Pazartesi Haziran 17, 2024

Partizan: Halk Cephesi’ni Özeleştiri Vermeye Davet Ediyoruz!

"Devrimci, Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza;

Halk Cephesi’ni Özeleştiri Vermeye Davet Ediyoruz!

29 Temmuz günü, İstanbul Nurtepe’de başlayan, işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı, devrimci çalışmaların adresi durumundaki diğer emekçi mahallelere yayılan şiddet sarmalı halk içerisindeki sorunların çözümünde benimsenen siyaset ve politika yapma tarzına, örgütsel reflekslere ilişkin daha güçlü bir sorgulayışı, tartışmayı ve tavır almayı zorunlu hale getirmiştir.

Nurtepe’de Halk Cephesi'nin, HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın seçim kampanyası için stant açmak isteyen Özgür Demokratik Alevi Derneği üyelerine ve HDP’lilere “stant açamayacaklarını” söylemesiyle, devamında kurulan standın dağıtılıp seçim broşürlerinin yakılmasıyla çatışmaların fitili ateşlenmişti.

Gelişmelere dair tarafların sorumluluğuna ve çatışmaların boyutlanmasındaki rolüne ilişkin bir açıklama yayınlamış, devrimci, yurtsever güçler arasındaki şiddete son verme, ortak düşmana karşı mücadeleyi büyütme çağrısı (Devrimci, Yurtsever Güçler Arasındaki Şiddete Son Verilmeli, Ortak Düşmana Karşı Mücadele Büyütülmelidir! 02. 08. 2014) yaparak sürece bakışımızı ortaya koymuştuk.

Halk Cephesi’nde bir çizgi ve örgütsel refleks haline gelmiş siyaset yasakçılığı, sistematik tarzda, ilerici, devrimci ve yurtsever güçlere yönelik saldırılar bugüne değin defalarca yaşanmıştır. Nurtepe’de yaşanan da bu çizginin bir devamıdır.

Son yaşanan gelişmelerin bilançosu tarafların “yasakçı” ve "intikamcı” yaklaşımlarının sonucu ortaya çıkan atmosfer içinde, yaşanan ölümle ve hayati tehlikesi süren yaralanmalarla ağır olmuş, halk içerisinde güvensizliğe ve moral bozukluğuna yol açmıştır.

Çatışmaların büyümesinde, yurtsever güçlerin (özellikle YDG-H) Halk Cephesi’ne ait kurumlara yönelik misilleme eylemlerinin etkisi olduğu açıktır. Eleştirilerimizin bir yanı da yurtsever güçlere yöneliktir. Ancak bununla birlikte yurtsever güçler, çatışmanın ilk anındaki gerginliği kısa sürede geride bırakmış, diyalog kanallarını zorlamış, soğukkanlı bir tutum izlemiş ve sorunu gündemlerinden kurumsal düzeyde çıkarmıştır.

Ne var ki aynı durum Halk Cephesi için geçerli değildir. Halk Cephesi’nin bu süre içindeki yaklaşımı “kitlemizi tutamıyoruz” tavrından öte kurumsal bir politika yapış tarzının, devrimci, ilerici, yurtsever güçlere yönelik yaklaşımın bir sonucudur ve hala da –özelliklede- yayınları aracılığıyla devam etmektedir.

Halk Cephesi’nin şiddetini; devrimci, ilerici güçlerin faaliyetçilerine taşıması, bu noktadaki hoyratlığı ve sorumsuzluğu ortadadır.

Bu bağlamda, sadece Nurtepe’de yaşama geçirdiği pratiğin oldukça “verimli” olduğunu teslim etmek gerekir. Selahattin Demirtaş standına yönelik saldırıyla Nurtepe’de çıkış yapan yasakçı pratik, vitesin büyütüldüğünü göstermektedir.

Halk Cephesi’nin gerginliğin başladığı ve birçok mahalleye yayıldığı andan bugüne değin sürdürdüğü yaklaşım, gerçeklerin çarpıtılması, manipüle edilmesi ve en tehlikelisi de yurtsever harekete ve devrimcilere yönelik kara çalmanın rutinleşmesidir.

Halk Cephesi Halkımız Arasında Şovenizmi Beslemektedir!

Halk Cephesi, bu yaklaşımıyla adeta ateşin üzerine benzin dökmekte, yurtsever harekete karşı Alevi halkını arkasına alma bakkal hesabıyla tehlikeli sularda kulaç atmaktadır.

Siyaset yasakçısı tavrıyla bahsini ettiğimiz sorunlara kaynaklık eden Halk Cephesi, benmerkezci ve sorunlu yaklaşımıyla; devrimci, yurtsever güçlerle arasındaki mesafeyi açmakta, emekçi yığınlar arasında, başta şovenizm olmak üzere birliği parçalayacak geri duyguları büyütmektedir.

Halk Cephesi, Alevi inancından emekçileri arkasına alma adına Kürt halkımızla arasındaki mesafeyi açmakta aynı zamanda Kürt halkı nezdinde devrimcilerin prestijine de zarar vermektedir.

Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan, emekçi yığınların sömürü ve zulme  karşı birliğini ve mücadelesini parçalamak; yığınlar arasında şovenizm marifetiyle kalın duvarlar çekmek, egemen sınıfların geçmişten bugüne uygulaya geldiği bir politikadır. Bu yanıyla Halk Cephesi, emekçi yığınların hücrelerine zerk edilen şovenizmi beslemekte ve geliştirmektedir. Oysa devrimci ve ilericilerin yapması gereken, faşist diktatörlüğe karşı halkımızın mücadelesini geliştirirken, onları yakınlaştırmak yani safları sıklaştırmak olmalıdır.

Gezi İsyanı’nın öğreticiliğinde düşmana karşı barikatlarda omuz omuza dayanışmayı büyütmenin deneyimleri hafızalarımızda tazeyken devrimci, yurtsever güçler arasında çatışmayı geliştirecek “yasakçı” pratiğin sahibi olmak, yığınların özlem ve taleplerinden, barikatlardaki mücadelesinden bir şey anlamamak, birliğine, dayanışmaya ve sınıf mücadelesine zarar vermektir.

Bu nedenledir ki iflah olmaz bir aşamaya ulaşmış bu çizgi sahiplerinin, emekçi mahalleleri devrimcilerden arındırma saldırısına, mahalleleri ve oralarda yaşayan işçi ve emekçileri kendi otoritesi altında bir mülk olarak gören sorunlu yaklaşımına tavır almak zorunlu hale gelmiştir.

Halk Cephesi’nin, “yasakçı” ve manipülatif politika yapma tarzı, halk içindeki sorunların çözümünde şiddeti araçsallaştıran devrimci duruştan yoksun; devrimci, ilerici güçleri doğrudan hedef alan saldırgan pratiği ve tüm bu yaklaşımları karşısındaki ciddiyetsiz, umursamaz tutumu nedeniyle siyasal ve sosyal tüm ilişkilerimizi kestiğimizi, halkımıza ve tüm devrimci demokratik ilerici ve yurtsever kamuoyuna duyuruyoruz.

Halk Cephesi’ni halkımıza ve devrimci demokratik, yurtsever kamuoyuna, ailelerimize özeleştiri vermeye davet ediyoruz.

PARTİZAN

88464

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar