Pazar Haziran 16, 2024

Tüm Türkiye Diyarbakır Cezaevidir

Kürt işçilerine, halkına ve gençlerine saldırmak Türkiye’de normal hale getirilmiş. Kürtlere parya ve birçok ülkede görüldüğü gibi saldırılması gereken mülteciler olarak yaklaşılıyor. Amedli bir Kürt ile Yozgatlı bir Türk aynı görülmüyor. Bu ayrımcılığı da bizzat Türk devlet yöneticileri yapıyorlar. Kürtler, Aleviler ve başka kimlikten topluluklar bu ülkenin özgür ve eşit vatandaşları olarak görülmüyor. Ne anayasal ne yasal ne de toplumsal kültürde bu topluluklar eşit görülüyor. Bunu yaratan da Türk devlet politikalarıdır. AKP-MHP iktidarı ise bu kutuplaşmayı derinleştirmiş, kapsamlılaştırmış ve normal hale getirmiştir. Bu iktidar Türkiye’de her farklılığı kutuplaştırmıştır. Bu nedenle Kürtler, Aleviler, gazeteciler ve muhalif siyasetçilere saldırı sürekli bir hal almıştır. Hatta bu iyi zamanlarınız, daha kötü zamanlarınız gelecek, denilerek saldırganlar teşvik edilmektedir.

Kürtlere yönelik saldırılar kesinlikle planlıdır. Devlet içinde illegal biçimde örgütlendirilmiş özel savaş organları var. Bunlara bağlı tetikçi birimler var. Öte yandan zaten MHP ve bazı partiler içinde Kürtleri sindirmek için saldıracak bir zihniyet var. Bunlar da devlet yetkililerinin söylemlerine göre harekete geçiyorlar. Özel savaş organının da MHP ya da başka partiler içinde talimat alınca harekete geçen elemanları bulunmaktadır. Bunları geçmişte çok yazıldığı ve çizildiği için belirtiyoruz. Öyle ki, MHP’li yetkililer bile bu durumu kabul etmişlerdir. Son zamanlarda Kürtlere yönelik saldırı gerçekleştirenlerin de bozkurt işareti yapmaları da bir tesadüf değildir. Şimdi sahiplenilmese de ileride bunlara kahraman muamelesi yapılacağını geçmişten çok iyi biliyoruz.

90’lı yıllardan bu yana Türkiye’nin il ve ilçelerinde Kürtlere yüzlerce saldırı yapılmıştır. Bunların çoğunluğu da linç amaçlı toplu yapılan saldırılardır. Çarpıtıldığı gibi bu saldırılar toplumdaki herhangi bir husumetten kaynaklanmış saldırılar değildir. Kürtlerin ötekileştirilmesi, terörist ya da terörü destekleyenler olarak gösterilmesi Kürtlerin hedeflenmesini beraberinde getirmektedir. Kürtlerin Kürtçe konuşmasına, Kürtçe müzik dinlemesine tahammül edilmemesi terörist ve terör denilirken neyin kastedildiğini de gözler önüne sermektedir.

Bu saldırıların neden yapıldığını artık tüm Kürtler de demokrasi güçleri de biliyor. Kürtleri sindirmekten çok, daha da öfkelendiriyor. Kürtlerin ulusal bilinçlerini geliştiriyor. Çünkü bu saldırılar Kürtlerde dayanışma bilincini geliştiriyor. Kürt oldukları için hedeflendiklerini düşünerek toplumsal duyguları artıyor. Bir zamanlar Diyarbakır Zindanı’nda Türk olduğunu kabul etmeyenler işkence görüyordu. Tüm tutsakların Kürtlüğünü inkar edip Türkleşmeleri dayatılıyordu. Sonuçta bu politika ve uygulamalara karşı büyük bir direniş gelişti. Öyle ki, Türkiye’de birçok kesim PKK’yi Diyarbakır Zindanı’ndaki baskılar yarattı, demiştir. Kuşkusuz PKK’yi bu zindan yaratmadı. PKK’yi 70 yıllık Kürt soykırımını hedefleyen politikalar ortaya çıkardı. Şark Islahat Planı bu devletin Kürtler üzerinde nasıl bir soykırım politikası uyguladığının somut belgesidir. Zaten 70 yıllık tüm uygulamalar bu gerçekliği ortaya koymuştur. PKK’yi ortaya çıkaran bu politikalar ve uygulamalar olmuştur. Ancak 12 Eylül ve Diyarbakır Zindanı’ndaki uygulamalar PKK’nin ortaya çıkış gerekçelerini ve tezlerini doğruladığından, oradaki uygulamalar ve PKK’lilerin gösterdiği direniş PKK’nin büyümesinde önemli bir rol oynamıştır.

AKP-MHP iktidarı şimdi Diyarbakır Zindanı’nda uygulanan politikaları tüm Kürt illeri ve Türkiye’de uygulamaktadır. Aynı yöntemler farklı sonuç vermez, diye bilimsel bir yargı vardır. Bu açıdan AKP-MHP iktidarının tüm Türkiye’yi Diyarbakır Zindanı haline getirmesinin de farklı sonuç vermesi beklenemez. Diyarbakır Zindanı’nda 12 Eylül işkencecisi Esat Oktay Yıldıran da ben bunları hallettim diye düşünüyordu. Şimdi de AKP-MHP iktidarı gerçekleştirdiği baskı ve zulümle Kürtleri sindirdim, Türkleştirme önünde engel kalmadı diye düşünmektedir. Ancak Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli de Diyarbakır Zindan işkencecileri gibi büyük hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Kemal Pir’in Diyarbakır Zindanı’nda Esat Oktay Yıldıran’ın yüzüne söylediği gibi büyük balığın kılçığı boğazlarında kalacaktır. Kürtler ve demokrasi güçleri oradaki direnişçiler gibi bu iktidara gereken cevabı vereceklerdir.

İzmir’deki Deniz Poyraz’a saldırı, Afyon, Ankara ve Konya saldırıları Kürtler’de büyük bir öfke yaratmış; Kürtlerle demokrasi güçlerinin daha fazla birleşmesine vesile olmuştur. Türk devlet gerçeğini anlamayan Kürtlerin de bu devlet gerçeğini anlamalarını sağlamıştır. AKP-MHP iktidarı Kürtlere ve demokrasi güçlerine yaptığı zulmün altında kalacaktır. Bu kadar zulüm yapanların bugünün dünyası, Ortadoğu’su, Türkiye’si gerçeğinde başka bir akıbetle karşılaşması da mümkün değildir.

Kaynak: Yeni Yaşam Gazetesi

2513

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar