Cumartesi Haziran 15, 2024

Bir yoldaşından Özlem’e…Yoldaşa, Anneye…

Saçlarına ak düşmüş, kırk yaşını doldurmuş bir anneden gerilla olur mu hiç? Bu yaşta bir yürek, dağlara çıkacak kadar sevdalı olabilir mi? Sakın olmaz demeyin. Hayretlik, olmazlık belirten sözcükler sakın kullanmayın. Özlem yoldaş, saçlarındaki aklar belli olmasın diye saçlarına kına yakan, gözlerinin etrafındaki hafif kırışıklılar olmasa gelişkin yaşını belli etmeyecek kadar atak ve çevik bir kadın gerillaydı. Hareketli oluşu kadar, yanık sesli bir anneydi. Katliama uğramış, sürgün edilmiş Kürt kadınının tekrar dağlara dönmüş yanık sesli destanıydı. Sökülüp koparılamayan hayallerin ata topraklarına geri dönüş adımlarıydı. Yanık sesini dağlara, ak saçlarını toprağa vermiş kadının gerilla resmiydi, Özlem yoldaş.

Kimse tarafından duyulup bilinemeyecek bir gerilla sessizliğiyle dağlara geldi. Hiçbir caydırıcı ikna çabası onu yolundan döndüremedi. Bir anne şefkatiyle özlemini duyduğu şarkısını yaktığı dağlarına oğlunu arkada bırakarak döndü. Her göreni kıskandıracak, imrendirecek, aşık ettirecek bir tutkuyla geldi. Özlem’in yoldaşın hikâyesi bir Kürt kadının bitmeyen acısı, sönmeyen özgürlük tutkusu kadar derindir.  

***

Karanlığın en koyu olduğu anda karşılaştığım gerillalar içinde iki kadın yoldaşın olduğunu belli belirsiz bir şekilde fark ettim. Yüzlerini görmek, tanımak için sabahın ilk ışıltılarını beklemek zorunda kaldım. Şafağın ilk ışıltılarıyla birlikte “kalk” komutuyla, ayağa kalktık. İki erkek, iki kadın gerillayla yüz yüze tanışma fırsatını nihayet bulabildim. Parlak, zeytin tanelerini andıran gözleri parlıyordu.

Gün içinde olabildiğince içten, doğallığı içinde samimi bir o kadar da özenli bir yaklaşım sergiliyordu. Kahvaltı hazırlarken, öğle yemeği yaparken gösterdiği özen dolu yaklaşım görülmeye değerdi. Diğer bir gerilla grubuyla karşılaşıncaya dek her zorlandığım yerde gayet anlayışlı ve hoşgörülü bir şekilde kadın gerillalar bana yardım etmeye çalışıyorlardı. Farklı bir devrimci faaliyet alanında olmanın mutluluğunu içten içe yaşıyordum. İstediğim faaliyet alanına ve istediğim yoldaşların yanına geldiğimi düşündükçe, zorluklar vız geliyordu. Gece karanlık boyunca kaç kez düştüm, kaç kez sendeledim bilemiyorum, ancak ayaklarım beni taşımak istemiyor bangır bangır bağırarak adeta isyan ediyordu.  

Diğer gerilla grubuyla buluşmuştuk. Gerillada ilk uykusuz günüm tamamlanıyordu. Her şeye, her yapılana büyük bir dikkat ve özenle bakıyordum. Özlem yoldaş vadide topladığı cevizlerden bir avuç getirip usulca önüme koydu.

Partinin ve yoldaşların durumu, sorunları hakkında kapsamlı bir bilgi verdi. Tanışmamızda gerilla faaliyetini sevdirmek, benimsetmek için elinden gelen çabayı ortaya koymaya çalışıyordu. Özellikle Eylem, Özlem ve Emel yoldaşların insani yaklaşımı karşısında etkilenmemek mümkün değildi. Gerillaya ilk katılanlara yoldaşça gösterilen bütün olumlu yaklaşımlar sergileniyor, zorluklar yaşandığı durumda yardımcı olunmaya çalışılıyordu.

Aradan birkaç gün geçmişti. Ayaklarımı, üst başımı yıkamak için bir yoldaşla birlikte nehre indik. Yarım saat geçmemişti ki kobra canavarlarının motor sesi duyulmaya başladı. Hemen kendimizi kalın bir ağacın kovuğuna attık. Çıldırmışçasına bir saldırganlıkla her tarafı roket ve kobra mermileri dövüyordu. Roketler patlıyordu. Çok yakınımıza, etrafımıza mermi parçaları tozu dumana katarak düşüyordu. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmeden kısa bir ara sessizlik olduğunda hızla yukarı doğru koşar adımlarla tırmanmaya çalıştık. İki kadın yoldaşın sesleri geliyordu. İsimlerimizi haykırarak, bağırıyorlardı. Bize bir şey olduğunu düşünerek bizleri arıyorlardı. Kobraların vahşi saldırılarına aldırış etmeden, imha olabilme pahasına bizleri bulmak için koşan iki kadın yoldaştan biri Özlem yoldaştı. Onları görünce duygularım karmakarışık oldu. Bu fedakârlık dolu davranış karşısında ne söyleyeceğimi bilmekte zorlanarak sevgiyle onlara sarıldım. Ne diyeceğimi bilemedim. Duygu dünyamda güçlü bir fırtına koptu. Yoldaşlığın ne demek olduğunu, en zor anda, en zor örnekte göstermeleri beni çok etkilemişti.

O günden sonra Özlem yoldaşın birçok pratiğinde yoldaşça sevginin, paylaşım örneklerinin en insani yanlarını görmem mümkün oldu. Özlem yoldaşta çok az insanda olabilecek güçlü insani duygular ve özellikler vardı. Oldukça acı çekmiş bir anne, sevgi ve tutku dolu bir yoldaş, yanık sesli bir gerillaydı. Onu tanıyıp benzer ortak değerlendirmelere katılmayacak yoldaşın olabileceğini sanmıyorum. Özlem yoldaş herkese ileri düzeyde bir yoldaşlık bağıyla bağlanıyordu. Hemen her davranışında insani bir yanını gösteriyordu.

Ondaki güçlü insanlık duygusu sadece halkına, yoldaşlarına, partisine, çocuğuna, hevallerine değil, canlı olan ne varsa ona dairdi. Ne zaman dağ başlarını mesken eylemiş bir dağ keçisi ve yanındaki gıdiğini görse “cane” diye içlenirdi. Keçilere karşı duyduğu sevgi onlara zarar gelmesinin önüne geçme isteğini uyandırırdı her zaman. Bir çatışma sonrası aldığı yaranın iyileşmesini beklediği bir süreçte, yoldaşının “protein” değeri yüksek yiyecek olarak vurduğu keçinin daha on dakika önce yanında gıdiğiyle gördüğü keçi olduğunu anladığı anda, ağzına bir lokma et dahi almadı. Ve içten içe yoldaşına içerlendi. Gün boyu, şimdi “gıdiği ne haldedir, anasını arıyordur” düşüncesiyle akşamı zor etmişti.

Dağlara olan özlemi en çok sevdiklerine karşı duyduğu özlem kadar güçlüydü.Yazılı olmayan acılı bir sevgiydi. Her davranışı insani bir örnekti. Uzun yıllar zindan yaşamında duygu ve hayal dünyasında hep dağları ve gerillayı yaşatarak, sabretmiş. Sabrına dağlara olan sevdasını işlemişti. Özgürlük tutkusu, kurtuluş umudu adeta dağlarla bütünleşmişti. Bu duyguları bir anne neden bu kadar güçlü yaşar diye sorulunca kırk yıllık yaşamın her bir kesitinde, karesinde yaşadığı yoğun acılarda ve çektiği çilerlerde görmek gerekir diye yanıtlanır. Yaşamı boyunca hemen her yerde kör bir önyargının yarattığı haksızlığa maruz kalmıştır. Eski eşinin tasfiyeci kulvarda yol almasından kaynaklı “partiden mi tasfiyecilerden mi yana” olduğu dahi sorulmadan ona karşı da beslenen önyargı sonucu alınan haksız önyargılı yaklaşımlara maruz kalmıştır. Onunla belli bir süre örgütsel ilişki kurulmak istenmemiştir. Anlattıkça insan kendisini tutamıyordu. Devrimciliğin yanlış algılanması tanımlanması, kadın kimliğinin yanlış algılanması ve bundan kaynaklı yanlış yaklaşımların tümüne tanıklık etmişti. Her şeye rağmen, küçük burjuva kaynaklı bütün haksız önyargılı yaklaşımlara rağmen dağlara ve gerillaya bu denli tutkun olması ancak Özlem yoldaş gibi soylu bir insana yakışabilirdi.

Annelik süreci ve yaşadığı zorluklar, çektiği yokluklar, çevresindekiler tarafından anlaşılamayan kadın hali onu ne kadar da hırpalamıştı. Acıyı en çok çeken, yoldaşlığın halinden ve özgürlüğün dilinden en iyi o anlayabilirdi. Bazı köylülerin “Annesin, çocuğun var, bırakıp gelmişsin bu dağlara, yazık değil mi?” tepkisine bir anne olarak değil, bir devrimci anne olarak yanıt vermeye, savaşın nedenlerini anlatmaya çalışıyordu.

Dile bile getirilmemesi gereken küçük sıradan anlaşılmazlıklar her dönem yaşanabilir. İnsan ilişkileri belli bir bağlılık ve bağımlılığı getirebileceği gibi belli anlaşılamazlıkları da yaşatır. Gerçekliğin kavranışındaki her kırılgan yerde ön yargılar büyür, insanın karşısına haksızlık olarak çıkar. Bütün bunların hepsi insanoğlunun ve devrimci mücadelenin içinde kabul edilebilecek düzeyde pürüzler-engellerdir. Hiçbir devrimci ilişki olmamıştır ki içinde belli eksik ve yetersiz algıları yaşamasın. Sadece sınıflı toplum içinde haksızlıklar, adaletsizlikler, önyargıdan kaynaklı yanlış yaklaşımlar yaşanmaz, aynı zamanda kirletilmiş, üzerinde oynanmış toplumun içinden, bağrından çıkıp proletarya partisi saflarına gelen ancak geldiği sınıfın izlerini, lekelerini taşıyanlarda haksızlıklar yapabilir.

Bütün bunlara rağmen onu gerilla ortamına kadar zorlu yolculuğa çıkartan nedenler çok güçlü olduğu içindir ki onu bu denli dayanıklı, iyimser ve umutlu yapmıştır.Özlem yoldaş işte böylesi bir yürek ve yoldaştı. O her şeyi alt üst edecek, tersine çevirecek kadar özgürlüğe aşık biriydi. Aşkını, sevdasını dağlarda ve özgürlükte arayan bir kadındı. Geleceğini dağlarda yaratmak isteyen bir gerillaydı. Adını tutkulu özlemden alıyordu. Devrimci yaşam kendi içerisinde çelişkilerin çatışmalarını açığa çıkarır. İki sınıfın mücadelesi sürdükçe, yalpalamalar, tökezlemeler, sancılar olur, olacaktır. Özlem yoldaş da böylesi süreçlerin içerisinde pişen çelişkinin niteliği ne olursa olsun yüzünü hep partiye, yoldaşlarına, dağlara, kavgaya dönen bir yöntemle çelişkilerini çözmeye çalışıyordu.

Özlem yoldaş gerillada olmaktan mutluydu. Bir yandan bu mutluluğu yaşarken diğer yandan pratikte yaşadığı zorluklara benzemeyen farklı zorlukları yaşıyordu. İnsani özelliğinin güçlü olmasından kaynaklı atandığı alt birim komutanlık görevini yerine getirmekte zorlandığı dönemler oluyordu. Komutanlık kimi zaman –gerektiğinde- net-kısa-sert komut ve emirler vermek demektir. Bu “masculin-erkek” karaktere sahip olduğu düşünülen,öyle algılanan ve uygulanan komutanlık kimliğiyle Özlem yoldaş insani-kadın kimliği arasında çelişkiler yaşıyordu. Sert-kesin-netlik isteyen, gerektiğinde yanındaki yoldaşıyla çatışma isteyen bu görev, Özlem yoldaşı zorluyordu. Doğasına tezat bu kimliği taşımakta ve uygulamakta sıkıntı duyuyordu. İnsani yanı komutan kimliğinin her zaman önünde oldu. Etrafında çok sayıda erkek yoldaş vardı. Onların düşünce ve duygu dünyalarında Özlem yoldaşta olduğu kadar insani ve güçlü-derin duygular yoktu. Özlem yoldaşı anlamak, onun insani ve anne kimliğini göz önünde bulundurarakyaklaşma konusunda ciddi sorunlar ve sıkıntılar yaşanıyordu.

Erkek gerillalardan bazılarının anlayış-kavrayış düzeyi Özlem yoldaşı anlayacak kadar gelişkin değildi. Bu durum üst komutanlıktan çok defa eleştiriler almaktaydı. Özlem’in iki arada bir derede kaldığı durumlar oluyordu. Bazen kendisine güvensizleşiyordu. Onun yaşadığına benzer durumları ve duyguları sorumlu düzeyde kadın yoldaşların hepsi farklı düzey ve yoğunlukta yaşıyordu. Ancak hiçbiri pes etmiyordu. Özlem yoldaş da emir-talimat konusunda yaşadığı bu sıkıntıdan dolayı yoldaşlarını harekete geçirmekte zorlanırdı. Bu nedenle daha çok “nazı” geçen yoldaşlara görev verirdi. Gerilla birliğinde esprili yaklaşımlarıyla ön plana çıkan ve Özlem yoldaşın da görev vermekte sıkıntı yaşamadığı yeni yoldaşlardan biri, onu görünce ya ağaçların ya da çalıların arasına saklanarak yeni görevlerden kaçınmaya çalışırdı.

Özlem yoldaşın yardımına her zaman bölge siyasi komiseri Eylem yoldaş yetişiyordu. Özlem yoldaşı anlama, ona en iyi anlayabileceği şekilde anlatma çabasını Eylem yoldaş gösteriyordu. Onu, haksız yaklaşımlar karşısında en iyi savunan da Eylem yoldaş oluyordu. Eylem yoldaş, sürekli bir şekilde onu eğitmeye, nasıl davranması gerektiğini kavratmaya çalışıyordu. Her ikisi de aynı dönemde Erzurum zindanlarında kalmıştı. Tanışıklıkları oradan geliyordu. Aralarındaki yoldaşlık bağı güçlüydü. Kadın gerilla yoldaşların kendi aralarındaki yoldaşlık ilişkisi yanlışla uzlaşmaya değil, çatışmalı bir dostluğa ve dayanışmaya dayalıydı. Özellikle Eylem yoldaşın yaptığı öncülük, geleceğin kadın gerilla örgütünün ve önderliğinin yaratılmasının olumlu devrimci örneğini oluşturuyordu, pratiğini örgütlüyordu. Geleceğin kadın gerilla örgütü onların çaba ve emekleriyle adım adım şekilleniyordu.

Bütün zorluklara dış ve iç engellere karşı gerillada kadın gerillaların farklı düzeylerde bile olsa sorumluluk almalarını sağlayan, kolaylaştıran olumlu bir anlayış-yaklaşım ve ortam vardı. Özellikle 8. Oturum sonrası örgütlenen süreçte pasif-inisiyatifsiz-geride bıraktırılan kadın gerilla yoldaşların inisiyatiflerinin açığa çıkartılması çabası olumlu bir yerde duruyordu. İç ve dış zorluklara, engellere rağmen ısrarla ve kararlılıkla kadın gerilla yoldaşların sorumlu kademelere getirilmelerinin hem anlayış düzeyinde hem de pratik düzeyde inisiyatifler, pratikler ortaya konması oldukça olumlu bir adımdı. Devrimci bir süreç başlatılmıştı. Eylem, Emel, Dilek ve Özlem yoldaşlar belli kademelerde görev ve sorumluluk almışlardı. Gerilla birliğinin lokomotifi, öncüsü ve önderi Eylem ve Emel yoldaşlar olmuştu.

Sevda, Dilek ve Özlem yoldaşlar onların peşinde geliyorlardı. Kadın gerilla yoldaşların geldikleri düzey ve vardıkları konum açısından ve başlatılan olumlu sürecin niteliğinin anlaşılması açısında önemli veriler sunmaktaydı. Ancak olumlu devrimci adımlara rağmen gerillada erkek egemen zihniyeti bir bütün olarak engel olmaktan çıkartılamamıştı. Halen aşılması ve yıkılması gereken düşünsel ve pratiksel zorluklar ve engeller vardı. Bazı erkek yoldaşlar fırsat yakaladıklarında kadın yoldaşları küçümsüyor, onları sorumlu olarak kabul etmekte zorlanıyor, onların sorumlulukları altında görev yapmakta isteksizlik gösteriyorlardı. Yüzlerce hatta binlerce yıllık sınıflı topluma dayalı erkek egemen anlayışının bir çırpıda bir hamlede bir değişiklikle yıkılması, alt edilmesi kolay değildi. 

Sorumlu kadın yoldaşlar ise pes etmiyor, boyun eğmiyorlardı. Özellikle bölge siyasi komiserinin varlığı ideolojik-politik gelişkinliği ve üstünlüğü her yoldaş tarafından kabul görmüştü. Bu gerçekliği bütün erkek yoldaşlar kabul etmişti. Keza bölge komutanı Emel yoldaşın çabası, ortaya koyduğu emekten daha ileri, gelişkin bir emek ortaya konamıyordu. Yukarıdan aşağıya doğru bir dizi konuda geçmişin olumsuz izleri silinerek ciddi bir devrimci değişimin adımları başlatılmıştı.          

Gerillanın insanileşmesi, devrimcileşmesi süreci, gelişim ve değişim süreci kadın yoldaşların varlığı çabası, önderliği sayesinde ileriye doğru evriliyordu. Suyun akış yönü ve hızı değişmişti.

Özlem yoldaş da partiye hizmet noktasında oldukça güçlü bir istek vardı.Düşmana karşı kin ve öfkesi Kürt kadınlarının adeta intikam dili olmak istercesine pratiğe yükleniyordu. Üç yoldaşla birlikte göreve gitmişti. Hevallerle birlikte görevden dönerken düşmana görüntü verilmişti. Düşman onları gerilla için en uygunsuz bir arazide en uygunsuz bir zamanda pusuya düşürmüştü. Düşman gecenin karanlığına rağmen silah üstünlüklerini kullanmaktan bir an olsun tereddüt etmemişti. Kullandıkları mermilerin ve roketlerin haddi hesabı yoktu. Karanlığı düşmanın silah atışları parçalıyordu. Her taraf ateş rengine dönmüştü. Gerilla pusuya düştükten sonra kayıp vermeden çıkması her zaman kolay olmuyor. Silah ve arazi üstünlüğünü kullanan düşman bütün avantajına rağmen başarılı olamıyor. Özlem yoldaş ayak bileğinden yara alarak kurtuluyor.  Düşman pususunda gösterdiği cesaret ve soğukkanlılık örnek alınacak bir düzeydeydi. Hevaller Özlem yoldaşın gösterdiği cesaret ve soğukkanlılıktan dolayı içten bir sempati besliyordu.

Gecenin karanlığında aksayan ayağıyla noktamıza geldi. Yoldaşlar hemen etrafını kuşattı. Sağlıkçı Emel yoldaş ilk müdahaleyi yaptı. Acısına aldırmayan Özlem yoldaş, günlük yaşamın kalabalığına karışmıştı bile. Her gün tedavisi yapıldı. Bir yanında Eylem yoldaş diğer yanında gerilla birliğinin sağlıkçısı Emel ve Berdan yoldaş vardı.  Zorlayarak da olsa yürümeye çalışıyordu. Sağlıkçı yoldaşın altını çizdiği, yapması gerektiği kurallara dikkat etmiyordu. Bir süreliğine pratiğe çıkmadı. Ancak sıkıntısı her halinden belli oluyordu.

Özlem yoldaş oldukça hareketliydi. En zor patikalarda bir dağ geyiği gibi yürüyordu. Köyde büyümüş olmanın avantajını kullanıyordu. Dağ yaşamıyla adeta bütünleşmişti. Şehirden gelen her yoldaşta doğal zorlanma pratikleri yaşanıyordu. Ancak söz konusu Özlem yoldaş olunca durum değişmişti. En olumsuz durumlarda en çabuk ve kolay ateş yakan en zor dar patikalarda zorlanmadan yürüyen, genç gerillalara taş çıkartacak kadar hızlı çevik ve atak pratikleri onun kırk yaşın gerillası olduğunu gizliyordu. Pratikçi bir yoldaştı. Eli çabuk ve hızlıydı. Silahına bakım yaparkenki özeni her gerillanın aklındadır.  Özlem yoldaşa bir yanık sesli Zazaca şarkılar söylemesi bir de silahlı hali çok yakışıyordu.

Her genç erkek gerillada oğlunu yaşıyordu. Onlara bakınca oğlunu hatırlıyordu. Annelik duyguları hiç kaybolmadı. Aksine oğluna duyduğu güçlü sevgiyi, oğlu yaşındaki genç yoldaşlarda yaşıyordu. Her defasında oğluyla ilgili bir anı yaşıyordu. Oğlunu geride bırakmıştı ancak sevgisini asla bırakmamıştı. Tam aksine ona duyduğu sevgidağlarda tırmanmasını, zor zirveleri aşmasını sağlıyordu. Tıpkı halkına duyduğu sevgi gibi oğluna duyduğu sevgiyi de hep yaşattı. Dersim aşığı bir yoldaştı. Dersim halkına toprağına karşı güçlü duyguları vardı. Her ne kadar yılların getirmiş olduğu gerillaya yakınlık olsa da, köylü kadınlar henüz feodal değer yargılarını kıramadıklarından dolayı, gerillayla yeterli düzeyde bir ilişkilenme yaşamakta sıkıntı yaşardı. Ancak Özlem yoldaş, devrimci kadın kimliğiyle onlarla çabuk diyalog kurar, yaşına rağmen dağlarda olmasının avantajıyla bir sevgi ve saygı barındırırdı. En yakınlarıyla paylaşamadıkları sıkıntılarını Özlem yoldaşla paylaştıklarına tanık pratikler vardır.

Bir köy faaliyetinde yanına yaklaşan, köylü kadın, Özlem yoldaşın kulağına bir şeyler fısıldar. Akşam noktaya gidildiğinde Özlem yoldaşın giderkenki heyecan ve coşkusundan geriye söylenen bir hali vardır ve yoldaşlarının dikkatini çeker. “Ne oldu?” sorusuna “zavallı kadın, hasta ama eşi ilgilenip doktora götürmüyormuş” diyerek yanıt verir. Ertesi gün tekrar o köye giderek soruna müdahale edilmesi gerektiğini vurgular. Ertesi gün giderler ve eşini hastaneye götürmesi konusunda ikna eder. Bir köylünün en küçük sorunuyla bile ilgilenmek onda büyük mutluluk yaratırdı, çünkü varlık zemini olarak halkın yaşadığı acıları merkezinde duruyordu. Bir başka zaman gerilladan firar eden bir alçağın verdiği bilgiler sonucu bölgede gözaltına alınıp tutuklanan köylülere dair gördüğü rüyalarla uyanırdı uykusundan. Halk sevgisi çok güçlüydü, her Dersimli ana anası, amcalar babası, gençler kardeşi, çocuklar ise kendi oğlu gibiydi.

O herkesi özenle anlamaya Dersim halkına yoldaşlarına en güçlü düşünce ve duygularını vermeye çalıştı. Köylere gittiğindeköylü kadınlarla bağ kuruyordu. Her köydeki çocukları oğlu gibi güçlü sevdi. Ondaki derinden akan bir sevgi nehri gibiydi. Düşmana olan öfkesi asla eksik olmadı. Pertek’te düşmana vurulan darbede o komutandı. Bu eylemde yaşadığı sevinç görülmeye değerdi. Köylülere halk ordusunun düşman vurduğu darbenin propagandasını anlatmada gösterdiği heyecan ve yaşadığı sevinç hepimizi etkilemişti. Köylüler karşısında yaptığı propagandada hep düşmana vurdukları darbede yaşadığı sevinç ve heyecan gibi canlıydı.

Bir kadın gerilla yoldaşın anlatımının kendi içinde ciddi zorluk, yüksek sorumlulukları barındırdığı bir gerçektir. Hele bu kadın gerilla bir anne kimliğine sahipse, yaşı ileri ise anlatımı en zor olan olur. Gerilla birliği sadece kadın gerilla yoldaşlarını kaybetmedi. Yanık sesli, kınalı saçlı annesini kaybetti.

Her ocak ve şubat aylarında gerillanın soğuk kış günlerinde yaşadığı ortamı soludukları havayı onun içten sıcak Zazaca şarkıları ısıtır. “Çay ber bena çay şi vena”  “devey devey” ağıtları Dersim dağlarında uçurumlardan aşağı kendilerini feda eden Kürt kadınlarının çığlıklarına karışıyor. Özlem yoldaşın yanık Zazaca şarkıları kadınları özgürlüğe çağırma daveti olur.

 

(Bir yoldaşı)


68248

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar