın çizilmesi gibi bir karaktere de sahiptir.

2015 yılı Türk-Kürt ulusu ve çeşitli milliyetlerden Komünistlerin, devrim ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin, özgürlük isteyenlerin, hakkını arayan ilerici kesimlerin şahadetlerine yoğun şekilde tanıklık ettiğimiz bir yıl oldu. Yüzlerce devrimci, demokrat faşist diktatörlüğün doğrudan hedefi olarak şehitler kervanına katıldı.

Suruç ve Ankara’da en demokratik hakkını kullanan devrimci ve demokratlar acımasızca katledildi. Cihadist katilleri Rojava’da destekleyip besleyen faşist diktatörlük, korku ve baskı aracı olarak Türkiye’de de devrimci, demokrat ve yurtseverlerin üzerine köpeklerini salmaktan geri durmadı. Kendi eliyle gerçekleştiremediği katliamları bu katil sürüsü aracılığıyla hayata geçirdi.

Faşist devlet onlarca Kürt şehrini kuşatma altına alıp 6 aylık bebekten 80 yaşındaki yaşlıya kadar her Kürdü hedef alarak katletmekten geri durmadı. Türkiye Kürdistanı’nda sınırsız ve pervasız bir insan avına çıkan katil gibi hareket etti. Silahlı, silahsız Kürt halkının yüzlerce yiğit evladını, zulme boyun eğmediği için katletti. Tam bir tedip ve tenkil politikası yaşama geçirdi. Direnen Kürt halkının yiğit kadınları ve erkekleri özgürlük tutkusuyla bu süreçte ölümü korkusuzca kucakladı. Her biri ezilenlerin şanlı tarih defterine isimlerini onur ve şerefle yazdırmayı başardı.

Halkımızın yiğit kadınları Arin Mirkan ve Sibel Bulut Rojava’da, Yeliz Erbay ve Şirin Öter İstanbul’da fedanın ve direnme kültürünün yeni ve eşsiz sembolleri olarak hafızamızda ve benliğimizde yerlerini çoktan aldılar. Özgür Kadın kimliğinin devrim sevdasıyla kavuşmasının nasıl bir cesaret ve cüret kazanacağını ölümü kucaklarken anlattılar bize.

2015’de, demokratik halk devrimi ve komünizm idealiyle savaşan partimiz önderliğindeki TİKKO komutan ve savaşçılarının da şahadetine tanıklık etti. Partimizin üyesi Cengiz İçli, TİKKO komutanlarından Hakan Çakır ve savaşçılardan Özgüç Yalçın yoldaşlar faşizme karşı silah elde Dersim dağlarında direnerek ve ölüme meydan okuyarak enternasyonal proletaryanın bayrağını dalgalandırdılar. “Komünizm öldü, devrim hayal oldu” gerici çığlıklarına devrim ve komünizm sloganlarıyla ve silahların eleştirel gücüyle yanıt oldular. Partimizin hedeflerine, halkımızın çıkarlarına kan verdiler, can oldular. Tereddütsüz duruşları, donanmış bilinçleri ve ufka bakan inançları ile ruhumuzu ateşlediler, inancımızı pekiştirdiler. Onlar partimizin irade ve eylem birliği ruhunun harcına kanlarını kattılar. Olumsuz olanı olumluya çevirmede özne oldular. Zor süreçte devrimci oldular, zor süreçte devrime ve komünizme kendilerini adadılar. Devrimci sürecin zorluklarını zorunluluğu kavrayarak göğüslemeye çalıştılar. Bu kavrayışıdır ki, onların özgürlük ruhunu kuşanmasına vesile olmuştur. İşte partimiz bu kavrayışın ürünü olarak tüm olumsuzluklara rağmen komünist çizgisinden taviz vermeksizin yürüme iradesi göstermektedir.

Partimiz 44 yıllık yürüyüşünde İbrahim’den Mehmet’e önderleşmeyi can bedeli bir kararlılıkla sürdürmüş. Ali Haydar’dan Cengiz’e parti iradesini düşmana karşı savaşkanlık ruhunu pekiştirerek geliştirmiş Meral’den Beşlere komünist-kadın kimliğini kuşanma mücadelesi yürütmüş. Kesintisiz bir şekilde rüzgar karşımızdan esse de ona meydan okumuştur. Devrim ve komünizm inancımız, şehitlerimizin yarattığı ruhla dünden daha çok yarından daha az olacaktır hep. Bu ruhla kavgaya sarılacağız, yetmezliklerimize zaaflarımıza başaramadıklarımıza bu ruhla yanıt olmaya çalışacağız.

Gidenlerimizin her biri gidişlerinin anlamını büyüterek gidiyorlar. Acımız ve kederimiz kadar öfkemiz ve umudumuzda büyüyor. Ölümü küçülterek bir davayı sürdürmek, geride kalanlara bırakılan zorlu ve şanlı bir mirastır. Şehitlerimiz bize kıskanarak korumamız gereken miraslarını bıraktılar. Çünkü onlarda kıskançlıkla koruyorlardı o büyük idealleri ve davayı. Ant olsun ki gözleri arkada kalmayacak. Tarihsel sorumluluklarımızdan biriside budur. Düşsekte, yenilsekte, başaramasakta, sorunlarla boğulsakta ayağa kalkmak için, yenmek için, başarmak için, çözmek için ve kavgamızı kesintiye uğratmamak için Tarihsel sorumluluğumuzun kucağına atacağız kendimizi. Şehitlerimiz bize rehberlik yapacak en karanlık ve umutsuz anlarda. İdeolojimizin, kavgamızın aydınlık yolunda yürüme ısrarı ile onlara layık olmaya çalışacağız.

Geleceği kazanmak için silah elde düşenlere, direnen ve boyun eğmeyenlere, demokratik halk devrimi-sosyalizm ve komünizmin şanlı bayrağını dalgalandırmada tereddüt etmeyen şehitlerimize selam olsun. Ve ant olsun ki parti ve devrim şehitlerimizin hesabını onların ideallerini gerçekleştirerek soracağız. Bu sözümüzü halkımıza ve şehitlerimize tekrar ediyoruz.

 

“Devrim Ve Özgürlük İdealleri İçin Düşenlere Selam Olsun!

Şan Ve Şeref Olsun Parti Ve Devrim Şehitlerine!

Kahrolsun Komprador Kapitalizm, Feodalizm Ve Her Türden Gericilik!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Demokratik Halk Devrimi Mücadelemiz!

Şan Olsun Marksizm-Leninizm-Maoizm’e!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

Yaşasın Partimiz TKP/ML, Halk Ordusu TİKKO ve TMLGB!”

TKP/ML  MK  Ocak 2016

45057

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar